Ağustos 2005
Vipassana hocası olan Sharda'nın bir konuşmasından (The Art of Letting Go–1996) bende kalanlar ve kendi yorumum:
Hepimizin beklentileri vardır... Peki bu beklentilerin gerçekleşmediğini görmemize rağmen, bunlara ne kadar enerji harcarız? Bunları bırakmamız için ne kadar zaman geçer?
Bu beklentiler gerçekleştiğinde daha mutlu olacağımızı, huzura kavuşacağımıza mı inanırız?
(Sizler de yaşıyorsunuzdur belki, "şu is listesindekileri bir bitirsem, rahat edeceğim." aldanmasına kaç kere düşüyorum. Tüm yaşamım boyunca bir iş listesi (zihinde bile olsa) bitip de başka bir iş kalmadığı hali hiç görmedim, daha bir liste bitmeden yenisi oluşmaya başlıyor. Ya da tatile gittiğimde, ev aldığımda, doçent olduğumda, terfi aldığımda, borçları ödediğimde...)
Şu andaki halimizin nesi var peki...
Beklentiler; manevi dünyamızda da bizi şimdi'den, gerçekten uzaklaştırabiliyor...
Sharda diyor ki, "Bazı kimseler meditasyon uygulamasının kendilerine bir şey vereceğini düşünüyorlar. Olduğumdan daha fazla bir şey olacağım, diye düşünüyorlar. Oysa bu yer (vipassana kursunun yapıldığı yeri kastediyor) bir dükkân değil, bir çöp konteyneri. Burası bir şey aldığımız, kazandığımız, edindiğimiz, biriktirdiğimiz yer değil; burası bıraktığımız bir yer...".
Her şey gitmek zorunda... Her şeyi bırakmak zorundayız... Kendimizin ne olduğuna ilişkin düşündüğümüz herşeyi de bırakmak zorundayız ki, gerçekten kim olduğumuzu keşfedelim...
Meditasyon uygulamalarında bir şey edinmiyoruz, farkındalıkla bizim mutluluğumuzun, gerçek durumumuzun önünde nelerin olduğunu görüyoruz... Bir kere gördük mü, bildik mi, o zaman bunları yapmayı durdurabiliriz... Yaşamımızda mutsuzluklara, sıkıntılara neyin yol açtığını görürsek, bunu bırakabiliriz...
"Daha fazla bir şey olmak" ne kadar kuvvetli bir tekrarlanan kalıp yaşamlarımızda... "Farklı biri olmayı istemek", "biri oldurmaya çalışmak kendimizi", "yeterli değilim duyguları"... Başka insanların istediği olmaya çalışmak... (Burada Ram Das'tan da bir pırıltı katmak istiyorum: İnsanlara diyoruz ki, "Ben senin istediğinim." Yaşamda herkese bunu söylemeye çalışıyoruz. Bunu duyduğumda da çok vurucu gelmişti... Tüm "ne düşünürler, ne derler" paranoyasında aslında herkese senin istediğin gibiyim demeye çalışmak mı yatıyor? Kendi payıma, ne üzücü... Bir yaşamı böyle geçirmek... Başkalarının istediklerinin kendiminkinin önünde gelmesi... Ki herkes de benim kadar kayıpken, ne olduğunu bilmezken, üstelik de bilmediğini bilmezken; kendimi onlara göre ayarlamak...)
Hep biri olmaya çalışıyoruz... Yaşamda örnek çok... Meditasyon yapan, manevi yaşamla ilgilenen bizler de bu kalıbın dışında mıyız acaba? Açık zihinli, tepki vermeyen, sakin bir spiritüel insan olmaya çalışıyor muyuz mesela? Özel biri, önemli biri?
Sharda, bırakın diyor... Kendiniz olun... Başka birisi olmaya çalışırsanız, yüreğinizin içindeki mücevherleri keşfedemezsiniz...
(Bu kendiniz olma konusunda "yürekten iletişim”in uygulanabilir bir anlayışı var. Bir gün de onu paylaşmak dileğiyle. 2007 notu: Ah her şey tavında kolay. Şimdi bu bağlantıyı hatırlamıyorum, keşke o zaman yazaymışım.)
Bir referans noktası olmadan ayakta durabilir miyiz? Kim olduğumuzu bilmediğimiz bir yerde durabilir miyiz? “İşte böyle bir yerde yeni bir şey belirmeye başlar”, diyor Sharda... Bilineni bırakmak... Ancak elbette zihni yüreğin derinliklerine salmak büyük güven gerektirir...
Bu sözler -bana göre- çok çok güzel, ilham veriyor... Ayni zamanda böyle sözleri duyduğumda, hep soruyorum kendime, peki nasıl? Anlayışıma göre, ilham aldığım konunun yaşamımdaki dansa katılabilmesi için o yöne doğru küçük de olsa bir adim atmam çok yardımcı... Bırakmak konusunda ne yapılabilir? Önce küçük küçük bırakmalar işe yarayabilir... Yıllar önce Buğday Dergisinde yazdığım yazıyı hatırladım simdi: Kanatlarımdaki Ağırlıklar, Sayı 18, 2002... Bulabilirsem, bu yazıya eklerim, orada birkaç pratik öneri var. Dün Çarşamba oturmasında bedenimizde biriktirdiğimiz duyguları nasıl bıraktığımıza baktık. Her anlamda temizlik, sadeleşme bırakmanın bir uygulaması... Bilgisayar dosyalarımızı, outlookumuzu, mutfak dolaplarımızı, kütüphanemizi, gardırobumuzu temizlemek, sonra kendi zihnimizdeki kendi imajımızı, benim diye düşündüklerimizi bırakmak... "Benim" korkum, "benim" endişem, "benim" bunalımım dediklerimizi bırakmak...
Buda aydınlandığında, (aklımda kalanı yazıyorum, tam sözü bulamadım) "Hiç bir şey edinmedim, bana bir şey eklenmedi." demiş...
Benim gözümün önünde de bu süreç şöyle canlanıyor: Bir ışık düşünün, bir de bunun etrafında bir kabuk... Her bıraktığımızda kabuktan bir parça düşüyor ve oradan dışarı ışık "sızıyor" :)
Tasavvuftaki "ölmeden ölmek" hali yani...
Balonculuktaki "yükselmek, hafiflemek istiyorsan, safra atmak lazım" hali yani...
Ve...
Günün sorusu: Bugün neleri bırakabilirim?
Yaşam dansında kendi figürlerimi yapmanın, nasibime düşenlere can vermenin keyfi ve yürekten taşan sevgiyle.
2007 notu: Farkındalık çalışmaları yaptığımız dönemlerde bu konunun farklı anlaşılabileceğini fark ettim. Genellikle benzer sorular geliyordu: “Ama çocuğumu nasıl bırakırım? Kedimi hayatta bırakamam. İşimi bırakırsam, nasıl geçinirim?”
Burada sözü edilen eşini, işini, evini, çocuklarını, sorumluluklarını bırakmak değil. Benim anlayışıma göre, önemli olan tutunmayı bırakmak. Yapışmayı bırakmak. Gerçek olmayanı bırakmak. İhtiyaç olmayanı bırakmak. Önemli olmayanı bırakmak.
Peki önemli olanı, gerçek olanı, gerçek ihtiyaç olanı nasıl anlayacağız? İşte ona da bilgelik diyorlar. Bilgelik de hap gibi gelmiyor, o an'da olanı fark ederek, gözleyerek oluşuyor, deneye, yanıla, yaşam öğretiyor zaten diyeceğim yaşamdaki sınırlı deneyimimden.
Kaleköy örneğindeki gibi birbirimizin ışığına engel olmadan yaşamanın yolu biraz da bırakmaktan geçiyor mudur dersiniz?
8 Ekim 2007 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bırakmak,bütüne yararı olmayan şeyleri bırakmak,bazı duygularımızı bırakmak,giden kişileride bırakmak... Ne güzel anlatıyorsun içindekileri... Kitap tavsiyesi istesem senden?
YanıtlaSilTeşekkürler... Şu an hemen aklıma tavsiye edilecek kitaplar gelmiyor ancak yaşamım boyunca beni etkilemiş kitapları çıkarıp, bir yazıda paylaşmaya niyet edeyim... Sevgiler
YanıtlaSil