10 Ekim 2007 Çarşamba

Nefes Alacak Alan Yarat Yeter Bana

Ağustos 2005

Ram Dass'ın bir konuşmasından (Service, Helping and Changing Others) bende kalanlar ve kendi yorumum:

Çevremizdekilerin üzüntülerini, bunalmışlıklarını gördüğümüzde içimizde ne oluyor? Nasıl tepki gösteriyoruz, hem içsel, hem de eylemsel, sözsel?

Ram Dass, yürekten iletişim yaklaşımında da olduğu gibi, "karşınızdakinin neye ihtiyacı olduğuna bakin", diyor. Kimse kimsenin acısını, sıkıntısını yok edemez, ama sevgiyle, destekle, yalnızca orada ve o anda var olmakla, sükûnetle öyle bir ortam, alan, boşluk yaratabiliriz ki bu kişi için, çıkarır içindeki sıkıntıyı ve o alanda durumuna bakar... Bu bakış, farkındalığın ışığını tutar o duruma.

İçimizdeki huzursuzluklar çok fazla içimizde, yapış yapış, topak gibi... Onlara bir parça mesafeden bakabildiğimizde ne olduklarını biraz daha gerçeğe yakın olarak görebiliriz. Ne olduklarını gördükçe de, bir sonraki adımın ne olduğunu görebiliriz bazen netlikle- karar vermeye bile gerek kalmaz, öylesine apaçık olur önümüzdeki adım... Bir şeyi görebilmek için onu burnumuzun ucundan öteye almak gerekir, önümüze bir alan, bir boşluk açmak gerekir... O boşlukta neye bakıyorsak, onun sıcaklığı, soğukluğu, dikenliliği daha dayanılabilir olur, daha bakılabilir olur... Vipassana uygulamacıları etiketleme ile işte bu boşluğu yaratır... Farkında oldukça biz, bakılanla bakan arasına bir boşluk girer...

İşte çevremizdekiler için bir şey yapmak istiyorsak, herhalde bizden en son duymak istedikleri "ne yapmaları gerektiği" olur... Ya da tesellilerimiz... Ya da aklımıza gelen kendi hikâyelerimiz... Ya da "haydi bırak bunları da hayatın keyfini çıkar" susturmaları...

Chuang Tzu diyor ki, "Yalnızca kulaklarla duymak bir şeydir, anlayarak duymak bir başka şey. Ancak ruhunda duymak; tek bir yetiyle, kulak ya da akılla sınırlı değildir. Bu nedenle, bütün yetilerin boş olmasını gerektirir. Yetiler meşgul değilken, bütün varlık dinler. Hemen karşınızda olan, asla kulakla duyulamayacak ya da akılla anlaşılamayacak bir şekilde doğruca kavranır." (Şiddetsiz İletişim, Marshall Rosenberg, 2004:115)

Yalnızca orada ve o anda olmak ve karşımızdaki için o boşluğu yaratmak...

Bunalmak, sıkılmak, dertlenmek yanlış bir şey mi? Olan oluyor işte... Nedir bu kaçışımız sıkıntılardan ve dolayısıyla kendimizden? Olanla durabilmeyi başarmak mı acaba bilgelik? Bazen içimin sıkılmasını paylaşmaktan çekiniyorum çevremdekilerle, hemen bu iç sıkıntısından kurtulmak için kolları sıvıyorlar... Ben ondan kurtulmak istemiyorum ki, onu anlamak, bana getirdiği mesajı duymak istiyorum... Bana bir ihtiyacımın karşılanmadığını, içimde canlı olan bir şeyleri duymadığımı söylüyor büyük bir ihtimalle... Neden bu fırsatı kaçırayım ki? Ama bazen tek başına o boşluğu yaratmak zor oluyor, birini istiyor insan... Bunu yazdığımda gözümün önüne dut silkelemek için çarşafın ucundan tutan iki kişi geldi... İşte öyle bir şey, çarşafı tutacak biri... Ama dutlara ilişkin görüşlerini anlatmakla, boşver dut toplamayı demekle uğraşmayan, orada tüm sakinliği ile çarşafı tutan biri... Sonra o çarşafa (alana) dökülen dutları (canlı yaşamı) afiyetle birlikte yediğimiz biri...

Biz ne kadar sessizsek içimizde, o kadar çevreye bu enerji yayılır... Belki başkalarının dertleriyle ilgilenmeden önce, kendimizin acıyla, sıkıntıyla, bunalımla ilişkimize bakmamız yararlı olabilir... Bunlar karşısında verdiğimiz tepkilere bakmak, bu tepkilerin doğasını anlamaya çalışmak... Kendimiz acıları itip kakarken, başka biri için nasıl tepki vermeden, sakin ama tüm varlığımızla durabiliriz?

Bir de yardım eden-yardım edilen; şifa veren-şifa alan; derdi dinleyen-derdi anlatan ayrımlarına girdik mi sanki "gerçek”ten uzaklaşmaktayız... Rollerin içine tıkmaktayız kendimizi, oysa süreçleriz hepimiz, sabit varlıklar değil... Yardım etme var, yardım eden değil... Üstünde fazla düşünmediğim kavramları bazen ilk defa duyar gibi oluyorum, anlamlarını yitiriyorlar bir anda ve ne demek olduklarını bilmez hale geliyorum yıllar geçtikçe... Mesela yardım ne demek? Şifa ne demek? Sağlık ne demek? Acı ne demek? İkilik bizi parçalamıyor mu?

Yine Ram Dass'a dönelim, diyor ki, "Birine yardım ettiğinizi düşünüyorsanız, dikkatli olun, içinizde "Ben güçlüyüm ve sana yardım edebilirim." ya da "Her zaman yardım eden benim" düşünceleri geçiyor mu?" Manevi alanda uygulamalar yapan, uygulamaları, deneyimleri, bilgileri başkalarıyla paylaşan bizler, ışığı yayıyorum diye düşünenler, içimizde neler olup bitiyor? Diplerde ne tür motivasyonlar, dürtüler var?

Bir rolle (şifacı, empati veren, yardım eden, terapist, eğitmen, hasta, vb) özdeşleştiğimizde kendimizi beklentiler, sınırlamalar kıskacına kaptırıyor olabilir miyiz? Ram Dass, "Biri size eğitmen muamelesi yapıyorsa, eh o onun sorunu... Siz rolünüzü doldurun ama o rolle özdeşleşmeyin, bu da bir sanat elbette..." diyor.

Bizi bu süreçte yoran en önemli durumlardan biri de "sonuçta ne olacağına ilişkin bağımlılığımız". Ben ancak ne kadar yapabiliyorsam, onu yapabilirim, elimden ne geliyorsa... Sorumluluğum "elimden geleni sonuna kadar yapmak"... Sonuç ne olursa, o olur... Başkasına ne olacağını benim ne yaptığımın belirlediğini düşünmek biraz kendini bilmezlik olmuyor mu? Bir durumun ortaya çıkmasında sayısız gördüğümüz, görmediğimiz etken yok mu? Bizim katkımız da yalnızca bunlardan biri değil mi? Gerçeğe yaklaşmak belki bizi gereksiz endişelerden kurtarabilir... Ram Dass diyor ki, "Gösteriyi keyifle izleyin ve kendi bölümünüzü oynayın."

Yaşam dansında kendi figürlerimi yapmanın, nasibime düşenlere can vermenin keyfi ve yürekten taşan sevgiyle

2007 notu:
İki yıl kadar sonra bloga koymak üzere bu yazıyı tekrar okuyunca, gülümsedim kendime. Bu yazıdaki bilgilere ilişkin uyanıklığıma baktım ve bir söz hatırladım. Matrix’te yanlış hatırlamıyorsam, Morpheus diyordu ki, “Yolu bilmekle, yolda ilerlemek farklı şeydir.” Bu yazıyı birkaç kez daha okumamın ve yaşamıma uygulamanın yollarını bulmanın uygun olacağını görüyorum. Uygulamak derken, uyanık kalmanın, olanı olduğu gibi görmenin niyetini kast ediyorum. Ve bugün uygulamalı olarak şunu gördüm: bu bloga yazan ve okuyan ayrımı yok, eylemler var. Bu farkındalık ne kadar özgürleştirici, bundan böyle yoğunlukla hatırlamaya niyet ediyorum…

1 yorum:

  1. hariKA bir yazı,hepimiz her zaman bizi sessizce dinleyen birine ihtiyaç duymuşuzdur,merakla okudum.teşekkürler.kadir tanıyan.

    YanıtlaSil