Cennet Mahallesi ekibi sabah kahvaltısında “ille şunu da ye, bunu da ye,” “ille bugün gitme seni Saklıkent’e gezmeye götürelim”, “yürümesen olmaz mı” ısrarlarında bulunduğu, ben de bunlara cevap yetiştirmeye çalıştığım için Kumluova’dan 11 gibi ancak yola çıkabildim.
Kumluova Kınık arası araba yolu. Epey işlek bir yol, kamyonlar da bol. Yol çok tozlu. Epey de sıcak oldu. Pek uzun değil ama arabayla gitmek daha akıllıca olurmuş. Beyaz toz bulutları yuttum durdum yolda.
Kınık’a henüz girmeden, köprüyü geçince solda tarihi eserleri görmeye başladım. Xanthos’a ulaşmak için soldaki düzlükte yürüyüp, bu alanın arkasındaki yokuşu çıkmak gerekiyor. İşaretler gayet iyi bu yolda. Zaten kısa bir süre sonra sağda gişe görülüyor.
Hemen ilk gereksinimlerimi karşılıyorum: Xanthos’ta tuvalet var, şişe suyu var.
Xanthos iki bölüm, her ikisini de gezdim. Özellikle acı tarihi ve mozaiklerin yumuşak desenleri beni çok etkiledi. MÖ 545 yılında Persliler ile savaş halindeymiş Xanthoslular. Sonunda şehir duvarlarının arkasına kadar çekilmek durumunda kalmışlar. Bakmışlar durum daha da vahimleşecek, karılarını, çocuklarını, esirlerini kaleye toplamışlar ve kaleyi ateşe vermişler. Her şey kül olmuş. Kendileri de savaşa devam etmiş ve son kişiye kadar da ölmüşler. 80 kadar aile o dönemde şehir dışındaymış, bu nedenle hayatta kalmışlar. Sonradan onlar şehri tekrar kurmuşlar. (Kate’in kitabı, s.58)
Bu hikaye beni çok etkiledi. Karısını, çocuğunu yakılmaya gönderen adam ne düşündü, neler hissetti? Çocuk ne hissetti? Kadın ne hissetti? Xanthos’u gezerken, sanki çığlıkları duydum, kargaşayı hissettim. Ne büyük acı. Özgürlüklerine ne kadar düşkünler!
Kilisedeki mozaikler ise, tek kelime ile içimi yıkadı. Pek çok değişik desen, bazılarını çizmeye çalıştım da beceremedim. Bazı mozaiklerde kalp motifleri var, komik geldi. Çocuk neşesi hissettim. Uzun uzun mozaikleri seyrettim.
Tekrar yola çıkmadan, görevliye parkuru sordum. Akbel’e varmak için saatin geç olduğunu ancak Üzümlü’ye varabileceğimi söyledi. Orada muhtarın sorumlu olduğu bir köy misafirhanesi varmış.
Xanthos’tan sonra yol bir süre çok güzel, çamlar arasında gidiyor. O bölgenin piknik yeri herhalde, sağda piknik yapan, mangal yakan birçok kişi görüyorum. Bizim cennet mahallesi ekibi de orada pikniğe geliyor tabii. Hikâyeyi anlattım.
Kınık - Çavdır arası pek uzun değil. Tamamen o güne mahsus tabii ama Çavdır’a girişte enerjim azdı. Bir kahvenin önünden geçerken, jet hızıyla üzerime gelmekte olan bir köpek gördüm, iki adım ötemde aniden durdu. Tam o sırada yoldan bir motosiklet geçiyordu. Köpeğe bir iki laf söyleyip, yürümeye devam ettim. Bir gümbürtü koptu. Başka bir köpek motosikletliyi düşürmüş, bazı parçalar kopmuş, adam da yerde. Neyse pek hasar yok adamda. Köpek mıyklayarak kaçtı. Onun mıyklayarak kuyruğunu kıstırmış kaçması içime dokundu. Sanki olanı kastetmemiş gibi, suçluluk hissetmiş gibi, içim ezildi benim de. Daha ileride yol içime iyice bir huzursuzluk verdi. Ya ben yoruldum, ya başka bir şey.
Üzümlü’ye giden yola girdim. Bir mezarlıktan geçiyor. Yine enerji hoş gelmedi. Birden bir köpek vıyklayarak kaçtı, köpeği görmedim. Bulutlar çok yoğundu dağlarda, arada gökgürültüsü sesleri duyuluyordu. Kafa fenerimi de sabah açık buldum, ne kadar zaman açık kaldı bilmiyorum. Olur da karanlığa kalırsam, pil biter diye de çekindim. Yüküm ağır. İçim hiç devam etmek istemiyor, kalbim sıkışıyor. İşaretleri de rahat bulamıyorum. Saat de 3. Parkur uzun. Yolu bir kaybetsem karanlığa kalacağım. Dönüp araç yolundan Üzümlü’ye gideyim diye düşündüm. İçimde bir kararsızlık, sıkıntı.
Sonra hepsinden vazgeçip, Patara ya da Kalkan’a gitmeye karar verdim. Yine de gönlümün bir parçası orada kaldı. Çavdır’dan araç yok. “Otostopla ancak” dediler. Bekliyorum ama hiç bir şey geçmiyor. Sonra bir minibüs geldi, bindim.
Ne ilginç bir düzenleme, meğer bu minibüs Kınık- Kalkan arasında sefer yapan bir minibüsmüş, durağa gidiyormuş J Hiç minibüsten inmeden Patara sapağına kadar vardım. Yaşamın dalgasına sörf tahtamı koymuş gibi oldum. Şükür şükür…
Yoldan Patara’ya:
Sapaktan Patara’ya 6 km yürüdüm. Pek zevkli bir yol değil ama yürünebilir. Yeşillik. Yol boyunca evler var, tarlalarda çalışan insanlar var.
Patara:
Hem tarihi eserleri gezebilmek, hem de deniz kenarında bir gün geçirebilmek için iki gece kaldım. Henüz sezon başlamamış. Pek çok yer kapalı. Virane bir hal var. Epey sene önce geldiğim için içim biraz hüzün doldu, geldiğimde yalnızca birkaç köy evi ve tek bir pansiyon vardı. Şimdi pek çok bina var.
Denize ulaşmak için tarihi eserlerin içinden geçmek gerekiyor ve aşağı yukarı 2–3 km yürümek gerekiyor. Girişte ören yeri gişesi var. 2 ytl.
22 yıl önce ailemle geldiğimizde hatırımda kalan; her yerin kumullar altında olduğu idi. Bitkiler sarmıştı etrafı. Tiyatronun küçük bir bölümünü görebilmiştik. O zaman kumul hareketinin içeri doğru gelmesi sebebiyle sıkıntı yaşandığını anlatmıştı köylüler. Şimdi her şey çok değişmiş. Aşağı giden yolun çevresinde tarım yapılıyor. Buğday ekmişler daha çok. Okaliptüs ağaçları var. Bahar çiçekleri yolları süslemiş. Görüntü çok güzel ve sakin. Gördüğüm kadarıyla kumul hareketi kontrol altına alınmış. Ağaçlar ekilmiş.
Fotoğraf Rita Schumann'ın albümünden: (Benim orada bulunduğum zamanda da aynen böyle papatyalarla kaplıydı her yer)
Tiyatronun tamamı ortaya çıkmış. Tepelerde bir sıraya oturdum. Güneş sıcak. Bir yandan bir gün önce cennet mahallesi ekibinin verdiği çağlaları yiyorum. Sessizlik ve huzur hissediyorum havada. Dün Xanthos’u görüp, bugün de burada olmak ilginç. Tarih turu gibi. İki yerin de enerjisi farklı, bende uyandırdığı duygular farklı. Burada bir sükûnet geldi içime, biraz da bir küsmüşlük enerjisi, sanki hayalkırıklığı, hafif bir üzüntü. Bilmem nereden kaynaklandı.
Fotoğraflar Rita Schumann'ın albümünden:
Patara kumsalı muhteşem. Upuzun. Ağır postalların içinde yorulmuş ayaklarım bayram ediyor. Göz alabildiğine kum. Denizin içinden uzun uzun yürüdüm. Kumlarda resimler çizdim. Ayak izlerimle de resim çizdim. Oynadım durdum kumsalda. Bugün tatil :) Resimlerden sonra kendimi canlanmış, neşelenmiş hissediyorum.
Kumun üzerinde birçok iz var, değişik değişik ayakkabılar giymiş, çeşitli ayak boylarında insan izleri, ayakkabı giymemiş ayaklar, ağır yürüyen köpek, koşan köpek, kuş, sürünen bir hayvan, ince ince bir sürü yan yana çizgi bırakan bir hayvan –ki bunu çok merak ettim, nasıl böyle izler bırakabilmiş diye. Kimi izler kesişiyor, kimisi yalnız başına. Yaşamdaki gibi.
Kumsal yaşam okulu gibi. Her şeyin nasıl da değiştiğini düşünüyorum. Birkaç gün önce koskoca kayalar, dağlar içinde yürüyordum. Uzun uzun avucuma aldığım kumlara bakıyorum. Bu mini minnacık renk renk, boncuk boncuk kum taneleri işte bir zamanlar öyle haşmetli kayalardı.
Köye dönüş yolunda birçok kuş var, dürbünüm yok diye hayıflanıyorum. Özellikle bir türü sıklıkla görüyorum, adını bilmiyorum, punk kuş diyorum ona. Kahverengi, kanatları yer yer benekli. Gür bir sesi var. Punk kuş diyorum, zira kafasında dimdik duran tüyler var. Sonradan kitaplara bakıyorum, sanki tepeli toygarmış gibi geldi bana. Yine de benim için hala Punk kuş.
Patara Konaklama: Golden Pansiyon
Hemen merkezde, Likya yoluna da, denize de pek çok diğer pansiyondan daha yakın. Duşu, tuvaleti odanın içinde. Oranın en eski pansiyonu. 22 sene önce ailemle geldiğimde, çok büyük bir ihtimalle orada kalmışız. Yaşam tuhaf. O zaman bir köy evi gibiydi. Yaşlıca bir köylü kadın ansızın geldiğimiz için bize yer sofrası hazırlamış, gelininin çeyiz sandığından işlemeli yatak örtüleri çıkarmıştı. Oğlu askerdeydi o zaman. Şimdi oğlu büyümüş, oranın muhtarı olmuş, gelinle beraber pansiyonu işletiyorlar. Nur içinde yatsın.
Yemekler de güzel. Hatta bana ‘ne istersen pişirelim’ diyorlar, yeşil mercimek yemeği istiyorum. Tüm yolculuk boyunca yiyebildiğim iki yeşil mercimek yemeğinden ilkini orada yiyorum. Keyfim yerinde.
(Golden Pansiyon: 242-843 51 62 http://www.goldenpension.com/ )
ben antalya kas cavdır koyunden ayse o kadar gzl bır yazı kı insanın okudukca okuyası gelıyor benı uzen bırtek sey oldu bızım ınsanlarımızın butur bır enerjıyi sana vermelerı benı cook uzdu aslında savunmak yersız her ınsanın ıyı ve kotu gunlerı oluyor, elestırılerıni cook yerınde buluyorum, sana butur bır enerjı saglayan ınsanlarımız adına ozur dılerım umarım bı dahakı gezınde muhtesem bır yer olduugnuda sana gostere bılırız allaha emanet ol bırde eklememk ıstedıgım sen tam bızım evın arkasındakı yoldan gecmısın:) bı dahakı gelısınde bızede beklerız byebye
YanıtlaSilSevgili Ayşe
YanıtlaSilDemek sizin evin arkasındaki yoldan geçmişim... Yaşam ne ilginç, değil mi?
Hem paylaştıkların, hem davetin için çok teşekkür ederim...
O günkü yürüyüşteki enerji için ise, şunu söyleyebilirim: Yazıyı okumuşsun. "Tamamen o güne mahsus tabii.." demişim, "belki yoruldum" demişim... Niyetim yalnızca yaşadığımı olduğu gibi yazmaktı. Küçük bir olayla ne genel bir değerlendirme yapmak isterim, ne de başkalarının bu yönde düşünmelerine katkıda bulunmak isterim.
Pek çok insan kendisinden/çevresindekilerden farklı giyinen, farklı bir eylemde bulunanlara karşı tepki duyabiliyor. Yolculuk sırasında karşılaştığım pek çok insan bunu dile getirdi, hepsinin de dile getiriş tarzı farklıydı. Çavdır'da o gün daha farklı bir uslup ile bunu duydum, hepsi bu.
Ancak oradaki genel sıkıntım büyük ihtimalle önümdeki parkuru o gün yürümememe ilişkin bir uyarı niteliğindeydi. Yani yaşam bazen hiç göründüğü gibi olmayabiliyor. Belki oradakiler -bilmeden- bana büyük iyilik yapmışlardır. Belki yolu yürümeye kalksam, karanlığa kalacak ya da başıma başka bir sıkıntı gelecekti. Nereden bilelim.
O yüzden canını sıkma. Zaten aralarda atlamış olduğum yerleri tamamlama niyetim var. Çavdır'a tekrar gelmeyi istiyorum. Umarım karşılaşırız...
Tekrar içindekileri yazdığın için çok teşekkürler...
İste buda dunyanın kucuklugu sanırım, (yaa su anda ınanamıyorum ve cook saskınım aslında cevap gelmez dıyordum kendımce ama siz duyarlı bırısı ımıssınız) bende tesekkur ederım
YanıtlaSilgoogle da koyumuzle ılgılı haberlere bakarken karsıma burası cıkmasa yazdıklarınızı asla okuyamıycakdım aslında demek ıstedıgım hııc beklemıyordum neyse ben epeyce bıı sacmaladım:) kendinize iyi bakın bu arada msn: shaper_2008@hotmail.com bır koylu kızı ıle ıletısım kurmak ıstersenız bye bye
Koylukizi86 Merhaba çavdır köyünde yaşlı bir amca varmış ismi mehmet amca ziyaretçisi çokmuş.Kendisi hala orada mı ?
YanıtlaSil