25 Eylül 2009 Cuma

Ayna Cilalanırken...

Günlerdir yollardayım yine...
Likya yolu yürüyüşü gibi değil ama insan hayatlarına ya da Türkiye'nin damarlarında bir yolculuk gibi...

İlk durağım Konya'ya indim, bilgisayarım çalışmaz oldu.
Tüm işim gücüm bilgisayarla, tüm bilgiler bilgisayarın içinde... Görüşmeler bilgisayara yazılacak...
Mucize kabilinden görüşme sırasında bilgisayar yazdı, görüşmeden çıktım, bilgisayar yine çalışmadı... Her planım dondu, kaldı... Bura dışındaki işler-güçler birikti, aksadı...

Bunun dışında herşey aktı gitti...

Şimdi yine çalışıyor bilgisayar ne zamana kadar bilemem, o yüzden hızla birkaç satır yazayım istedim... Yorumları okudum, yüreklerinize sağlık... İlk fırsatta bir iki satır yazacağım...

Kısmetime Mevlana'nın doğum haftasıymış bu hafta... Mistik Müzik Festivali var... İlk konseri izleyip, iliğimi, kemiğimi, ruhumu bir güzel besledim... Tataristan, İran, Azerbeycan, Anadolu, Rumeli, pek çok değişik yöreden ve yüzyıldan tasavvuf müziği örnekleri dinledik... Çok güzel, yüreği coşturan parçalar seçilmişti... O güzelliği, coşkulu enerjiyi tüm tanıdıklar, tanımadıklar da paylaşsın, diledik... Ulaştı mı bilmem...

Konseri beklerken, bir hanımla tanıştım... Malum laf lafı açtı, bir kitaptan söz etti. Bugün aldım kitabı. Kısadan bir göz gezdirdim, hoşuma gitti.

Hazır Mevlana'nın diyarındayım hala, gözüme çarpan Mesnevi'den bir soruyu paylaşayım:

"Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?" (Mesnevi, 1/2980)

(Rumi ve Aşkın Terapi- Dr. Faik Özdengül, 2008, Kültür AŞ.)


Anladık mı? :))) Susayım şimdi ben...

Yürekten sevgiyle...

18 Eylül 2009 Cuma

Yola Işık Tutan Sözler: Vermek

Hiç bu kadar uzak kalmamıştım blogdan... Özlüyorum...

Yolumuza ışık tutması dileğiyle, Halil Cibran'dan bir şiir düştü kısmetimize bugün...

***
Sahip olduklarınızdan verdiğinizde,
çok az şey vermiş olursunuz;
gerçek veriş, kendinizden vermektir.

Çünkü sahip olduklarınız, yarın ihtiyacınız olabilir
diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?

Ve yarın,
kutsal şehre giden hacıları takip ederken,
kemiklerini, iz bırakmayan kumlara gömen
fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?

Ve ihtiyaç korkusu da,
ihtiyaçtan başka bir şey değil midir?

Kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

Çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler,
bunu gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar,
ki bu da armağanlarını yararsız kılar.

Ve bazıları vardır ki,
çok az şeye sahiptirler
ve hepsini verirler.

Bunlar hayata ve
hayatın definesine inananlardır,
ve kasaları hiç boş kalmaz.

Bazıları sevinçle verirler,
bu sevinç onların ödülüdür.

Bazıları ise ıstırap içinde verirler
ve bu acı, onların kutsanmasıdır.

Ve bazıları vardır ki,
ne vermenin acısını hissederler,
ne sevinç ararlar,
ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;

Onlar, şu vadideki mersin ağacının
kokusunu salışı gibi verirler.

Böyle kişilerin ellerinde Tanrı dile gelir ve
onların gözlerinden Tanrı, dünyaya gülümser.

İstendiği zaman vermek güzel bir davranış olabilir;
fakat istenmeden, ihtiyacı hissederek vermek
çok daha anlamlıdır.

Ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
veriş olayından daha fazla sevinç getirir.

Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?

Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.

Öyleyse şimdi verin ve vermenin hazzını
mirasçılarınız değil, siz yaşayın...

Çoğunlukla şöyle dersiniz:
'Vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'

Ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür,
ne de çayırdaki sürüler.

Onlar, saklandığında çürüyecek olanı,
yaşayabilsin diye verirler.

Herhalde kendisine günler ve geceler
verilmesini hak eden bir kişi,
sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.

Ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan,
sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.

Faydasından öte,
kabul etmenin gerektirdiği cesaretten
ve güvenden daha büyük bir değer var mıdır?

Ve siz kim oluyorsunuz da,
onların göğüslerini yırtarak,
gururlarını korunmasızca ortaya seriyor,
sonra da onların değerlerini örtüsüz
ve gururlarını utanmasız
olarak değerlendiriyorsunuz?

Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve
verme olayında bir aracı olarak görün.

Çünkü gerçekte herşeyi veren hayattır
ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde,
sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.

Ve siz alıcılar,
ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,
ne kendinize, ne de size verene
bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi taşımayın.

Bunun yerine,
armağanları kanat yaparak,
verenle beraber yükselin;

Çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak,
annesi özgür yürekli dünya,
babası evren olan cömertlik olgusundan
şüphe etmek demektir...


Halil Cibran

2 Eylül 2009 Çarşamba

Sözler...



Sözler kalpten çıkarsa kalbe ulaşır;
ağızdan çıkarsa kulaktan öteye gitmez.
Arap atasözü



1 Eylül 2009 Salı

Birbirine Eşit İki Gün...



Dünkü yazıyı yazdıktan sonra aklıma Hz. Muhammed'in bir sözü geldi:


"İki günü birbirine eşit olan, ziyandadır."
Hz. Muhammed

Gün güne idrakimizin, şefkatimizin, sevgimizin artması dileğiyle...