6 Şubat 2008 Çarşamba

31 Günlük İnziva 2006- 1

2005’te Yeshe’nin yerinden döndükten 10 gün kadar sonra bu kez de Şiddetsiz İletişim eğitimine katılmak üzere 15 günlüğüne İsviçre’ye gittim. Çok etkili, güçlü bir eğitimdi. Sosyal değişim konusuna gelindiğinde, benim içimde yumuşak bir yere dokundu herhalde söylenenler. Ne olduğunu hala tam bilmediğim için, burada sizlere anlatamayacağım bir sürece girdim. Birkaç ay sonra gruplarla çalışmalarıma son verdim. Farkındalık çalışmalarını -kendisi öyle kabul etmese de- tümden Jeff’e devrettim. Organizasyonu da; canla başla çalışıp, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde inzivalar, konuşmalar düzenleyen Pınar, Figen ve diğer arkadaşlara.

Devretme isteğimi o zamanlar “kazların hikayesi” ile açıklamaya çalışmıştım. Hani kazlar V şeklinde uçtuklarında en öndeki kaz hava akımını arkadakilerin kolayca uçmalarını sağlayacak şekilde göğüslermiş ya. Tabii sonra yorulur, sürünün en arkasına geçermiş. Başka bir kaz bu kez en önde olurmuş. Bizim duruma benzemişti bu hikaye. Ancak arkaya geçme isteğim bayağı bir çalkalanmaya sebep olmuştu o zaman, epey de kırgınlık, kızgınlık enerjisine maruz kalmıştım. Kendi içimde de çalkalanma olduysa da, bedenimden gelen mesajlar dahi bu devri doğruluyordu. Sonunda baktım ortada kimseler yok öne geçecek. Ellerimi açtım ve vipassanayı serbest bıraktım. Birileri tuttu. Ve harika tuttu. Destekleri bol olsun.

Bu benim dinlenme, yenilenme, farklı farkındalıklara açılma süreci biraz uzun sürdü. Gruplarla çalışmıyordum ama teke tek çalışmalara devam ettim. Bu dönemde birçok irili ufaklı inziva yaptım kendi kendime.

2006 yılının Temmuz ayında içimde bulduğum bazı düşünce kalıplarına ilişkin bir arkadaşıma danışmaya gittim. Uzun uzun beni dinledi, konuştuk. Pek ilerleyemedik. Sonunda “dur senin horoskopuna bakayım, hangi dönemdesin” dedi. Benim astroloji alanına ilişkin bilgi ve deneyimim çok sınırlı. Söylediği tek bir şeyi hatırlıyorum: “Darbeli bir dönemden geçmişsin. Eylül ayında bir darbe daha geliyor.”

Bugün gibi hatırlıyorum: Zihnimde derhal “Nasıl hazırlanırım?” sorusu belirdi. Oradan ayrıldım ve bildiğim en iyi yönteme karar kıldım: inziva. Kendimi arındırayım, farkındalığımı artırayım, enerjimi yükselteyim ki gereksiz safraları atayım, zihin dinginleşsin, belki daha çok olanı olduğu gibi görebilir, gelecek darbede zihnim sarsılmaz, ne yapmam gerekiyorsa, onu yaparım. Ancak bu kez çok farklı bir inzivaya niyet ettim. Ve tüm yaşamım boyunca geçirdiğim en güzel kapalı inziva oldu bu (hareketli olarak da en güzel inziva tabii Likya yürüyüşü). Sanki kulvar değiştirdim sonrasında.

Bu inzivayı evde yapacaktım, az çalıştığım için bütçem epey kısıtlıydı o dönem. İsabet olmuş zaten, pek konforlu bir inziva oldu. 21 günlük bir program hazırladım. Bir vipassana inzivası değildi bu, içimden o dönemde yapmayı uygun bulduğum her şeyi içeren ama yine temeli farkındalığa dayanan bir programdı. Sessizlik içinde, yani telefonları çektim. Bir tek ara ara annemlerle telefonlaştım.

Daha önce yalnızca meyve, sebze suyu içtiğim oruçlar yapmıştım. 3 gün, 4 gün, bir hafta, 10 gün. Hatta bir kez 3 günlük yalnızca su içtiğim bir oruç da yaptım, neredeyse yere yapışmıştım, son oldu. Bu kez 21 günlük bir oruca karar verdim. Bu işin püf noktalarını hem okuyarak, hem deneyimle öğrenmiştim. Sebze suyuna ağırlık verilmesini, meyve sularını sulandırarak içmeyi, yeşil bitkileri mutlaka havuçla ya da elma suyuyla karıştırarak içmeyi, pancarın çok kuvvetli olduğunu, dozu kaçınca, ses tellerini geçici olarak hafifçe tahriş ettiğini, o yüzden az kullanılması gerektiğini, bağırsak hareketlerini kolaylaştırmak için lavman yapılması gerektiğini falan falan. Ama 21 gün, şaka değil. Yapabilir miyim diye sordum kendime ama mutlaka siz de yaşamışsınızdır bazen insan bir şeyi çok netlikle bilir, kuşku saman alevi gibi yanar söner. Öyle bir his vardı içimde.

Aldım meyveleri, sebzeleri; bir de kitabım vardı meyve-sebze suyuna ilişkin. İnternette de bir web sitesi bulmuştum epey önce. Katı meyve sıkacağım zaten vardı. Hazırdım.

Bu tür oruçların faydası, sindirim sistemini dinlendirmek, bağırsakları temizlemek, sindirime giden enerjiyi farklı alanlara kaydırmak, toksinlerden arınmak, yemek işini basitleştirerek başka konulara zaman artırmak olarak sıralanıyor...

Ama başkasına tavsiye eder miyim? Hayır. Bu tür oruçlara ilişkin hem olumlu, hem çok olumsuz eleştiriler var. Ya gizli şekeriniz varsa, ya da safra keseniz taş yaparsa. Ben tamamen sezgimi dinledim, benim için sonuç çok güzel oldu ama başkası için “aman dikkat” derim. Hatta kendim için de. İçimde o kuvvetli bilme hissini hissetmediğimde yapılacak iş değil bence.

Devamı var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder