31 Ocak 2008 Perşembe

Kazdağları 2005

Nisan 2005

Ve bir hayal gerçekleşiyor…

Jeff Oliver daveti kabul etti ve Türkiye’ye geldi. Kazdağlarında Erguvanlı Ev’deyiz. Türkiye’de ilk Mahasi tekniği ile vipassana inzivası yapılacak. Hazırlık aşaması nasıl güzel ve akışta geçti, anlatamam. Nereden, nasıl duymuşlar bilmiyorum ama İngiltere’den, Ankara’dan, İstanbul’dan hiç tanımadığım kişiler “Ne yapabiliriz?” diye e-postalar attılar. Kimi tercüme yaptı, kimi tercümeleri kontrol etti, kimi yazılardaki Türkçe harfleri düzeltti, kimi metinleri çoğalttı, kimi Jeff’i karşılamaya gitti, kimi kursu duyurdu. Müthiş bir ekip çalışmasıydı. Çok kısa bir zamanda hazırlanıverdik. Elimizde kurs materyalleri, duyuru, tanıtım yazıları. Hala kullanılıyor bu malzemeler. Hani niyet et, niyetin bütün ile uyumluysa, tüm evren destek verir, deniyor ya, okuyuculardan Deniz de yazmıştı ya, öyle bir şey. Gerçi ben mi niyet etmiştim, vipassana mı beni niyet etmişti, bilemem, biraz muğlak benim için, işleyişi tam anlamış değilim… :)

Erguvanlı Ev’e bir gün önce gittik Jeff ile. Niyetim, Gaia House’ta gördüğüm 1 saatlik çalışma meditasyonunu programlayabilmek. Jeff biraz tereddütlü, doğuda böyle bir uygulama yok. Erguvanlı Ev’in yöneticisi Suna da tereddütlü, insanlar orada burada olacak, işler nasıl olur, gözünde canlanmıyor. Ancak iyi bir organizasyonla bunun yapılabileceğini ve günlük yaşamda farkındalık uygulamasının büyük katkısı olacağına inanıyorum ve ısrar ediyorum, daha doğrusu kimseyi dinlemiyorum. Bana göre, uygulama kolaylıkla akıyor. Suna bilge kişiliğiyle harika bir farkındalık hatırlatıcısı oluyor. Mutfakta çalışanların işleri yetiştirmek için telaşlarına verdiği cevapları duyunca, bütün taşların nasıl da yerinde olduğunu düşünüyorum. İnzivadakiler pek çok yönden müthiş destekleniyor, sevgiyle sarıp sarmalanıyorlar diye düşünüyorum.

Türkiye’de bu yöntemle ilk çalışma olduğu için, Jeff ile pazarlık yapıyoruz. Öğleden sonra yemek yememek konusunun insanı huzursuz edebileceğini, o yüzden akşamüstü isteyenler için çorba çıkarmamızı öneriyorum. Jeff için yeni bir süreç, biraz düşünüyor ancak tamam diyor. Hakikaten grupta aç kalmakla ilgili olumsuz geçmiş deneyimleri olanlar var. Bu konuyu grupta konuşuyoruz. Jeff de, ben de niye öğleden sonra yemediğimize ilişkin açıklamalar yapıyoruz. Ancak serbestlik var. Bunun bir zorunluluktan ziyade, seçim olmasını çok arzu ediyorum. İkinci gün çorba yiyenlerin sayısı epey azalıyor. Akşam yine bunun üzerinde konuşuyoruz, herkesin (ben dahil) farkındalığında, anlayışında bir genişleme seziyorum. Üçüncü günün sonunda Suna “Halecim, kimse çorba içmiyor, ne yapsak?” diyor. Özgürlük içindeki bu seçim ve akış içimi ısıtıyor. Şimdiki inzivalarda bu bir mesele değil artık sanırım, geçiş sürecini ilk gruplar tamamladı. Ne güzel.

Başka bir pazarlık da uyanma saatinde. Daha ilk inziva. Jeff "4:30 kalkış" diyor. Gözlerim yerinden uğruyor. Böyle bir program göndersem, kimse gelmez. Uykuya düşkünüz biz. Böyle sıkıya kim gelir! Pazarlıklarla 5:30 ya da 6:00 oluyor uyanış saati. Şimdi tam net hatırlayamıyorum. Ancak kurs içinde Jeff yine grubun desteği ile uyanma saatini öne çekiyor. Gördüğüm herkes mutlu, mesut. Şimdilerde yine bu bir mesele değil sanırım. Öncüler iyi iş çıkardılar. Acaba farkındalar mı? Ne güzel.

Bir çizelge yaptık. Her günkü işler belli. Biri uyanma, yemek, grup meditasyonu için zil çalıyor, birileri bulaşık yıkıyor, birileri bahçeyi suluyor, birileri meditasyon salonunu temizliyor, birileri tuvalet temizliyor, birileri sebze ayıklıyor, doğruyor, herkes grup için bir şeyler yapıyor. Nasıl bir sistem, tıkır tıkır işliyor. En azından benim gördüğüm öyle. Bir yandan kendi içimize bakıyoruz, bir yandan da bütünü destekliyoruz, bütüne katkıda bulunuyoruz. Suna çıkan iş kalitesine inanamıyor, “Nasıl özenle süpürüyorlar, temizlik yapıyorlar” diyor. Ben de görüyorum, bir şefkat var, sevgi var tüm işlerde. Sessizlik içinde akan, şefkat ve özenle bağlı bir aile gibiyiz sanki.

Sabah erkenden kalkıyoruz. Önce birlikte oturma çalışması yapıyoruz. Sonra kahvaltı. Sonra da bütün gün oturma, yürüme çalışmaları. Hocayla birebir konuşma. Hocanın uygulamaya ilişkin gruba yaptığı konuşma. Yine oturma, yürüme. Bütün hareketleri yavaş yapıyoruz. Mümkün olduğunca o anda zihnimizde ve bedenimizde ne yaşıyorsak, ona odaklanıyoruz, gözlemliyoruz kendimizi. Bahçenin her yanı minder dolu, oturanlar, yavaş yavaş yürüyenler. Kimi ağaçları seyrediyor, eğer Jeff’e yakalanırlarsa, Jeff “dışarıyı değil, içinizi izleyin” diyor. Hiç konuşma yok, daha doğrusu öyle olmasına niyet ediliyor. Ancak odada konuşanlar var, sessizliğe bayılanlar olduğu gibi, sessizlikten sıkılanlar da var. Tüm tepkilerimiz bizim günlük yaşamımızdaki halimizin bir kesiti gibi.

Bu ilk inzivaya o kadar çok başvuran vardı ki, bir 9 günlük, bir de 4 günlük inziva yaptık ardı ardına. Bu ilk inzivalara katılanların yolu açtıklarını düşünüyorum şimdi. Onların gayretleri, iyi niyetleri, kararlılıkları pek çok başka insana yol açtı. Harika bir ekip çalışmasıydı, sevinç duyuyorum o günleri hatırladığımda. O zaman kursta benden başka böyle bir inzivada bulunmuş kimse yoktu. Benim canla başla çalışmam anlaşılır bir şey ama farkındalık çalışmaları dışında böyle yoğun bir deneyimden geçmemiş olanlar için ne büyük bir cesaret ve kararlılık. Şimdi nerede ne yapıyorlarsa, farkındalıklarının, içgörülerinin, bilgeliklerinin, şefkatlerinin artmasını diliyorum can-ı gönülden.

Bugün Türkiye’de pek çok kişi var böyle bir deneyimden geçen. Ne mutlu.

Değişik, etkili bir deneyim bu sessiz inzivalar. Katılmamış olanların gözlerinde canlanmıştır belki. Ancak hazırlanarak gitmekte fayda var. Birkaç gün içinde bir inzivaya nasıl hazırlanmak iyi olabilir diye bakıp, yazmaya niyetliyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder