3 Eylül 2008 Çarşamba

Yaşamdan Öğrenme Yolları- 2

Listelerle çalışmak sevdiğim yöntemlerden biri oldu şimdiye kadar ama tabii liste demek epeyce beklemiş olaylar demek. Daha günlük öğrenme yöntemleri de var: Gün içinde içimde bir hareket uyandırmış olaylardan öğrenmek. Hafif bir kızgınlık, bir sıkıntı, bir huzursuzluk halinde, mümkünse o an, değilse en yakın zamanda durup, sorabiliriz:
Ne oldu şimdi?
Algıladığım şeyden emin miyim?
Algıladığım şey gerçek mi, yoksa hikaye kattım mı?
Duyguma daha yakından baktığımda beni nereye götürüyor? Hangi ihtiyacım karşılanmamış olabilir?
Karşımdakinde/ olayda neye kızdım, alındım? Bu özellik bende de olabilir mi? Bu özelliği kendimde değiştirmek için hangi adımları atsam?
Olaya daha tepeden baktığımda neler görüyorum?
Bu durumda göreceğim daha başka neler var?
Yaşamımda ne gibi bilgece bir değişiklik yapmam uygun?
Bu durumdaki güzellik, zenginlik ne?
Yaşama katkıda bulunacağım, kendi biricik (fark edelim: o andaki ben'den ne geçmişte, ne gelecekte bir tane daha olmayacak) katkımı sunacağım nasıl bir fırsat var burada?

Hep söylediğimiz gibi, yaşam temayı kulağımıza usulca fısıldadığında öğrenmek çok daha kolay. Geçenlerde bir duvarımı boyadım. Yere boya damladığında (elbette gazete varsa, yani önceden çalışmamı yapmışsam, hiç mesele değil), damladığı anda ıslak bir bezle silmek çok kolay. Ayağın ucuyla bile uğraşmadan silmek mümkün. Ama boya kuruyunca, kazımak gerekiyor- daha çok enerji, daha çok zaman. Kalbimizin üzerine damlayanlar için de aynı durum :)

Öğrenmenin bir başka yöntemi de, doğayı gözlemlemek. Tüm dikkatimizle doğayı izlediğimizde evrenin belki de tüm yasalarını görebiliyoruz. Değişim yasasını doğadan öğrenmenin keyfi nerede var? Doğayı gözlemlemek için dağlara, kırlara gitmek elbette çok güzel ama evdeki saksılarda da gözlem mümkün. Maydanoz tohumu ekersen, adaçayı çıkmıyor. Rokaları yaz sıcağında ekersen, yaşayamıyorlar, her şeyin uygun koşulları, zamanı var. Yaprak tavana değdiğinde büyümeye devam eder ama dış sınırı anlar ve yana eğilir, ille de yukarı büyüyeceğim diye tutturmaz. En harika çiçekler bile solar, güzelliğini doya doya zamanında izlemekte fayda var. Fesleğen her daim kokar, dış koşulları kafaya takmaz, güzelliğini sergiler. Ve de ağaçlar, kuşlar, karıncalar, gökyüzü, deniz her daim hazır, gönüllü öğretmenler, elbette kapılarını çalarsak, kulağımızı verirsek öğrenmek için.

Yine an’lık öğrenme yöntemlerinden biri, ne yapıyorsak, ona tüm dikkatimizi vermek. Bugünlerde hakkında uzun bir yazı yazacak olduğum bir filmde (How To Cook Your Life) bir Zen merkezinde ekmek hamuru yoğuran bir kişinin sözleri beni çok etkiledi: “Hamurun bana ne söylediğine tüm dikkatimi veriyorum. Bu dinamik bir etkileşim. Hava sıcaklığı değiştikçe, her hamur farklı bir şekilde tepki veriyor. Bunları dinlemek önemli.” Yıllar önce izlediğim bir belgeselde baklava hamurunun esen rüzgara göre, değişik tepkiler verdiğini duymuş ve çok şaşırmıştım. Bu duyarlılığı tüm etkileşimde olduklarımıza verebildiğimizi düşünebiliyor musunuz? Yaşam dansı tam bu, bana göre. Mevlevilikteki gibi Bir Bilinç (16 Ekim 2007) yazısında bundan daha uzun söz etmiştik. Eşyanın, objelerin, işin bize öğretebileceği nice şey var. Sabrı, özeni, dikkati verebilmeyi, başarıyı, başarısızlığı, ödül beklentilerimizi, içteki konuşmalara farkındalığı öğrenmek için ters bir olay olmasını beklemek niye? Her an sınıf açık, açık öğrenim :))) Lavaboyu ovarken, çamaşır asarken, duş alırken, barbunya ayıklarken an'da olmayı, özeni, odaklanmayı, iç tepkilerimizi, koşullanma mekanizmalarını öğrenmek daha kolay, daha acısız :) değil mi?

Yine bir öğrenme yöntemi, ilham almak, örnek almak, değerlerimizi geliştirmek… Gördüğümüz, tanık olduğumuz güzellikleri kendi yaşamımıza da sokmak. Hatta değerlerimizi geliştirmek için egzersizler yapmak. 3-4 Nisan 2008 tarihli yazılarda örnek egzersizler bulunabilir. Kafamızı duvara toslayarak öğreneceğimize paşa paşa hava güneşliyken, yani sağlıklıyken, gençken, aklımız yerindeyken, huzurluyken, mutluyken ya da şartlarımız uygunken, öğrenmek daha kolay değil mi? Üstelik öğrenmek öğrenmek diyorum, ama aslında değerlerimizi ortaya çıkarıp, parlattığımızda yaşamımızda öyle derin bağlantılar oluşuyor, kalbimiz öyle sevgiyle doluyor, hatta mucize dediğimiz nice olay oluyor ki, öğrenmek yerine yaşam kalitesini artırmak mı desem, ruhu inceltmek mi desem, gönül rahatlığı yaşamak mı, özgürlük mü, mutluluk mu desem, bilemedim.

Evet, acıyla, sıkıntıyla, kafamızı vura vura öğrenmemiz gerekmiyor. Birçok farklı yöntem de var. Bir bakalım öncelikle, “acı olmadan öğrenemem” inancı var mı içimizde? Varsa, serbest bırakalım gitsin. Acı ile öğrendiğimiz doğru elbette, zira güzel havalarda yan gelip yatmaya pek yatkınız. Canımız acıyacak ki, ruhumuzu inceltelim. Ama ille de bu yöntemi beklemek gerekmiyor ya da acıya mahkum olmak gerekmiyor. Farklı yöntemlerle de yaşamla dans etmek, anlayışı geliştirmek mümkün… Yeter ki yaşama başka yollarla da öğrendiğimizi gösterelim...

Bir küçük not; biz tüm bu yollarla farkındalığımızı artırmaya, kendimizi işlemeye gayret gösterirken, kafamızı bir yerlere vurmayacağız diye bir koşul yok. Yaşam doğası gereği hastalığı, ölümü, ayrılığı, kaybetmeyi içeriyor. Her türlü şiddet etrafta. Biz diğer yollarla iç alemimizi tanıdığımızda, iç mekanizmaları gördüğümüzde, kalbimizi kuvvetlendirip, geliştirdiğimizde, tüm bu zorluklara karşı duruşumuzda büyük değişiklikler olabiliyor ve bu zorluklardan da güçlenerek çıkmak mümkün olabiliyor.

Öğrenmek için geçmişten dosyalar taşımadığımız, an’dan öğrenebildiğimiz nice günler dileğiyle…

1 yorum:

  1. Hale'cim harika bir yazı olmuş gene. Epeydir tembellik yapıp ertelediğim farkındalık çalışmalarına tekrar başladım sayende.Bugünde evimi ve ruhumu temizlemeye başlayacağım.Ama gözümde çok büyüdüğünden yavaş yavaş. Önce ev bölgelere bölünüp gereksiz şeyler verilecek ya da atılacak.Sonra sıra duygulara gelecek.Tüm bunları,yaşadıklarımı ve etkilerini sitemde paylaşacağım.
    Epeydir bu konularda okumama rağmen tembelliğimden sıyrılmama vesile olduğun için ve harika yazıların için çok teşekkürler.
    Sevgiler

    YanıtlaSil