18 Ocak 2010 Pazartesi

Dostlar...

Yürekten iletişimle ilgili bir gruptaki yazışmaların birinde bir cümle dikkatimi çekti...

"Yabancılar henüz karşılaşmadığımız/ tanışmadığımız arkadaşlardır."
(Strangers are friends we haven't met yet.)

Ne ilginç yaklaşımlar var, değil mi? Yaşamı her zaman bize öğretildiği gibi değil, bambaşka açılardan görmek, "sistemi şaşırtmak" aslında ne kadar önemli... Toz pembe gözlüklerle saf saf ortada dolaşmak değil, sistemi şaşırtmak önemli olan...

Tanıştığımız, tanışmadığımız tüm dostlara selam ve sevgiler... :))

12 Ocak 2010 Salı

"Bir Sevgiye Harcanmadıktan Sonra"

"Altın ne oluyor,
can ne oluyor,
inci, mercan da nedir
bir sevgiye harcanmadıktan,
bir güzele feda
edilmedikten sonra."
Mevlana
(Şeb-i Aruz davetiyesinin arkasından alınmıştır)

Bu dizeler farklı şekillerde yorumlanabilir elbette...

Bugün yaşam sepetinden bize çıkan sorular şöyle:

Sevdiklerimizle elimizdekileri yeterince paylaşıyor muyuz? Yeterince izafi elbette... Gönül bilir yeterincenin kararını herhalde...
Yine otomatiğe geçtik mi? Yine sevdiklerimizi çantada keklik sayma modunda mıyız? Yine sevdiklerimizle derinden bağlantı kurmadan, dokunmadan yaşamlar mı geçiriyoruz?
Şöyle bir düşündüğümüzde, acaba onların yaşamını zenginleştirecek neler verebiliriz?
Ya tanımadıklarımız ancak ihtiyacı olduğunu tahmin ettiklerimiz?
Yine para kazanmaya, alışverişe çok mu daldık? Yaşamda gerçekten önemli ve değerli olanın farkında mıyız, yoksa değerlerimizle uyumlu yaşama rayından çıktık mı?

Bugün yine bir ince ayar günü herhalde :)))




11 Ocak 2010 Pazartesi

Bilgi ve Gerçek...

Birkaç yıl önce bir diş hekimine gittim... İki dişimde sorun vardı... Biri kolaylıkla halloldu... İkincisinde dişler arasına bir 'ders' sıkışmış...

Diş hekimi çeşitli çalışmalar yaptı diş üzerinde... Ancak dişin üzerine basınca, ağrı oluyor... Bunu dile getirdiğimde, diş hekimi, "Mümkün değil ağrı olması" diyor... Bu cümleyi her duyduğumda, içimden ya sabır çekiyorum, zira ağrıyor... Ancak bir çözüm bulamıyoruz, zira ağrıması 'mümkün olmadığından' diş hekimi yeni bir çözüme bakmıyor...

Sonunda diş hekimine şunu söyledim: "Bilgi sizde ama gerçek bende. Her ikimiz de yarımız. Diş sağlığına ilişkin bilginiz var tamam. Ancak gerçeği yaşayan benim".

Bu olay benim için çok önemli bir içgörüye neden oldu... Dışarıdaki insanlar çeşitli tavsiyelerde bulunabilirler, yol gösterebilirler, rehberlik edebilirler, teşhis koyabilirler; ancak gerçek bizde... Bu gücü fark etmenin ve ipleri tümüyle başkasının eline vermemenin çok önemli sonuçları olabilir yaşamda... Bilgiden, rehberlikten elbette yararlanacağız, boş yere zaman ve enerji kaybetmenin anlamı yok kendimiz keşfedeceğiz diye; ancak gerçeğin bizde olduğunu hep hatırlayalım...

8 Ocak 2010 Cuma

Bardağın Yarısı...

Birkaç hafta önce bilgisayarın başında yazı yazıyorum... Konu, özellikle destek ilişkilerinde güçlü yanlara odaklanmanın önemi... Sosyal hizmet uzmanlarının değerlerinden biri, çalıştıkları kişilerin ya da grupların güçlü yanlarını keşfetmek, bunları ortaya çıkarmak ve kişinin kendisine yardım edebilmesi için bunların gelişmesini sağlamak...

Hele Türkiye gibi bir ülke için çok önemli bir değer... Hep olumsuza, olmayana, eksik kalana, hataya, yürümeyene odaklana odaklana kendi özgüvenimizi, özsaygımızı törpülüyor gibiyiz... Oysa güçlü yanları keşfedip, daha da geliştirmek için desteklemek, "güzel şeyler var", "daha da güzel şeyler olabilir" duygusu veriyor insana... Bu konuya girmeden önce de, blogda benzer yazılar yazdığımdan, pek bir keyifle okuyordum bu yaklaşım üzerine yazılanları...

İşte bu yaklaşımla ilgili okur ve yazarken, telefon çaldı... Nasıl yorgunum, fazlasıyla yoğun zihinsel çalışmadan kafam hafiften saman gibi olmuş... Arayan üniversiteden arkadaşım Özdal... Kırk yılın birinde arar, merakla dinledim anlattıklarını... Önce havadan sudan konuştuk... Sonra konuşma nasıl geldi bilmiyorum, bir hikaye anlattı... Kafamın samanları arasında bazı detaylar kaybolmuş maalesef ancak sanırım önemli kısmını aktarabileceğim :))

Bedensel bir rahatsızlık sebebiyle, bedeninin neredeyse tüm kontrolünü kaybetmiş bir kişinin sözlerini anlattı Özdal... İsmini tekrar öğrenirsem, yazarım...

Bu kişi şöyle demiş bir gün: "Bana soruyorlar 'Bardağın yarısı boş mu, dolu mu?' Anlamıyorum, bardağın bir yarısında su var, diğer yarısında hava. Boş bir yer yok..."

Özdal bunu anlattı, ben geri kalanları pek dinleyemedim... Bu yaklaşımdan derinden etkilendim... Bu sözleri içimizde evirip çevirip, farklı açılardan bakmakta yarar var sanki... Artık adına derin düşünme mi deriz, tefekkür mü, meditasyon mu, bilmem... Ancak içimizde birkaç gün bu sözleri tutup, derin bir anlayış niyetiyle bakmanın belki bize hediyeleri olabilir...

Tekrar paylaşmanın keyfi ve coşkusuyla...

Not: Çağla'cım hatırlatma için çok sağol, bir sonraki yazıda yazayım diş hikayesini...

7 Ocak 2010 Perşembe

Olması Gereken ve Olan

Sonunda...

Aylardır emek verdiğim çalışma öyle böyle bitti... Daha doğrusu ilk ve en büyük evresi bitti...

Çok şükür... :)))

Artık duraklat düğmesinden parmağımı çekiyorum... :)


Bugün bir soru var yaşam heybesinden çıkan:

Yaşamın nasıl olması gerektiğine fazlasıyla odaklanıp da, acaba yaşamı kaçırıyor muyuz?

(Bu sorunun çok çeşitli versiyonları olabilir: 'Çocuğumun aslında şöyle olması gerekir' diye düşünmekten, şu anda olan'ı kaçırıyor olabilir miyiz? Şu andaki güzelliklerini, güçlü yanlarını, ihtiyaçlarını, kutlamalarını kaçırıyor olabilir miyiz? Karımızın, kocamızın, kardeşimizin, annemizin, babamızın, patronumuzun, çalışanımızın, arkadaşımızın, otobüs şoförünün, banka memurunun, kayınvalidemizin, her ne ilişkimiz varsa, hatta kendimizin...)

'Olması gereken' bir düşünce, 'olan' ise gerçek... Gerçek ile bağımız ne kadar kuvvetli?

Bugünlük bu kadar olsun... :)