1 Eylül 2008 Pazartesi

Durma ve Hareketin Uyumlu Dansı

Merhaba tekrar... :))
Yaz mevsimini güzel geçirdiğinizi umuyorum. Belki tatil için yeni yerlere gittik, belki gitmedik. Tatil için bulunduğumuz yerden “başka” bir yere gitmesek de, bulunduğumuz yere “başka gözler”le bakmak da yenilenmemize ve beslenmemize katkıda bulunuyor… Her yerde, her koşulda güzellik var diye düşünüyorum, mesele onu görebilecek kadar zihnimizde boşluk olması. Dilerim yaz aylarında boşluklara nice güzellikler dolmuştur…

Bugün sonbaharın ilk günü, kendi icat ettiğimiz takvimlere göre. Evvelsi gün yağan yağmurla biraz serinledi hava zaten. Bazılarımız için yeni bir çalışma dönemi başlıyor.

Blogda yine düzenli yazmaya başlayayım, dedim ben de. “Hele şükür” diyenleri duyuyorum ;) Bazılarınız son yazı olan Sharda’nın konuşmasını ezberlediler herhalde :) Esprili dürtüklemeler gelmiş bu arada, “nerede yazılar?” diye. Doğrusu böyle uzun bir ara vermeyi düşünmemiştim, ha bugün yazarım, ha yarın yazarım diye diye günler geçti. Yoksa “şu tarihe kadar yenilenmek-beslenmek-dinlenmek için kapalıyız” diye yazardım :) Ancak bilgisayara değil dokunmak, açmak bile içimden gelmedi, Ağustos böyle geçti…

Bugün belki 25 senedir kulağımda küpe olan bir sözü paylaşmak istiyorum. Biraz önce dosyamı açtım, bu söz gözüme çarptı:

“İyileşmek elinde olan hastaya acınmaz.”

Çok büyük ihtimal Montaigne’in bir sözü. Elinde Montaigne’in Denemeler kitabı olan varsa, üşenmez de bakarsa ve de bize bildirirse, biz de doğru referans vermiş oluruz. Evdeki sadeleşme furyalarından birinde benimkini göndermişim bir yere…

Bazen karşılaştığım insanlara ve kendime baktığımda, takıldığımız yerden çıkmak için, elimizde imkan olduğunu görüyorum, ancak kıpırdamıyoruz bir türlü. Kimi zaman yıllarca. Bu yazın başında ansızın bir rüyadan uyanır gibi bazı gerçeklere uyandım kendi yaşamımda. Bazen olur ya, ansızın daha bir net görünür her şey. Ve geçiştirdiğim bazı konuların üzerine gitmeye başladım. Kimi başka bir raya oturdu, kiminde ne yapmamın uygun olduğunu bildiğim halde hiç yapasım olmadı. Ancak kendimi şaşırtıyorum, hiç yapamam diye düşündüğüm şeyler yıllar içinde başka deneyimlerin açtığı yollar sebebiyle yapılabilir olmuş. Kendimi şaşırtmak çok eğlenceli, içim kıkırdıyor bu halime… Kiminde daha da tuhaf bir durum oldu, niyet ettim değişmeye ve hiç düşünmedim sonra… Bir süre sonra bir baktım, elim ayağım ray değiştirivermiş… İçte bir kıkırdama yine…

Aslında iyileşmek/dönüşmek/değişmek/saflaşmak hepimizin elinde, her an, hatta tam “bu an”Değişim için gerekli güç şu an’da mevcut… Biz alıştığımız gözlerle, inançlarla, düşünce kalıplarıyla baktığımızdan, değişim için uygun olan bir sonraki adımı göremiyoruz… Başka bir yerden bakmak her zaman kolay olmayabilir… Çok hareketliysek, durmak; durmuşsak, hatta donmuşsak da hareket etmek yardımcı olabilir… Uzun inziva deneyimlerim, kişiliğimde de yeri olan “durma”ya daha meyilli hale getirdi beni… Ara ara sessiz kalıp, durmaya, ne oluyor diye bakmaya ihtiyaç duyuyorum… Bunu çok da sağlıklı buluyorum… Ancak şimdilerde “durma”nın yanında hareketin de değerini daha çok bilmeye başladım… Kaçmaya, itmeye, halının altına süpürmeye, bastırmaya, savunmaya, saldırmaya yönelik hareketin değil de; “durup” kucakladıktan sonra, karman çorman olmuş yumağın usulca ucunu bulmanın ve odaklanıp o yönde hareket etmenin çok önemli olduğunu görüyorum.

“Harekette bereket vardır” derler ya atalar, yerinde ve uygun hareketin durma kadar değerli olduğunu görüyorum… Elbette sözüm “koşturuyorum” tarzı bir yaşama yönelik değil. Yaşamın zaten bize nice zamandır bağırmakta olduğu yöne doğru adım atmaktan söz ediyorum. Belki bir arkadaşımız bir kitap hediye etmiştir ve içten içe bu kitabın bize yeni bir pencere açacağını biliyoruzdur ama yapmıyoruzdur. Belki 5 duyumuza dikkat ederek, zihni şu an’a getirmenin önemini biliyoruzdur yüreğimizin bir yerinde. Belki içten içe doğada sessizce yürüyüşün bize iyi geleceğini biliyoruzdur. Belki yüreğimizi çeken bir hobi vardır. Belki hamur yoğurmak geliyordur içimizden de, zihnin “ay kim uğraşacak şimdi” engelini aşamamışızdır henüz. Birini ziyaret etmek, aramak üzerimizden yük alacaktır, hissediyoruzdur. Saçlarımızı kırmızı boyamak istiyoruzdur yıllardır, anlamsız geldiği için yapmıyoruzdur. Belki bir uygulama vardır bize iyi geleceğini bildiğimiz. Şu andaki yaşam deneyimime göre diyebilirim ki, mutlaka bir şey vardır o tıkandığımız yerden bizi çıkaracak ve biz bunu içten içe biliyoruz. İtiraf edelim ve oturduğumuz (fiziken ya da manen) yerden- belki de yapıştığımız yerden demek daha uygun olur- kendimizi ya spatulayla kazıyalım, ya pat diye denize atlar gibi kalkalım. Kalkalım. Kendimize acımayı da bırakalım, milleti, koşulları suçlamayı da, mazeret bulmayı da… Ömür geçiyor… Durdukça, yer ediyor bu hal içimize… Sonra ray değiştirmek daha da zorlaşıyor.

İçimize uygun gelen adımı da küçümsemeyelim- geçenlerde benim yaptığım gibi yani. Bir konuda karar veremiyordum ve de içimde bir huzursuzluk rüzgarı esiyordu, içimden salondaki sandığı boyamak geldi. “Ne alakası var şimdi?” dedim, “yaratıcılık, yaratıcılık” dedi içimden bir ses. Hiçbir anlam veremedim. Ama gittim boya almaya, oyuncakçı dükkanı gibiymiş bu hobi dükkanları. Şaştım neler yapılabildiğine. Aldım birkaç şey. Bana hediye edilmiş ancak renkleriyle pek uyuşamadığım bir tepsi vardı. İlk iş onun üzerinde bir deneme yaptım. O kadar içime sinen bir iş oldu ki, kendim bile şaştım kaldım. Ve bir süre sonra fark ettim ki, karar veremediğim konuda bir netleşme olmuş. Nasıl? O konudan düşünce baskısı kalkınca ve yaratıcılık enerjisi girince bünyeye, pat diye netleşivermiş ortalık. Üstelik ben boya yaparken, keyfe bakın...

Nereden nereye geldik. Bugün yazı yazmak için oturduğumda ne yazacağıma ilişkin hiçbir fikrim yoktu. Bundan sonraki günler için konularım var ama tekrar yazmaya başladığım bugün için “ne çıkarsa, bahtımıza” dedim, bu yazı çıktı.

Durma ile hareketin ahenkli bir şekilde dans ettiği, nerede duracağımızı, nerede ve ne yöne hareket edeceğimizi açıklıkla bildiğimiz harika günler dileğiyle…

5 yorum:

  1. Eline saglik Hale! Evet, yazini beklenlerdendim! Beni mutlu ettin yani, tesekkurler.

    YanıtlaSil
  2. Çok doğru,biri beni de artık sökse şu yapıştığım yerden diyorum:)
    Hoşgeldin,ben biliyorsun blogunu yeni keşfedenlerdenim,henüz hepsi bitmedi yazıların,inziva bölümündeyim şimdi,yeni yazılarını merakla bekliyorum.Yeni çıktığım bu farkındalık ve bütüne hizmet yolunda yardımlarını bekliyorum,sevgiler
    Ulaşmak istersen mail adresim
    ibelta@gmail.com

    YanıtlaSil
  3. ben de yazılarını bekliyordum halecim, iyi oldu bu yazı..:)
    geçen haftaki güleryüzün ve samimiyetin için tekrar teşekkürler.
    sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  4. Her gun tikladigim, her okudugumda yeni bir seyler ogrendigim... yenisini buldugumda cook sevindigim, tektat tekrar okuyup,durup durup dusunup sonra uygulamaya gectigim yazilarina kavusmak beni mutlandirdi.. bugunki yazida tam oyle bir durumda geldi.. sanki ic sesime uygun ayna oldu.. az once okudum, icsel sorularima cevaplar buldum.. ruhuma ilac oldu,kac kez okuyacam bu gece.. tesekkur ediyorum Hale'cim..

    YanıtlaSil
  5. Güzel sözleriniz, yorumlarınız için çok çok teşekkürler. Tekrar yazmaya başladığım bu günlerde müthiş teşvik oldu, sizler de beni mutlu ettiniz :)

    Belgin sen de aramıza hoşgeldin. Birçok yorum yazmışsın, birer birer yanıtlayacağım. Heyecanın, hevesin bilgisayar ekranindan yansıyor, ilham aldığın yazılar yazmış olmak ne mutluluk. Yeni yorumlarını, yaşamdaki uygulamalarının etkilerini okumayı hevesle bekliyorum.

    Çiğdemcim, yeni güzelliklerde görüşmek üzere. Teşekkür benden.

    İsimsiz arkadaşım, senin de gönlüne sağlık. Ne güzel yazmışsın, iyice hevese geldim...

    YanıtlaSil