Dünkü yazıda sözü geçen Buğday Dergisi'ne 2002'de (sayı 18) yazdığım yazıyı Seda saklamış, gönderdi:
Kanatlarımdaki Ağırlıklar
Yıllar önce bir dostum uzaklardan bana bir söz hediye getirmişti: “yaşamdaki kurumuş dalları kesmek”. Yaşamımın o döneminde beni çok sarsmıştı bu söz; çünkü baktığımda aslında hayatımda istemediğim pek çok eşyayı, ilişkiyi, bilgiyi, rolü, maskeyi omuzlarımda taşıdığımı görmüştüm. Bunca yükü niye taşıdığıma baktığımda da, üşengeçliğim, korkularım, bağımlılıklarım, eskimiş ihtiyaçlarım, ilgisizliğim, boş vermişliğim ve kendime sevgisizliğimle karşılaşmıştım.
Önce eşyalarımdan başladığımı hatırlıyorum kurumuş dalları kesmeye. Geçmişin çoğu tozlanmış, pırıltısını çoktan yitirmiş, bakınca sadece içimin kısacık bir süre hop ettiği, bir daha da aylarca, hatta yıllarca bakmayacağım ne var ne yoksa topladım; kitaplar, fotokopiler, kartlar, resimler, giysiler, biblolar, kozalaklar, şişeler, biletler ve de bir gün işe yarar belki dediğim her şey. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ettim ve yolculuklarına devam edebilmeleri için gerekli istasyonlara bıraktım. Anıları da yaşanmış olmalarını kutlayarak geçmişe iade ettim. Tüm bu malzemeler dolaplardaki durağan beklemelerinden kurtulup da yeniden yaşamın içine girdikçe, hafiflediğimi hissediyordum. Sanki kıyıda köşede sakladığım her şeye zincirlerle bağlıydım. Bunları yaşamımdan çıkarmaya karar verdiğimde varlıklarından haberdar oldum bu görünmez zincirlerin. Kiminden ne kadar zor koptum. Dolapları, kutuları boşalttıkça, duygusal boşalmalar da yaşadım. Süreç zordu ama özgürlük harika.
Bitmemiş işlere de baktım bu arada, cevaplanmamış mektuplar, yapılmamış ziyaretler, tutulmamış sözler, tamir bekleyen ev eşyaları, ertelenen işler, yatırılacak faturalar, havada kalmış ilişkiler. Baktım bütün bunlar yığınlar olmuş zihnimde, enerjimi aşağı çekiyor, kıpırdayamıyorum. Ertelemek işleri daha da zorlaştırıyordu. Yaşamımdaki her şeyi güne getirmeyi hedefledim. Böylece günün enerjisiyle akabilmek mümkün olacaktı.
Bedenim de evde biriktirdiklerim gibi tıkanmış enerjilerle doluymuş. –Muş diyorum, çünkü sadece meyve suyu içtiğim kürler yapıp da toksinlerden arınınca, çok az besin almama rağmen enerjimin ne kadar arttığını gördüm. Zihnim temizlendi, açıldı, algılarım keskinleşti. Olanları olduğu gibi görür oldum daha fazla.
Bir yandan da ilişkilerime bakıyordum; idare ettiklerim, dengeyi bozmak istemediklerim, ödün verdiklerim, enerjimi çekenler, kendimden uzaklaştıranlar. Yeter dedim sonunda. Beni besleyen, beslediğim, sevgi, sevecenlik dolu, içten, dürüst, açık ilişkiler istiyordum yaşamda. Daha azına katlanmamaya karar verdim. Kurumuş dalları kesmek kolay olmadı. Ama derin bir nefes aldım her bir dal kesildiğinde. Kimilerinin yerinde yine bir dal yeşerdi ancak özsu yürüyen bir daldı bu. Kestiğim dalların hiç birinden pişman olmadım. Tam tersine yepyeni dallar büyüyüp, serpildikçe çevreme daha çok verebilir oldum, gölgem genişledi, meyvelerim tatlandı.
Yaşamdaki rollerime baktım, beni ben olmaktan çıkaranları gördüm. Kiminden istifa ettim, kimini değiştirdim, kimi hala üzerimde. Ama yılmak yok.
İçimde en sıklıkla ortaya çıkan zincirin “başkaları ne der” sorusu olduğunu gördüğümde şaşırdım. Zihnimi izlediğimde gün içinde ne kadar çok karar verdiğimi ve neredeyse her kararımın da başkalarının gözünde yarattığım imajıma uygun olması için ne kadar çabaladığımı farkettim. Aykırı, olağanın dışında olmak bile bir imajdı. Zincirler. Baktım bunları kırmak için yalnızca görmek, farketmek yeterliydi, başka bir şey yapılamıyordu zaten.
Ne zaman, nasıl edindiğimi artık hatırlamadığım, alışkanlıkla sürdürdüğüm inançlarımı, yargılarımı sorgulamak da zihnimde ciddi sarsıntılara yol açtı. Fakat gün ışığına çıktıklarında, duygusal tepkiler yanıp yok oldular. Şimdi zihnimi dikkatle izliyorum hatırıma geldikçe, şimdinin gerçeklerine uymayan ne varsa, görmeye çalışıyorum. Her an uyanık olmak gerekiyor. Yoksa geçmişin görünmez zincirleri omuzlarımı çökertiyor ben günün hayhuyunda koşarken.
Bütün bunlarda en büyük rehberim 1999 yılında yaşadığımız depremin zihnimdeki artçılarıydı. Ölüm her an gelebilirdi. Tutunacak hiçbir dal yoktu. Yaşam akıyordu. Bu yaşamda yapmak istediklerime hemen şimdi başlamaktan başka çarem yoktu. İçinde bulunduğum andan başka elimde hiçbir şey yoktu. Ne geçmiş, ne gelecek. Şu an da yaşama tekrar tekrar başlamamın mucizevi gücünü hatırlatıyordu bana. Ölüm bilinci en etkili zihin temizleyiciydi- gerçeği görmemi, yüklerimi atmamı hatırlatan ve geç kalmamamı, şimdi harekete geçmemi söyleyen.
Tüm bunların sonucunda şehir yaşamına uzun bir süre ara verip, döndüğümde zihnim eskisine oranla epey temizdi. Ancak şehrin koşuşturmalarında zaman zaman bu budama işlemini unuttum, zihnimin kıyılarında köşelerinde duygular, tepkiler, koşullanmalar birikmeye başladı. Huzursuzluğum arttı, yayıldı. Bir şey eksik kalmıştı ama ne...
Sonra geçenlerde başka bir dostum bana bir yaşam hediye getirdi: “kendimi yeterince sevdiğimde, ...”.
Hale M. Karabekir
Zihinsel temizlik için birkaç öneri:
Egzersiz 1:
Bu yazıyı evde okuyorsanız, yazı bittikten sonra dergiyi bırakıp, evin içinde bir dolaşın. Bakın bakalım neler var artık ihtiyacınız olmayan. Küçük başlayın. Her gün bir çekmeceyi boşaltın, içindekileri verin, atın, yakın, ne uygunsa onu yapın.
Egzersiz 2:
Bedeninizin içini temizlemek için çeşitli yollar var: belli bir süre meyve-sebze suyu içmek, haftada bir gün yalnızca su içmek gibi. (2007 notu: Daha farklı yollar da var, daha rahat uygulanabilen. Kişi bedenine en uygun hissettiği yolu uygulamalı. Fırsat bulursam, oruç deneyimlerimi de paylaşmak isterim.)
Egzersiz 3:
İlişkilerinize bakın, alışkanlık ve koşullanmalarla yürüyen iletişiminizi gözleyin. Otomatik pilottan çıkarın kendinizi, karşınızdakini dinleyin, kendinizi dinleyin. Kurumuş dalları fark edip, budayın. (2007 notu: Ya da okuyun, araştırın, bir bahçıvana sorun bu dal niye kurumuş diye. Kuruma nedenini anlayın ki, o dal canlanamasa bile, başka dalları kurutmayın.)
Egzersiz 4:
Yaşamın koşuşturması içinde, geçişler arasında küçücük duraklamalar yapın. Ev, iş, sokak, konuşma, yazma, yemek yeme gibi farklı işler, ortamlara girer çıkarken birkaç saniye durun. İçinize bakın. Nasıl hissediyorsunuz. Kendinize tarif edin. Ama yargılar gibi değil, bir hemşirenin hastanın durumunu ara ara kontrol etmesi gibi. Bu duygusal birikmeleri azaltacaktır.
Egzersiz 5:
Bir günlük tutun. Yazmak genellikle duyguların, düşüncelerin ifade bulmasını sağladığından zihni rahatlatır. Yazdıkça farkındalık da artar. İnsanın kendini gözlemlemesi kolaylaşır. Bazen de olaylar, tepkiler arasındaki ilişki daha rahat görülür olur.
Egzersiz 6:
Gün içinde sessizce durduğunuz, hiçbir şey yapmadığınız zamanlar ayırın kendinize. Yalnızca durun. (2007 notu: Bu durmalar öylesine önemli ki, paldır küldür yaşamın içinde yuvarlanmak yerine, bilgelikle ilerleyebilmemize yardımcı olabilir.)
9 Ekim 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder