Kate web sayfasında yolun güney rotasının tehlikeli olması sebebiyle yürünmemesini söylediği için, kuzey rotasını takip ettim. Sonra birkaç kişiden güney rotasının hakikaten de bir yamaçta bittiğini, yola devam etmek için örümcek gibi iki el, iki ayak kayalara yapışarak yürümek gerektiğini öğrendim.
Patara’dan Delikkemer’e kadar yol çok güzeldi, çamlar içinde ve traktör yolu. Bir iki yerde işaretler belirsiz olduğu için, yolu bulmakta zorlandım. Ancak genelde harika bir parkurdu.
Delikkemer çok ilginç bir yapı.
Fotoğraf bir günlük yürüyüş arkadaşım Rita Schumann'ın albümünden:
Yüzlerce büyük taşın ortasını delmişler ve yan yana koyup içinden su akıtmışlar. Nasıl bir emek. Kimler ne kadar çok uğraşmış diye düşünüyorum. Ne müthiş sabır. Taşı işlemek için her çekiç vurduklarında, bunca yıl yaşayacağını düşünmüşler miydi, 2000 yıl sonra insanların gelip hayranlıkla bakacağı bir eser yapmakta olduklarının farkında mıydılar acaba diye düşünüyorum. Kimi zaman ortaya çıkan sabırsızlığımdan, sebatsızlığımdan utanıyorum.
Fotoğraflar Rita Schumann'ın albümünden:
Delikkemer’de yine bir çobanla karşılaştım. Sabah yolluk diye verilen keki verdim. Kendimi arı gibi hissediyorum, oradan oraya yiyecek, malzeme, bilgi, enerji taşıyorum sanki. Belki bende kalanlardan ortaya çıkan bal da bu yazılar. Kimbilir.
Yolda yalnızca bir kere çeşme gördüm, onun da başında o kadar çok arı vardı ki riske girmedim. En son susuz kalışımdan sonra 2 litre su taşıyorum yanımda. Bu parkurda ancak yetti bu miktar. Bu kez yol kitabın verdiği süreden daha uzun sürüyor. Kitapta tarif edilenin ters yönünde yürüyorum belki o yüzdendir. Bazı yerlerde yokuş yukarı çıkış çok, haliyle daha ağır gidiliyor.
Delikkemer’den sonra ağaç neredeyse hiç yok. Tepelerde ince bir patikayı takip ediyorum. Sıcak. Epey yoruldum. Biraz da sıkıldım.
Bugün yolun ilk kısmında iki yılan gördüm. Biri incecikti, gövdesini bir taşa yaslamış, kafayı kaldırmış. Arkadan geldim ve beni hissetmedi. Yolun kenarındaydı. Ancak önüne geçince gördü, hızla kaçtı. Öbürü yine yolun yanında, yüksekteydi, simsiyah bileğimin yarısı kalınlığında, uzun. Sanırım yaşamımda gördüğüm en büyük yılan. O da hızla kaçtı. Yabani hayvan görmek sevindiriyor beni.
Yol epey kalabalıktı bugün. Bir Amerikalı grup geçti önce. Sonra tek başına yürüyen bir adam geçti. Genç bir çiftle karşılaştık. Bir başka çift de benimle aynı yönde yürüyorlardı. Bu gözde bir parkur olmalı. Ama hiç Türk yok.
Tepelerde yürüte yürüte, sonunda bir toprak yola ulaşırdı beni patika. Akbel’in deprem evleri ta uzaklardan görünüyor. Deprem diyorlar ama aslında toprak kayması nedeniyle yapılmış evlermiş. Uzun zamandır insanlar bu evlerde yaşıyorlarmış.
Jandarmanın önüne gelince, sağa saptım. Böylece ana araba yolundan yürümek yerine, ona paralel iç yoldan yürümüş oldum bir süre. Sonra zaten yine ana yola çıkmak gerekiyor Kalkan’a gitmek için. Kalkan’a minibüsle giderim diye düşünmüştüm, ancak jandarmada bir görevliye sordum; bana hafifçe de alaylı bir şekilde Kalkan’ın iki adım ötede olduğunu söyledi. Yani herhalde Patara’dan buraya yürüyen Akbel’den Kalkan’a mı yürüyemeyecek demek istiyordu. Gerçekten Kalkan Akbel’in hemen yanındaymış. Fakat yürümek için biraz sıkıcı bir yol ve tepeden Kalkan’ın merkezine inmek iyice yordu beni.
Kalkan Konaklama: Öz Kalamaki Pansiyon
Patara’dan bu yana aşağı yukarı 18 km yürüdüğüm için yorulmuştum. Kalacak bir yer bulmadan önce denize yukarıdan bakan bir pizzacıda biraz dinlenip çay içmek için durdum. Kalacak yer sordum. Bana Öz Kalamaki Pansiyonunu önerdi. Bir aile işletiyor. Nasıl temiz bir yer. Çarşaflar sakız gibi, ütülü. Tuvalet tertemiz. Oda küçük ama her yer askı dolu, kalanların ihtiyaçlarını düşünmüşler diye seviniyorum. Küçücük balkonunda çamaşır asacak ip ve mandallar bile var. Sıcak suyu ayarlanabiliyor. Kendine göre bir zevki var. Merkeze yakın. Daracık bir sokakta eski bir Rum evi anladığım. İçim ısınıverdi bu yere ve yaşamın düzenlemesiyle (bir gün yağmur yağdı, yola çıkamadım) üç gece kaldım. Günlüğüme şöyle yazmışım akşam: “Işık düğmesi yatağın yanında :) Ne lüks. Çok rahat, güvende ve evde hissediyorum. Belki anneleri yüzünden, onda anaç, içten bir ifade var.” Ailenin annesiyle koridorlarda karşılaştığımızda ayak üstü uzun uzun konuştuk. Bir kere de yağmur yağdığında beraber çay içtik ve yüreğini açıp, yaşamına ilişkin çok özel bir an’ı anlattığında beraber ağladık.
(Öz Kalamaki Pansiyon: Ramazan Bey 0242-8443066 - 0536-369 37 33 http://www.kalkanpensions.com/ )
Kalkan:
Çok yıllar önce geldiğim bu balıkçı köyü; artık nüfusunun herhalde çoğunluğu İngiliz olan, üst taraflarda birbirinin benzeri villa denen yapılarla dolu bir yer olmuş. Hatta kendileri “Bir sonraki muhtarımız herhalde İngiliz olacak” diye espri yapıyorlar. Doğrusu bu betonlaşma nedeniyle hayal kırıklığı ve üzüntü yaşadım önce. İçim buruldu. Yine de sabah erkenden, daha kimseler sokakta yokken şöyle bir dolandım deniz kenarında. Her şeye rağmen çok güzel bir koy.
Postanesi, çeşitli bankaları ve bankamatikleri (benim gördüklerim İş Bankası, Yapı Kredi Bankası) var. Birkaç tane de internet cafe var, biri otobüs yazıhanelerinin olduğu yolda denize doğru solda köşede. Yağmur yağdığı gün bu internet cafede yol notlarımı bilgisayara geçirmek üzere bir günde toplamda 6 saat geçirerek madalyaya hak kazandım :) Madalya değil ama kahve ve indirim ikram ettiler! Kalkan’ın pazarı Perşembe günleri Belediye Binasının yanında kuruluyor.
slm ben Çavdır köyünden mehmet Güvenç Öncelikle köyümüze gelmıssınız
YanıtlaSil