22 Eylül 2008 Pazartesi

İyi Dilekler Kervanı

Babamın sonbahar bahçesinde bir sürpriz bahar... 17.09.2008 *


Bu yazıyı bir ara değerlendirme olarak ve televizyoncu diliyle 'blogu yeni açanlara' özet olsun diye yazıyorum…


Bir ayna ki sen karşı durursun
Başka değil hep kendin görürsün
Böyle olunca bilelim öz ne
Fikirlerde bu ikilik söz ne

Mevlana



12 gün önce iyi dileklerde bulunarak, Mevlana’nın bir sözünü (11 Eylül yazısında) denemeye karar verdim. Baktım yolculuğa hemen başka yolcular da katıldı. Günlerdir kervan dayanışarak, coşkuyla ilerliyor…

Bu yolculukta gördüklerimden birkaçını paylaşmak istiyorum bugün. Bu niyetle yola çıktığımda, düşündüğümde içimde bir huzursuzluk, rahatsızlık oluşan 5 kişi belirmişti. Niye bu kişiler en başta bilememiştim. 12 günden sonra çok daha iyi anlıyorum.

Bu kişilere önce yüzeysel iyi dileklerde bulunmuştum, pek kolaydı. Sonra özellikle ikisine iyi dileklerde bulunurken, içimde çalkantılar olduğunu fark ettim. Aklıma bu kişilerin yapmış olduğu bazı hareketler, söyledikleri sözler, sebep oldukları olaylar geldi, peşi sıra da kızgınlık, kırgınlık, incinmişlik.

Yola bu kişilere iyi dileklerde bulunmak üzere çıkmıştım ama içimde taşıdığım yaralarla karşılaşmıştım. İyi dilekler karşı tarafa ulaşıyor mu, bilmiyorum. Ancak kendi yaralarımı keşfetmek kendime verdiğim harika bir hediye oldu, oluyor. Çünkü yaramı bilirsem, iyileştirmek için fırsatım olur. Görülmeyen, karanlıkta, kıyıda bucakta kalmış yaralar hem nereye gitsem üzerimde taşıdığım bir yük oluyor, dolayısıyla yaşamda beni yavaşlatıyor, hem de beni yönlendiriyor ve özümden ayrı adımlar atmama neden oluyor.

Bu nedenle iyi dileklerde bulunurken, içten gelen itirazlara, anılara, isyanlara, öfkeye, incinmişliğe kulak vermek çok önemli. Aksi halde sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi rol yapma ve iyi insan olacağım ümidiyle içimizdeki incinmişlikleri bilinçaltımızın derinliklerine itmemiz tehlikesi olabilir. Gerçek; ne kadar sevimsiz olursa, olsun, her zaman gözümüzü ayırmamamız gereken en değerli şey. Özgürlüğün, hafiflemenin tek yolu, gerçeği aramak, gerçeğe cesurca bakmak şimdiki anlayışıma göre. Kalbi tertemiz, pırıl pırıl bir insan olmak isteyebiliriz, ne güzel. Ama pek çoğumuz orada değiliz, kabul edelim. Neredeysek, oradan başlamak durumundayız. Aksi kendimizi kandırmak olur ki, zaman ve enerji kaybı.

Peki bu içimizdeki incinmiş, kızmış taraf ortaya çıktığında ne yapacağız? Herkesin elbette kendine uygun bir yolu vardır. Benim şimdiye kadar kullandığım yolları bu blogda paylaştım, kısaca tekrarlayayım.

* Listeleri pek sevdiğim için (ve de kolaylık sağladığı için), içimden gelen itirazları yazılı olarak listelemek, karşı tarafta alındığım, kızdığım özellikleri listelemek.

* Bu özellikler bende var mı diye bakmak. Burada çok dürüst olmak. Artık bunca yol yürüdükten sonra, peşinen vardır diye bakıyorum ve yaşamımdan örnekler pat pat dökülüyor önüme. İlk başlardaki “katiyen, bu özelliğin bende olmasının mümkünatı yok” hallerini pek yaşamıyorum yani, baktım enerji, zaman kaybı.

* Sonra bu özellikle ilgili ne yapacağıma bakmak. Duruma göre ilgililerden (yani kızdığım kişilerin bana davrandığı gibi davrandığım diğer kişilerden) gıyaplarında ya da şahıslarında özür dilemek. Telafi için yol aramak- yine o kişiye doğrudan ya da başkalarına ama telafi niyetiyle. (Kısa yazıyorum blogda çeşitli yazılarda var detay)

* Bu özelliği tekrarlamamak için ne yapabileceğime bakmak. Burada genellikle işime yarayan bir düşünme şekli: bu davranışı yaparken/ sözü söylerken, herhalde bir ihtiyacımı karşılamaya çalışıyordum. Neydi bu? (Şiddetsiz İletişim, Marshall Rosenberg, Sistem Yayınları- bu kitapta ihtiyaç listesi var. Bu listeye bakmak netleşmek için işe yarayabilir) Ancak anlaşılan pek talihsiz bir yol seçmişim bu ihtiyacı karşılamak için. Ya başkasını kırmışım bu uğurda, ya kendi değerlerime ters düşmüşüm, ya kendi ihtiyacımı bile karşılamamış bu yaptığım. Eh olmuş olan, peki neyi farklı yapabilirim bir dahaki sefere? Bunu kendime öğretebilmek için, şimdiden hangi adımları atabilirim?

* Özellikle bu son adım, kendimi affedemediğim haller için çok yararlı. Zira iyi dilekler dilediğim kişiler için yukarıdaki adımları yaptım, kalbimin önündeki sisler kalktı, daha rahatlıkla iyi dileklerde bulunmaya başladım. Sonra bir gün baktım, yine bir hafif sis. Bu kez bu kişilere kendi yaptığım bazı davranışları hatırladığımı fark ettim. Yine kalbimin üzerinde bazı bulutlar var. Kendi değerlerimle, önem verdiklerimle uyuşmayan davranışlar, tarzlar, sözler. Bir iki gün utanma hissiyle geçti- zamanım kısıtlıydı, pek üzerinde çalışacak fırsat olmadı, o yüzden bir iki gün. İşte pişmanlık, utanç hissettiğim, kendime karşı hayalkırıklığı yaşadığım o haller için de yukarıda paylaştığım adım çok yararlı oldu. Hangi ihtiyacımı karşılamaya çalıştığımı görünce, içimde bir şefkat belirdi bu davranışı yapan Hale’ye. Şimdi gördüğümü görsem, kesinlikle o şekilde davranmazdım. Üzüldüm. Şiddetsiz iletişimde buna yas tutmak diyorlar. Öyle hakikaten, yaşanmışlığın ve yaşanmamışlığın yassını tutmaya izin verdim kendime. Sonra da neyi farklı yapabilirim diye baktım.

Geçtiğimiz günlerde ölüme çok yaklaşmış ancak rahatça ölüme akamayan kişilerle karşılaşıyorum. Yakınları bazen soruyorlar, “ne yapılabilir?”. İçimde öncelikle şu düşünce oluyor: Ölüme her an hazırlıklı olmak ne kadar önemli. Hastalıkla uğraşırken, şu yukarıda dilim döndüğünce paylaşmaya çalıştığım süreçler yapılabilir mi? Bilmiyorum. Ama en azından o koşullarda çok zor olabileceğini tahmin ediyorum. İyi dileklerde bulunma yolculuğu aslında kendimize iyi dileklerde bulunma yolculuğu, kendimize bir hediye. Yaşamda daha hafif, daha özgür, daha anlamlı yaşayabilmek için, yollardan biri. Ölüm zamanı geldiğinde de umarım daha hafif bir yükle yeni yolculuğa çıkabileceğiz.

Gelelim Mevlana’nın bugünkü sözüne. Dün pat diye karşıma çıktı, pek denk düştü. Bu yazıları yaşamla elele yazıyoruz hissi çok kuvvetli son günlerde :) İyi dileklerde bulunduğumuz kişiler yalnızca birer ayna, bizim onlarla pek işimiz yok bana göre. Talihsiz yollarla yaşıyor olabilirler, bizim onlara iyi dileklerde bulunmamız onların yollarını onayladığımız anlamına gelmiyor. Tam tersi. Önce kendimizdeki benzer yarayı fark edip, iyileştirmek için adım atıyoruz. Sonra öyle uygun gelirse ve gerekirse (zira bazen nasıl oluyorsa oluyor ama gerek kalmıyor, karşı taraf değişiveriyor), karşımızdakine ihtiyaçlarımızı, isteklerimizi, gördüklerimizi ifade ediyoruz, iletişim yoluyla gelişiyoruz. Belki de iyi dilekler dilerken, yaydığımız güzel enerjiler cep telefonu dalgası gibi onlara ulaşıyordur ve bilinçlerinde olmasa da bir bölümleri bu iyi dilekleri duyuyordur, onların da gelişimlerine katkıda bulunuyoruzdur. Belki. Bunu bilmiyoruz, pek kafa yormaya da gerek yok bana göre. Önemli olan, fark ettiklerimiz. Gördüğümüzden daha fazla güzel şey oluyorsa da, harika, olsun…

İyi dilekler gönderdiğim kişileri değiştirmedim, her gün düzenli, istikrarlı başta beliren 5 kişiye iyi dilekler göndermeye ve içimden gelenlere bakmaya devam ediyorum. Zira 40 gün dendiğine göre, Mevlana’nın bir bildiği vardır diye düşünüyorum. Yoksa da olmadığını görürüm ama deneyip bakana kadar bilemem. Bu kişilere bakarken kendimde gördüklerimi ve şimdilerde yaşadıklarımı örneklerle paylaşmamayı seçiyorum, onlara saygımdan. Ancak öyle inanılmaz, hiç beklenmedik durumlar gelişiyor ki bu kişilerle ilgili bugünlerde. İnancım gittikçe kuvvetleniyor. Merakla yolculuğun geri kalanına açıyorum kalbimi… Kervanın diğer yolcularına da yürekten selamlar...



* Not: Yukarıdaki fotoğraf taa likya yürüyüşünde başlayan bir niyetin gerçekleşmiş ürünü. Sonunda bir fotoğraf makinesi ekibe katıldı :) Likya dostlarım Rita ve Kemal Bey, uğraşıp, araştırdılar ve beni içimin rahat ettiği, kolaylıkla kullanabildiğim, hafif bir makineye yönlendirdiler. Özenleri, ilgileri için gönülden kocaman teşekkürler. Seda (Talaakar) da makineyi kolaylıkla almamda destek oldu. Ona da gönülden kocaman teşekkür. Coşkuyla, merakla makineyi kurcalıyor, denemeler yapıyorum. Çevreme bakışımda değişiklik oldu daha şimdiden. Daha detaylı bakıyorum, ışığı, gölgeyi daha bir görür oldum. Çocuklar gibi şenim yani yeni ekip arkadaşımla. Hava bulutlu olmasa, ne fotoğraflar çekeceğim... Yaşamda da bulutlu havalar var, hava güneşliyken keyfini çıkarmaya bakmalı...

1 yorum:

  1. Benzer şeyleri bende yaşıyorum canım,asla yapmam dediğim şeyleri yaptığımıfarkettim hayatta.İyi dileklerde bulunduğum kişilerinde benim aslında bir aynam olduklarını. Bence bu kırk günlük tur bizim kendi farkındalığımızı geliştirmemizi sağlayacak,ve bundan sonra,ki bende şimdi başladı,insanların yaptıklarına önyargıyla yaklaşmayacağız,ardında neler olabileceğini düşünmeye başlayacağız.
    Bu da bende yarattığı etki, ,önüme bu kapıyı açtığın için teşekkürler
    Sevgiyle kal.

    YanıtlaSil