14 Nisan 2007
Sabah pansiyondan ayrıldım. Beni pansiyona gelirken karşılayan köpek bu sabah ortada yoktu. Biraz yürüdüm ki, arkamda bir hareket, bu köpek. Nasıl tatlı anlatamam. Dönüp ona baktığımda, gözlerini kaçırıp sanki benimle bir ilgisi yokmuş gibi duruyor, yana doğru yürüyor. Kendi iç dünyamda o sabah biraz desteğe ihtiyacım vardı, bu köpek ilaç gibi geliyor. Dönüp dönüp bakıyorum, kalbim sevgiyle genişliyor ve köpeğe teşekkür ediyorum. O da utangaç ama kararlı, benimle yürüyor. O günkü yol epey uzun, bazı belirsizlikler de var. Bir yandan bunları düşünüyorum, bir yandan köpekle birlikte yürüyorum. Benimle tüm ara sokakları yürüdü.
Bakkalın önünden geçerken, köylüler tanıdı, ayaküstü konuştuk. Köylüler bir günde Gökçeören’e yürüyemeyeceğimi, üstelik Gökçeören’de kalacak yer olmadığını anlattılar. Haydi, buyrun! Arada kaldım, bazen köylülerin görüşleri gerçekle bağdaşmayabiliyor, ancak haritada da yol biraz uzun gibi görünüyor, ya haklılarsa. İşin sonunda karanlığa kalmak da var. Kararsızlık bulut gibi üzerime çöktü. Onlardan ayrılıyorum. Tüm bu konuşmalar sırasında köpek oralarda. Artık o kadar oyalanmaya gider diye düşünüyorum, ama gitmiyor. Birlikte yürümeye devam ediyoruz.
Sonunda Sarıbelen’e arabayla gideyim, oradan Gökçeören’e yürürüm diye düşünüyorum ama kalacak yer ne olacak. Araba yoluna çıktım, köpek de benimle geliyor. İnanamıyorum, zira artık köyden çıktık. Tırmanıyoruz beraber. Köpekle yine uzun bir konuşma başlatıyorum, ona çok teşekkür ediyorum ama artık eve dönmesi gerektiğini söylüyorum. Nasıl komik bir durum, göz göze gelmiyor benimle, hemen kafayı eğiyor, otları kokluyor falan ama yan gözle de ne yapıyorum diye beni izliyor. Kararsızlık bulutu gideceğim yolu görmemi engelliyor ama bu köpek de canıma can katıyor, içim pır pır. Sonunda köpeğe soruyorum köye geri mi gideyim, yola devam edip bir araca mı bineyim. Bu arada yoldan da araç geçtiği yok tabii. Durdum, köpeğin ne yapacağını izliyorum. Köyüne geri döner diye bekliyorum, tam tersi yokuşu çıkıyor. O sırada yola birlikte çıktığım ve yolun 4 gününü birlikte yürüdüğüm, ne zaman başım sıkışsa hissedip arayan Lale arıyor. Sabahın körü nasıl hissediyor hayret ediyorum. Onunla fikir değiş tokuşu yapıyoruz. Yine yürümeye devam ediyorum ama hala görüşüm açık değil. Araba yolunda tırmanıyorum, köpek yanımda. Tam o sırada bir kamyonet geçiyor, el ediyorum. Duruyor. Artık nereye gidiyorsa gidiyor, çantamı arkaya atıyorum. Köpeğe hoşça kal diyorum, içim buruluyor. Ne tuhaf şimdi de yazarken içimde o burukluğu hissediyorum. Şoförle konuştuğum için, dönüp de ne yapıyor diye bakamadım da.
Şoför Kalkan’a gidiyormuş. Aniden karar veriyorum ve bu bölümü atlamaya, Kalkan’dan Kaş’a minibüsle gitmeye karar veriyorum. O kadar net ki bu karar, sanki zaten yapılması gereken buymuş da, ben sabahtan beri göremiyormuşum gibi bir hal.
Kaş Konaklama
Kaş’ta otobüs garında daha otobüsten yeni inmişim ki, yanımda birileri beliriyor. Biri elimdeki batondan yürüyüşte olduğumu tahmin ediyor, soruyor, Likya yolu yürüyüşçüsü olduğumu öğrenince, “Benim otel Likya yolu internet sitesinde var” diyor. Haklı. Pek düşünmüyorum, zira kararsızlık kotası o gün için dolmuş durumda. Anı Otel, dizi dizi pansiyonların olduğu sokakta. Oda basit, tuvalet duş içinde. Sıcak su var. Kahvaltı istemiyorum, sabah yola erken çıkacağım.
(Anı Pansiyon: 0242 836 17 91 www.motelani.com )
Kaş
Tabii Kaş’ta herhalde tüm bankalar var. Migros’u, BİM’i görmek biraz garip geliyor. Şehir gibi. Ne ararsam var. Düdüğümü yolda kaybetmiştim. 1 milyoncu diye ucuz bir dükkanda buluyorum. Dudak için güneş kremi buluyorum. Postane var tabii ki. Internet cafe var.
İlk gün Faralya’ya yürürken yolda karşılaştığımız rehber Kemal Bey o zaman konuşurken, Kaş’ta oturduğunu, Kaş’a geldiğimde arayabileceğimi söylemişti. Belki tam da inanmamıştı Kaş’a kadar gelebileceğime, bilemem. Arayıp, Kaş’a geldiğimi söyledim. Buluşup, birlikte çay içtik, yemek yedik. Çok güzel ağırlanmış hissettim. Yolda gördüklerimden konuştuk, bundan sonraki parkurlar hakkında bir şeyler sordum. Meğer Likya yolunun bir bölümünün işaretlemesini yapanlardan rehber Özkan Bey de Kaş’ta oturuyormuş. Hemen aradı. Öğleden sonra için sözleştiler. Bir de Alman bir hanım (Rita) varmış, yürüyüşe gitmek isteyen, onu da alıp, hep beraber Özkan Bey’in evine gideceğiz, ne güzel.
Birlikte Merhaba Cafe’ye gittik, Kemal Bey ile orada ayrıldık. Merhaba Cafe benzer kafadaki, gönüldeki insanların buluşma yeri gibi, herkesin deneyimleriyle, bilgileriyle, gözlemleriyle birbirini beslediği bir pazar yeri gibi. Sahibi Tülin Hanım uzun yıllardır Kaş’ta imiş, bir Alman geliyor, onunla Almanca sohbet ediyor, sonra İngilizler geliyor, onlarla da İngilizce konuşuyor. Aydın, dünyadaki gelişmeleri takip eden, ilkelerini hayata geçiren bir kişi izlenimi bıraktı üzerimde.
Saat geliyor, Kemal Bey ve Rita ile Özkan Bey’in evine gidiyoruz. Meğer Özkan Bey evini dekore ediyormuş, inşaat halinde, içeride usta çalışıyor, toz duman. Terasta bir masanın başında toplanıyoruz, belimden eksik etmediğim bel çantasının gediklisi haritayı çıkarıyorum. Beklentim bir sonraki günkü parkura ilişkin bilgi almak, nerede kalabileceğimi, nereye varabileceğimi sormak. Ancak Özkan Bey saatlerce bize yolun sonuna kadar tüm bölümleri detaylarıyla anlatıyor. Nerelerde kalabileceğimi, nereleri yükseklik ve kalacak yer olmaması sebebiyle atlamam gerektiğini, belli bir yerde çoban kulübesinden ne tarafa sapacağımı, nerelerde kimlere selam söyleyebileceğimi anlatıyor. Mest oldum, rahatladım. Yürüyüşün geri kalanı planlanıverdi. Özkan Bey’e müteşekkir kalıyorum, onca iş arasında, toz toprak içinde onca zaman veriyor.
Rita son birkaç yıldır uzun süreler Kaş’ta kalan, buraya yerleşmiş gibi bir Alman. Anladığım yürüyüşü seviyor. Yıllardır Kaş’tan Okçuöldüğü mevkiine kadar olan bölümü yürümek istermiş ama bir türlü olmamış, sanırım yalnız yürümek de istememiş. Çekine çekine ertesi gün bana katılıp katılamayacağını soruyor. Rehberlik aldığım yetmiyor, bir de yol arkadaşı buluyorum! Sevinç kaplıyor içimi. Kemal Bey’e önümde açtığı bu kapılar için nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim, kilit kişi oldu benim için. Yol boyu ne kadar yardım, destek gördüğümü düşünüyorum, içim minnet dolu. Yaşam bana iyi bakıyor…
Gece otelde parkuru çalışıyorum tekrar ve önümde 9 günlük yürüyüş var gibi görünüyor. Bazı yerlerde iki gün de kalsam, Nisan sonuna rahatça tamamlayabiliyorum yürüyüşü.
Sabah pansiyondan ayrıldım. Beni pansiyona gelirken karşılayan köpek bu sabah ortada yoktu. Biraz yürüdüm ki, arkamda bir hareket, bu köpek. Nasıl tatlı anlatamam. Dönüp ona baktığımda, gözlerini kaçırıp sanki benimle bir ilgisi yokmuş gibi duruyor, yana doğru yürüyor. Kendi iç dünyamda o sabah biraz desteğe ihtiyacım vardı, bu köpek ilaç gibi geliyor. Dönüp dönüp bakıyorum, kalbim sevgiyle genişliyor ve köpeğe teşekkür ediyorum. O da utangaç ama kararlı, benimle yürüyor. O günkü yol epey uzun, bazı belirsizlikler de var. Bir yandan bunları düşünüyorum, bir yandan köpekle birlikte yürüyorum. Benimle tüm ara sokakları yürüdü.
Bakkalın önünden geçerken, köylüler tanıdı, ayaküstü konuştuk. Köylüler bir günde Gökçeören’e yürüyemeyeceğimi, üstelik Gökçeören’de kalacak yer olmadığını anlattılar. Haydi, buyrun! Arada kaldım, bazen köylülerin görüşleri gerçekle bağdaşmayabiliyor, ancak haritada da yol biraz uzun gibi görünüyor, ya haklılarsa. İşin sonunda karanlığa kalmak da var. Kararsızlık bulut gibi üzerime çöktü. Onlardan ayrılıyorum. Tüm bu konuşmalar sırasında köpek oralarda. Artık o kadar oyalanmaya gider diye düşünüyorum, ama gitmiyor. Birlikte yürümeye devam ediyoruz.
Sonunda Sarıbelen’e arabayla gideyim, oradan Gökçeören’e yürürüm diye düşünüyorum ama kalacak yer ne olacak. Araba yoluna çıktım, köpek de benimle geliyor. İnanamıyorum, zira artık köyden çıktık. Tırmanıyoruz beraber. Köpekle yine uzun bir konuşma başlatıyorum, ona çok teşekkür ediyorum ama artık eve dönmesi gerektiğini söylüyorum. Nasıl komik bir durum, göz göze gelmiyor benimle, hemen kafayı eğiyor, otları kokluyor falan ama yan gözle de ne yapıyorum diye beni izliyor. Kararsızlık bulutu gideceğim yolu görmemi engelliyor ama bu köpek de canıma can katıyor, içim pır pır. Sonunda köpeğe soruyorum köye geri mi gideyim, yola devam edip bir araca mı bineyim. Bu arada yoldan da araç geçtiği yok tabii. Durdum, köpeğin ne yapacağını izliyorum. Köyüne geri döner diye bekliyorum, tam tersi yokuşu çıkıyor. O sırada yola birlikte çıktığım ve yolun 4 gününü birlikte yürüdüğüm, ne zaman başım sıkışsa hissedip arayan Lale arıyor. Sabahın körü nasıl hissediyor hayret ediyorum. Onunla fikir değiş tokuşu yapıyoruz. Yine yürümeye devam ediyorum ama hala görüşüm açık değil. Araba yolunda tırmanıyorum, köpek yanımda. Tam o sırada bir kamyonet geçiyor, el ediyorum. Duruyor. Artık nereye gidiyorsa gidiyor, çantamı arkaya atıyorum. Köpeğe hoşça kal diyorum, içim buruluyor. Ne tuhaf şimdi de yazarken içimde o burukluğu hissediyorum. Şoförle konuştuğum için, dönüp de ne yapıyor diye bakamadım da.
Şoför Kalkan’a gidiyormuş. Aniden karar veriyorum ve bu bölümü atlamaya, Kalkan’dan Kaş’a minibüsle gitmeye karar veriyorum. O kadar net ki bu karar, sanki zaten yapılması gereken buymuş da, ben sabahtan beri göremiyormuşum gibi bir hal.
Kaş Konaklama
Kaş’ta otobüs garında daha otobüsten yeni inmişim ki, yanımda birileri beliriyor. Biri elimdeki batondan yürüyüşte olduğumu tahmin ediyor, soruyor, Likya yolu yürüyüşçüsü olduğumu öğrenince, “Benim otel Likya yolu internet sitesinde var” diyor. Haklı. Pek düşünmüyorum, zira kararsızlık kotası o gün için dolmuş durumda. Anı Otel, dizi dizi pansiyonların olduğu sokakta. Oda basit, tuvalet duş içinde. Sıcak su var. Kahvaltı istemiyorum, sabah yola erken çıkacağım.
(Anı Pansiyon: 0242 836 17 91 www.motelani.com )
Kaş
Tabii Kaş’ta herhalde tüm bankalar var. Migros’u, BİM’i görmek biraz garip geliyor. Şehir gibi. Ne ararsam var. Düdüğümü yolda kaybetmiştim. 1 milyoncu diye ucuz bir dükkanda buluyorum. Dudak için güneş kremi buluyorum. Postane var tabii ki. Internet cafe var.
İlk gün Faralya’ya yürürken yolda karşılaştığımız rehber Kemal Bey o zaman konuşurken, Kaş’ta oturduğunu, Kaş’a geldiğimde arayabileceğimi söylemişti. Belki tam da inanmamıştı Kaş’a kadar gelebileceğime, bilemem. Arayıp, Kaş’a geldiğimi söyledim. Buluşup, birlikte çay içtik, yemek yedik. Çok güzel ağırlanmış hissettim. Yolda gördüklerimden konuştuk, bundan sonraki parkurlar hakkında bir şeyler sordum. Meğer Likya yolunun bir bölümünün işaretlemesini yapanlardan rehber Özkan Bey de Kaş’ta oturuyormuş. Hemen aradı. Öğleden sonra için sözleştiler. Bir de Alman bir hanım (Rita) varmış, yürüyüşe gitmek isteyen, onu da alıp, hep beraber Özkan Bey’in evine gideceğiz, ne güzel.
Birlikte Merhaba Cafe’ye gittik, Kemal Bey ile orada ayrıldık. Merhaba Cafe benzer kafadaki, gönüldeki insanların buluşma yeri gibi, herkesin deneyimleriyle, bilgileriyle, gözlemleriyle birbirini beslediği bir pazar yeri gibi. Sahibi Tülin Hanım uzun yıllardır Kaş’ta imiş, bir Alman geliyor, onunla Almanca sohbet ediyor, sonra İngilizler geliyor, onlarla da İngilizce konuşuyor. Aydın, dünyadaki gelişmeleri takip eden, ilkelerini hayata geçiren bir kişi izlenimi bıraktı üzerimde.
Saat geliyor, Kemal Bey ve Rita ile Özkan Bey’in evine gidiyoruz. Meğer Özkan Bey evini dekore ediyormuş, inşaat halinde, içeride usta çalışıyor, toz duman. Terasta bir masanın başında toplanıyoruz, belimden eksik etmediğim bel çantasının gediklisi haritayı çıkarıyorum. Beklentim bir sonraki günkü parkura ilişkin bilgi almak, nerede kalabileceğimi, nereye varabileceğimi sormak. Ancak Özkan Bey saatlerce bize yolun sonuna kadar tüm bölümleri detaylarıyla anlatıyor. Nerelerde kalabileceğimi, nereleri yükseklik ve kalacak yer olmaması sebebiyle atlamam gerektiğini, belli bir yerde çoban kulübesinden ne tarafa sapacağımı, nerelerde kimlere selam söyleyebileceğimi anlatıyor. Mest oldum, rahatladım. Yürüyüşün geri kalanı planlanıverdi. Özkan Bey’e müteşekkir kalıyorum, onca iş arasında, toz toprak içinde onca zaman veriyor.
Rita son birkaç yıldır uzun süreler Kaş’ta kalan, buraya yerleşmiş gibi bir Alman. Anladığım yürüyüşü seviyor. Yıllardır Kaş’tan Okçuöldüğü mevkiine kadar olan bölümü yürümek istermiş ama bir türlü olmamış, sanırım yalnız yürümek de istememiş. Çekine çekine ertesi gün bana katılıp katılamayacağını soruyor. Rehberlik aldığım yetmiyor, bir de yol arkadaşı buluyorum! Sevinç kaplıyor içimi. Kemal Bey’e önümde açtığı bu kapılar için nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim, kilit kişi oldu benim için. Yol boyu ne kadar yardım, destek gördüğümü düşünüyorum, içim minnet dolu. Yaşam bana iyi bakıyor…
Gece otelde parkuru çalışıyorum tekrar ve önümde 9 günlük yürüyüş var gibi görünüyor. Bazı yerlerde iki gün de kalsam, Nisan sonuna rahatça tamamlayabiliyorum yürüyüşü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder