8 Şubat 2008 Cuma

31 Günlük İnziva 2006- 3

Temmuz 2006

İnzivada iç alemde yaptıklarıma gelmişti sıra. Öğleden sonrayı bu kısma ayırdığımı söylemiştim.

Bu inzivaya girmeden yaşamımda hatırlayabildiğim tüm olayları bir Excel tablosuna yazmıştım. Günlüklerimin çoğunu da okumuş, kısa cümlelerle bu listeye eklemiştim. Ne varsa; oyunlarım, okullarım, arkadaşlarım, anılar, projeler, işler, evler, sevgililer, sevinçler, üzüntüler, acılar, kızgınlıklar, rüyalar, bana söylenenler, seyahatlerim, ne varsa, ne hatırlayabiliyorsam. Biraz zaman almıştı. Ama epey uzun bir listeyle inzivaya girmiştim. Niyetim tek tek bu olaylara bakmak, hala üzüntü, kızgınlık, hayalkırıklığı gibi duygularla yüklü olanlarda durmak ve bu duygularının kendilerini ifade etmelerine fırsat vermekti. Ve de tabii içlerindeki dersleri, hediyeleri, gelişme fırsatlarını görebilmekti.

Bu fikir aklıma birdenbire gelmemişti tabii ki, çeşitli yerlerde böyle çalışmalara rastlamıştım. Buket bir kitapta okuduğu yaşam öyküsünü defalarca anlatmanın etkilerinden söz etmişti heyecan içinde. Findhorn yayınlarından Quest kitabında benzer egzersizler vardı. Casteneda’nın kitaplarını okuyamamıştım ama Don Carlos’un uygulamalarını içeren bir kitabı okuyup, etkilenmiştim. Orada buna benzer bir uygulamadan söz ediliyordu. “Kendinize tahtadan bir kutu yapın, içine girin ve olaylara bakın” diyordu. Kendimi çeşitli cenderelere sokmuşluğum var ama ritüellerle aram pek iyi değildi. Öyle kutular mutular, mumlar, taşlar, çubuklar, tütsülerle işim olmazdı. Tütsüyü kokusunu sevdiğim için yakardım. Şimdi o da kalmadı.

Ancak içimden bir şey “ille bu kutuyu yap” diyordu. Bu benim içimdeki sesler ne acayip değil mi? Bak, acayip dedim şimdi, ne yargı. Demek kendisiyle daha tam barış olmamış. Üstelik tam haksızlık, zira çok yararını gördüğüm bir uygulama oldu. Küçük bir alanda olmak çok destekleyiciydi. Tabii tahtadan kutu yapacak halim yok. Gittim uçurtma çıtası aldım, birkaç da paket kağıdı. İplerle, bantlarla çadır gibi bir şey yaptım.

Her gün içine girip, en güncelden başlayarak geriye doğru olaylara bakmaya başladım. Hani ölmeden önce insanın yaşamı gözünün önünden film şeridi gibi geçermiş ya, herhalde benzer durum. Yaptığım basitti, olayı okuyordum. Sonra durup, zihnime ve bedenime bakıyordum. Ne oluyorsa, izliyordum. Kimi zaman duyguların ismini koyuyordum, kimi zaman yalnızca hisleri izliyordum.

Çok ilginç bir çalışma oldu. Kimi gün hızla ilerliyordum, kimi gün ancak yaşamımın bir ayının olaylarına bakabiliyordum. Ne enerji yüklü olaylar buldum, anlatması zor. Çok ağladığım yerler oldu. Bıraktım kendimi, oy oylarla ağlayıp, dizlerimi dövdüm. Burada epey şey öğrendim. Mesela bana acı vermiş çeşitli olaylarda duyguların boşalmış olduğunu gördüm, ancak o olayların çevresinde olmuş, göze hemen görünmeyen olaylarda nasıl birikmişlikler vardı, çok şaşırdım. İnsanların tepkileri gibi mesela. Pek çok affetme sürecinden geçtim. İçim müthiş yorgunluk ve şefkatle doluyordu çalışma bitiminde.

Tüm yaşamımı gözden geçirdim. Birçok olay arasında öyle hemen görünmeyen iplikler gördüm. Nasıl birbirlerine bağlıymışlar aslında. Yaşamımın ana hatlarını oluşturuyorlarmış. İşleyen, tekrarlanan temaları gördüm. Tekrarlanan bazı kalıpları, bağlı oldukları inançları gördüm. Çeşitli borçlar gördüm, özür dilemek, tazmin etmek istediklerimi gördüm. Yine listeler oluştu, çıkışta yapılacaklar diye.

Yazıların birinde yazdım diye hatırlıyorum: Birini ufak bir olaydan dolayı affedemiyordum, daha önce ne yaptımsa, işe yaramamıştı. Şaşkınlık içindeydim. Bu süreçte sıra o olaya da geldi. Duyguları, bedendeki hisleri izledim, öylece durdum. Bunların enerjisi boşalınca, aniden olayı bambaşka bir şekilde gördüm. Ve gördüğüm beni neredeyse şok etti. Asıl affedilecek kişi benmişim. Öyle bir şey yapmışım ki, karşımdakinin yaptığı devede kulak. Büyük bir ders. Büyük bir açılım. Müthiş bir farkındalık. Ancak kendime de darılamadım, çünkü tam bir bilmezlik, cahillik, bilinç eksikliği. Bilincimin o zamanki düzeyi, o kadara elvermiş. O kadar açıklıkla görünüyordu ki. Yine de çok üzüldüm, karşımdakine verdiğim dolaylı acıdan dolayı. Aktif bir zarardan ziyade, anlayışsızlık, empati eksikliği idi yaptığım. Daha da üzüldüm. Aktif olsa, görünmesi daha kolay olurdu. İlgili kişiden gıyabında özürler diledim, uzun uzun iyi dileklerde bulundum. Aldığım dersi defalarca kendime tekrarladım. Dönüşüm için niyetler yaptım.

Örtülü borçlar (maddi olmayan) gördüm. Daha sonra bu borçları, seçmediğim ve genellikle daha zor koşullarda ödemek durumunda kaldığımı fark ettim. Babamın bir huyunu hatırladım. Ona bir katkıda bulunulduğunda, karşısındakine misliyle katkıda bulunur. Bunu ilk fark ettiğimde şaşırmıştım ama çok da teşvik eden bir tutum diye düşünmüştüm. İnsanın yaptıkça yapası geliyor, yaratıcılık, paylaşma isteği artıyor ve alış veriş kutlamaya, coşkuya dönüşüyor. Kendi yaşamıma ince ince baktığımda, bazı hallerde aldığımı ama pek vermemiş olduğumu gördüm. Elbette her şey karşılıklı değil ama beni besleyeni beslemek de çok hoş bir şey. Bir çeşit yaşama katkı. Bunu ihmal ettiğim çeşitli anların listelerini yaptım gördükçe. Katkı yolları düşündüm çıkınca yapacağım.

Yürekten iletişimin nice anlayışını uyguladım, yani alışageldiğim bakış açılarının dışına çıkıp, başka açılardan baktım. İhtiyaçlarıma, başkalarının ihtiyaçlarına, olaylarda tam olarak ne olduğuna baktım uzun uzun. Bir şeylere hayır derken, aslında nelere evet demiş olduğuma baktım. Bana hayır dendiğinde, aslında nelere evet denmiş olabileceğini tahmin etmeye çalıştım. Uzun süre ihmal etmiş olduğum ihtiyaçları gördüm. Ne yapılabileceğini düşündüm. Epey çalıştım anlayacağınız.

Bu çalışmayı başkasına tavsiye eder miyim? Sanırım tavsiye haddi aşar. Daha ziyade böyle de bir şey var demek daha uygun. Zira çok ağır bir çalışma oldu. Ki düşünün, öncesinde aylarca inziva var. Bu olaylar, duygular nerelere saklanmış? Müthiş hafifletici, müthiş öğretici bir uygulama. Ancak bir kere şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: “Eğer donanımım olmasaydı, bu geldiğim yerden nasıl çıkardım? Uçurum kenarında yürüyor gibiyim.”

İnsan ruhu hassas, nerede nasıl tepki vereceği bilinmez. Herkes kendini, donanımını, destek alabileceklerini, iç denetim ve koruma mekanizmasını iyi tanıyarak, böyle çalışmalara karar vermeli diye düşünüyorum. Zaten karardan ziyade, sezgiyle hareket bana daha uygun geliyor. Belki küçük dönemlerle çalışılabilir. Belki niyet belirlenir, sonra oturulur ve ne gelirse onunla çalışılır- elbet en garanti bu olur herhalde. Vipassananın da önereceği bu tarz olur benim anlayışıma göre: Ne gelirse, onunla çalışmak. İç alemimizin bir bildiği, bir sırası vardır elbette.

Ancak kendi durumuma bakınca, ben de ne geldiyse –böyle sistemli bir uygulama-, onu yaptım. Bu uygulama içimden taştı, yine açıklıkla bildim. Görebildiğim; yine güzel sonuçları oldu. Sanki birkaç günde birkaç yıllık deneyim, bilgi kazandım gibi oldu, uzun bir yol yürümüşüm gibi.

21 günün sonuna doğru enerjim müthişti.

Devamı olmaz mı, var tabii :))

2 yorum:

  1. sevgili halecim,devamini buyuk bir heyecanla bekliyorum.yuregine saglik! sevgilerimle
    çağla

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Hale;

    Keyifle ve ibretle okuyorum paylastiklarini. Kendi hesabima, firsat yaratip ta yanina oturup zihnimi izledigim zamanlarin bazilarindan yogun bir tevazu ile kalktigim oluyor. Kendimi azicik gelismis zannederken ne kadar cahil olabildigimi farketmek sadece onumdeki yolun ne kadar uzun oldugunu hatirlatiyor bana. Bu duyguyu bazen urkutucu buldugum da olmuyor degil hani. O durumlarda hatirlayabilirsem eger, onumde tek bir adimin, tek bir nefesin oldugunu, sonrasinin kendiliginden gelecegini hatirlatmaya calisiyorum kendime.

    Yasam surprizlerle dolu, dedigin gibi. Senin "Oylece Deniz'e bakmak" yazina gonderme yaptigin sabah, o yazidan bihaber ben de farkindalikla oylece denize bakmistim. Martilarin ucuslari, bir kenarda dinlenen yuk gemileri, deniz'in caktirmadan depolayip hem icindekiyle, hem disindakiyle paylastigi sicaklik bana sonsuzlukla paylastiklarimi anlik ta olsa hatirlatmaya firsat olmustu.

    Bu gun yogun tempomdan azicik izin aldim, akan burnum, yukselen atesimi yorgunluk, yorgunluk diye etiketlemeyi tercih ettim. Evde dolanirken sadece hastalandigimda evimde kalabildigimi farkettim. Ne garip. Biraz bu duygunun yaninda oturmaya gidiyorum simdi.

    Sevgiyle kal;

    Deniz

    YanıtlaSil