17 Eylül 2008 Çarşamba

Yola Işık Tutan Şiirler- Vermek Üzerine

Mersin Ağacı, fotoğraf: There and back again, 30.07.2008, www.flickr.com


Yaşamla dansa devam… Dün bir kitap okuyordum, bir konuyu anlatmak için örnek vermiş, cümleyi okuyunca içimden bir kıkırdama yükseldi. Bakın ne diyor, “Kardeşlerinden birinin giysiye ihtiyacı varsa ya da yaşaması için yeterli yiyeceği yoksa ve kişi onlara “sana iyilikler diliyorum, kendini sıcak tutmanı ve bol bol yemek yemeni diliyorum” der ve bu temel ihtiyaçlara ilişkin onlara bir şey vermezse, bu dileklerin ne faydası var.

Sırada aşağıdaki şiiri hatırlamak, hatırlatmak vardı, tam denk düştü. İyi dileklerde bulunmaya devam, zira yürek açılsın ki, içimizdeki sevgi yaşama aksın. Ancak bunu genişletmenin de zamanı geldi anlaşılan. Findhorn’da bir söz vardır: yaptıkları işler için, “love in action”, eylem halinde sevgi, eylem olarak sevgi, sevginin eyleme geçmiş hali gibi çevrilebilir belki. Harika bir tanım, değil mi? Bugün yaptığımız her şeyi sevginin bir yansıması olarak yapamayız belki ama hiç olmazsa bir işi yaparken, yüreğimizin sevgisinin ifadesi olarak yapmayı deneyelim mi? Tüm dikkatimizle an’da olarak, özenle, iç neşesiyle bir şey yapalım: bulaşık yıkamak olabilir, birini aramak olabilir, bir çiçeği seyretmek olabilir, yemek pişirmek olabilir, bir mesaj yazmak olabilir, masamızın üzerini toplamak olabilir. Önemli olan tam dikkatle orada olabilmek ve sevginin içimizden akmasına kendimizi açabilmek…

Ve de şu günlerdir iyi dileklerde bulunduklarımız için acaba bir şey yapmak mümkün mü? (Birkaç gün önceki yazıdan devamla) Onların yaşamına katkıda bulunacak, yaşamlarını zenginleştirecek, kendi güzelliklerini görmelerine vesile olacak bir şey. İçimizden itirazlar gelebilir (zaten bana şunu şunu yapmıştı, bir de katkıda mı bulunayım yaşamına gibi- buna ilişkin deneyimimi kısa olarak birkaç gün önce yorumlarda yazdım). Elbette bu itirazları dinlemekte de fayda var. Kendimizle ilgili nice direnci, karşılanmamış ihtiyacı ifade ediyorlar bize. İçimizdeki karanlık odalara farkındalığın ışığını götürmek için fırsat veriyorlar. İtirazları aştıktan sonra, tüm yaratıcılığımızı kullanarak bakalım ne yapabiliriz bu kişilere. Benim iyi dileklerde bulunduğum kişilerden ikisini bir daha görmeyeceğim, ancak belki ailelerine ya da yaşamlarında çok önem verdikleri konuya katkıda bulunmak mümkün olabilir. Düşünelim, içimizi açalım, bakalım ne yükselecek…

Ve de hatırlayalım, vermek ama nasıl vermek:


Vermek Üzerine

Sonra zengin bir adam dedi ki, bize Vermek’ten Söz Et.
Ve o yanıtladı: Malınızdan mülkünüzden verirken pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız.
Gerçekten vermek kendinden vermektir.
Çünkü mal mülk, bir gün gerekir endişesiyle alıkoyup sakladığınız şeylerden başka nedir ki?
Ve yarın, yarın ne getirir, kutsal kente giden hacıların peşine düşmüşken, iz tutmaz kumlara kemikler gömen aşırı tedbirli köpeğe?
Yokluk korkusu yoksunluğun bizzat kendisi değil midir?
Kuyunuz suyla doluyken susuz kalmaktan korkmak, asıl giderilemez susuzluk değil midir?

Çok şeye sahip olup çok azını verenler vardır- bunu şan olsun diye yaparlar ve bu gizli arzu hediyelerini yoz eder (yararsız kılar).
Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır.
Bunlar yaşama ve yaşamın cömertçe verilmiş bir ödül olduğuna inananlardır ve onların sandığı hiç boş kalmaz.
Sevinçle verenler vardır ve o sevinç onların ödülüdür.
Ve acıyla verenler vardır ve o acı onları arındırır.
Ve veren ve verirken acıyı bilmeyen, sevinç aramayan, faziletli olmayı düşünmeden verenler vardır;
Şu vadideki mersin ağacının kokusunu havaya saçması gibi verirler.
Tanrı böylelerinin elleri aracılığıyla konuşur ve onların gözlerinden dünyaya gülümser.

İstenince vermek iyidir fakat istenmeden, ihtiyacı anlayıp da vermek daha iyidir;
Ve eli açık olanlar için, alacak olanı aramak vermekten daha büyük bir sevinçtir.
Sanki alıkoyabileceğiniz bir şey var mı?
Tüm sahip olduklarınız bir gün verilecek;
Öyleyse şimdiden verin de, size ait olsun verme mevsimi (hazzı), mirasçılarınıza kalmasın.

“Veririm ama sadece hak edenlere” dersiniz sık sık.
Ne meyve bahçenizdeki ağaçlar böyle der, ne de çayırlarınızdaki sürüler.
Onlar, saklandığında çürüyecek olanı, yasayabilsin diye verirler. Günler ve geceler bahşedilmeye değer bulunmuş olan, sizin vereceklerinizi almaya da layıktır kuşkusuz.
Ve hayat ummanından içmeyi hak etmiş olan, sizin küçük derenizden tasını doldurmayı da hak eder.
Ve bir şeyleri alma cesaretinden ve güveninden, hatta hayırseverliğinden büyük fazilet var mıdır?
Önünüzde göğüslerini bağırlarını yırtıp itibarlarından soyunmaya, böylece size çırılçıplak değerlerini ve gizlisi saklısı kalmamış gururlarını sergilemeye kim adına zorlayabilirsiniz insanları?
Siz önce bakın, veren olmaya ve vermenin aracı olmaya layık mısınız bakalım.
Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur- kendini bağışın kaynağı olarak gören sizler sadece birer tanıksınız.
Ve siz alanlar -ve hepiniz alıcısınız- minnetin ağırlığını yüklenmeyin, yoksa kendinize ve verene boyunduruk takmış olursunuz.
Tam tersine verenle birlikte hediyelerinin üzerinde yükselin kanatlanırcasına;
Çünkü borcunuz konusunda aşırı titizlik, anası eli açık toprak ve babası Tanrı olanın cömertliğinden kuşku duymak demektir.

Halil Cibran


Ermiş- Halil Cibran, Çeviren: Ayşe Berktay, Alkım Yayınları, 2006, s. 23

6 yorum:

  1. ..evet, geldik 7.ci gune.. bugunku yazi beni bayagi etkiledi..sindirmem icin zamana ihtiyacim var gibi..
    Affettigim kisilerin iyiliklerini dileyip, bendeki hisleri notrleyip, sonrada "let it go" yapabildim..ancak katkida bulunabilmek, yasamlarini zenginlestirmek, kendi guzelliklerine vesile olacak bir sey... dilerim bir gun bunuda yapabilirim..
    Bu gunku yaziyi tekrar tekrar okuyacagim.. ilk okuyusta vurgun yemis gibi oldum..
    "vermek"..vermek, vermek..
    gune bu niyetle "hosgeldin" diyorum... bakalim neleri verebilicem..
    sevgiyle,,

    YanıtlaSil
  2. ..guaydin.
    Bugun 8..
    icimden tesekkur etmek geldi yasama..tum yasadiklarima..az once kizdigim kisiye kizginligi biraktim, icten gelerek sevgi dileginde bulunarak mesaj yolladim.. icsel bir hafifleme hissediyorum.. ve bunu kendim icin yapiyorum..icsel cogalan sevgi hissediyorum..
    bu yazdiklarim su an da hissettiklerim..
    heyecanliyim..gune boyle baladim..
    su an kargalar kuslar otuyor, yagmurdan sonra havanin kokusu mis gibi..
    sevgileerr..

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Duygu
    Yazdıkların, yaptıkların ilham, şevk, ışık veriyor. Yaşama geçirdiğin için, bizimle paylaştığın için teşekkürler. Hep birlikte devam ediyor olmak içimde bir güçlülük hissi uyandırıyor, sanki birlikte yan yana bir yolu süpürüyormuşuz gibi canlanıyor gözümde. Sevgiyle kucaklıyorum.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Hale

    Hep birlikte olmak, bende de gucluluk hissi uyandiriyor..
    Ne guzel bir rehberlik yapiyorsun yasamima..hemen yanibasimda hissediyorum seni..
    Arkadaslar sizide:))
    Tesekkurleerr..

    YanıtlaSil
  5. çevrenizde bulunanlar bir öküzse ve gözlerinin içine bakarak "insan yalnız ekmekle yaşamaz!" diye yüzbin kere haykırdıysanız ve onlar dönüp dönüp daha neyin eksik ki dediyseler ve aileniz sizden siz olduğunuz için utanmışsa ve gönlünüzdeki hayırhahlık hiç bitmemiş ve fakat siz her gün yalnızlığın tadını daha da tatmışsanız ve durmaksızın her gün öldürülmekteyseniz... boyna takılan iyilik muskası ne işe yarar!

    YanıtlaSil
  6. Merhaba
    İsminizi yazmamışsınız ama kimbilir nicemizi temsil ediyorsunuz. Birkaç satırla yazmışsınız ama ne kadar uzun zamandır, ne kadar sıkışmış bir alanda yaşamaktasınız kimbilir diye düşündüm. Bir türlü anlatamamışsınız kendinizi ailenize, duyamamışlar sizi, anlayamamışlar, onlarla paylaşmak istediğiniz değerleri, güzellikleri görememişler, özlediğiniz saygı, sıcaklık, derinlik yaşanamamış bir türlü. Derin bir hayalkırıklığı yaşıyorsunuzdur herhalde. Her gün öldürülüyorum diye yazmışsınız, içinizde bir yerler ölüyor gibi...
    Öyle mi?

    Yalnızca paylaşmak mı istediniz, yoksa okuyunca bizlerin içinde uyananları duymak da ister misiniz, bilemedim. O yüzden bugünkü blog yazısını sizi düşünerek yazdım, bilmem ışık olur mu bir şekilde.

    Burada da kısacık yazacağım ve size bir de teşekkürüm var. İçinizde bir yerlerin öldüğüne inanmıyorum dışarıda olanlara rağmen. İçinizde bir yer kendi öz potansiyelini gerçekleştirmek için kıvranıyor, kelebek kozanın içinde kanatlarını güçlendiriyor gibi geldi bana daha çok. Tabii en doğrusunu siz bilirsiniz. Bu süreçte epey enerjisi olan öfkeyi dönüştürebilir ve "tamam kardeşim koşullar bunlar. Bakalım bu koşullar hangi yaramıza dokunuyor." diyebilirseniz, başkalarının yarasını iyileştirmekte de yardımınız dokunabilir sonrasında. Çevremizdekileri değiştirmek istiyorsak, önce kendimizden başlamamız iyi bir fikir. Zira kontrolümüzdeki tek malzeme o- hoşumuza gitse de gitmese de. Biliyorum bu sözler de iyi gelmeyebilir içinize, içiniz bu kadar doluyken. Ama kendi deneyimimden başka söyleyecek neyim var...

    Teşekkürüm ise, vesile olduğunuz farkındalığa. Yorumunuzu okuduğumda, fazla tanıdık geldi bu duygular bana. Yaşım ve geçtiğim yol sebebiyle benzer duyguları ailem için hissetmiyorum. Tanıdıklık nereden diye bakarken, televizyonda seyrettiğim, gazetelerde okuduğum "çevrem" için benzer kıvamda duygular hissettiğimi ve bu konu için nicedir derin bir çalışma (içe bakış) yapmadığımı fark ettim. Kızıp duruyorum yalnızca manasızlıklara, saçmalıklara, çaresizlik hissediyorum kimi zaman. Yorumunuz bu durumun üzerine ışık tuttu, en kısa zamanda kolları sıvamaya niyet ettim. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil