17 Eylül 2007 Pazartesi

Köye Gelin Gelmiş Ama...

Öğle yemeği molası verdiğimde çalıların arasından ansızın bir köylü kadın çıktı. Elinde bir balta, birkaç çalı çırpı. Selamlaştık. Oturdu karşıma. Bana nereye gittiğimi sordu, söyledim. Uzun süre ağzımdan çıkan tek kelimeler bunlar oldu. Konuyu nasıl açtı bilmiyorum ama bana içindeki dertleri anlatmaya başladı. Bu köyden değilmiş. Ona bir kulp bulmuş, buna bir kulp bulmuş, şimdi olmaz demiş, 42 yaşına kadar evlenmemiş. Bakmış gidişat iyi değil. Sonunda varlıklı olduğunu söyledikleri bir adama evet demiş. Köye, adamın evine bir gelmiş ki, adamın önceki evliliğinden bir çocuğu varmış, parası, işi yokmuş. Şivesi benim için çok ağır, anlattıklarının pek çoğunu anlamıyorum. Ama motor gibi konuştuğu için, pek de fark etmiyor. Araya girip, bir şey söyleyeyim diyorum, ne mümkün. Ne zaman nefes alıyor bilmiyorum, sürekli konuşuyor. Adamın ailesi, eski karısı ve çocukla ilgili sorunları anlatıyor ama ne olmuş takip edemiyorum. Sık sık da hayatımda hiç duymadığım küfürler söylüyor. Önce uzun süre sakin sakin dinledim, sonra biraz sıkıldım. Hafiften kapana sıkışmış gibiyim, kadıncağız makineli tüfekten mermi atar gibi, kelimeleri atıyor üzerime.

Bir aralık yakaladım, “Çok sıkılmışsınız belli. Ne kadar oldu evleneli?” diye sordum. Bu kadar malzeme kaç yılda birikmiş diye merak ettim. “141 gün oldu” dedi. Yine konuşmaya devam etti. Bu cevabı duyunca, içim nasıl acıdı. Tek tek günleri saymış demek. Sen bunca yıl evlenme, sonra duvara çentik atar gibi günleri say. Acısı, hayalkırıklığı, asıl onun kapana kısılmışlığı kalbime dokundu. Kalbim ona açıldı, sözlerini değil ama acısını dinledim. Bir süre daha konuştu, sonra kalktı, benden anlattıklarına ilişkin hiçbir söz beklemeden yürüdü.

1 yorum: