18 Ocak 2008 Cuma

DFP 2004- Niyete sadık kalmak

22 Nisan 2004

Nisan 2004’te Batıdaki belli başlı vipassana hocalarından Christopher Titmuss’un 4’er gün süren ve bir buçuk yıla yayılan 4 çalışmasına katılmaya karar verdim. Daha ziyade teorik bir çalışma bu. (DFP- dharma facilitators program-
www.dharmafacilitators.org ) Yaşam öyle ilginç işliyor ki, bütçem kısıtlı. Nerede kalsam diye en ucuz yerleri araştırırken, bir e posta düşüyor posta kutuma. “Sen Gaia House’ta 2002’de perde diken Hale misin?” diye soruyor Rosie- o zamanki bakım onarım yöneticisi. Meğer çalışmanın yapılacağı Brighton’da (İngiltere) yaşıyormuş. Gaia House’tan ayrılırken, yazdığım teşekkür notunu hala saklıyormuş, “gel bende kal” diyor. Yaşam çok ilginç, çok. Hani diyorlar ya, her söz, her hareket geleceğinizi şekillendiriyor. Ne ekersen, onu biçiyorsun. Bir şey ektiğimin bile farkında değilim, ama harika ürünler yiyorum.

Zaten bu seyahat de bir ilginç. İşten çıkarılmıştım ya, son maaşımı alamamıştım. Tipik tepki olarak kızmış, alınmıştım. Ama “biraz sabır, biraz sabır”, değil mi? Nerede! Birkaç ay sonra, tam ben dönüşüm oyunu kolaylaştırıcılığı eğitimine gitmeyi geçirirken içimden ve de bütçesini bulamamışken, bir telefon: Patron gelecekte aramızda bir borç ilişkisi kalmamasını istediğini bildiriyor, helalleşmek için görüşmeye çağırıyor. Son maaşım bu İngiltere seyahatinin sponsoru. Daha önce elime geçse, o zamana on kere harcamıştım. Yeri varmış ama bu kaderin nasıl ağ ördüğünü çözemedim ki, neredeyse hep sürpriz, hep sürpriz :)

DFP’de 30 küsur kişiyiz. Çalışmaya sessizlikle başlıyor, sessizlikle bitiriyoruz, birlikte meditasyon yapıyoruz. Christopher bize çeşitli konu başlıkları veriyor, gruplar oluşturup, bu konuları aramızda konuşuyoruz. Sonra büyük grupta paylaşıyoruz. Bu programdaki konular: niyet, beklenti, sonuçlara tutunma, genel anlamda tutunma, en çok zorlandığımız zihin halleri, bunlarla nasıl başa çıktığımız, tıkanmışlık, farkındalıkla dinleme imiş.

Aldığım bazı notları 2 Ekim 2007 tarihinde “Yaşamımda Tıkanıklık Hissediyorsam” yazısında paylaşmışım. Şimdi diğer notlara baktığımda güzel bir tavsiye ile karşılaştım, bugün de onu yazayım:

Christopher Titmuss diyor ki:
“Bir şeyin değiştirilmesi ihtiyacını duyduğunuzda, niyetinizi açıklıkla belirleyin. Sonra da o niyetten kopmamaya bakın. Sizi destekleyenler de, size karşı çıkanlar da olabilir. Destekleyenlere eğilim gösterirseniz, karşı çıkanlarla başa çıkmak zor olabilir. Ayrıca destekleyenlere dayandığınızda, sizden beklenti oluştuğunu hissedebilirsiniz, bir süre sonra bu beklentiler ağır gelebilir. En iyisi niyetinize sadık kalın, gözünüzü yalnız niyetinize odaklayın.”

Elbette söylemek istediği; geribildirimlere, görüşlere kulaklarınızı kapatın, değil. Ancak hakikaten bir iş yapmaya başladığımızda çevremizin görüşleri her zaman yardımcı olmuyor. Bir süre önce küçük bir örneğini yaşadım bu durumun. Bunun üzerine geçenlerde arkadaşım Seda bir hikayeyi hatırlattı- hikaye bir ihtimal daha detaylı ama biz böyle hatırladık:
“Yüksekçe bir yere tırmanılması gerekiyormuş. Birçok güçlü insan denemiş bu tırmanışı. Etrafta da halk tırmananları izliyor ve görüş bildiriyor: ‘Olmadı, oraya basarsan, düşersin. Sen o ayaklarla hayatta tırmanamazsın. Parmakların kısa, ayakkabın yanlış, elini yanlış yere koydun, bu gün yanlış, bu saat yanlış. Hava bozuk. Güneş çok yakıcı.” Kimse tepeye varamıyormuş tabii. Ancak biri tırmanmayı başarmış. Merakla bu kişinin başarısının sırrını öğrenmeye çalışmışlar. Hikayeyi biliyorsunuzdur, adamın kulakları işitmiyormuş.

Belki de mesele etrafı duymamak değil de, Christopher’ın dediği gibi “niyete sadık kalmak”. İnsanların görüşlerinin çekim alanına girip, kendi merkezimizi kaybetmemek. Tüm görüşleri “gerçeğe uygun mu, değil mi?”, “niyete hizmet ediyor mu, etmiyor mu?” süzgecinden geçirmek. Ve de elbette elden gelenin en iyisini yapmak ama sonuca tutunmamak…

2 yorum:

  1. Sevgili Hale;

    Niyet etmek ve niyetin saflastirilmasi benim de hayatimda cesitli vesilelerle yuzlestigim, her seferinde bir dersle ciktigim ve hala daha ogrendigim bir konu. Bir seye niyet ederken niyet ettigim seyin sadece kendime mi yoksa evrensel iyilige mi hizmet ettigini sorabildigim surece sonuclari beni bile asan yollar aciliyor onumde. Saflastirilmamis niyetler, yani nefsin ihtiyaclarindan arindirilmamis, sonuclarinin egoyu sisirecegi, elimden gelenin en iyisini yapmadan beklemeye oturdugum niyetlerin ek eziyetler olarak geri dondugunu yasadim, yasamaya devam ediyorum. Benim niyetimi saflastirirken kendime sordugum sorular cok siradan, ama yine de meraklisina faydasi dokunur belki diye buradan paylasiyorum:

    1. Bundan benim faydam ne olacak?
    Yuregim pir pir ediyorsa hemen frenlere basiyorum. Nefsin izleri hala silinmemis oluyor cunku.

    2. Bundan baskalarinin, evrenin faydasi ne olacak?
    gercekten kendimi ikna edecegim cevaplari bulmam lazim. dogru cevabi buldugumda zihnim durulup berraklasiyor. Ondan sonrasinda ise bilinmez bir el yol gostermeye basliyor.

    3. Ben bu isi yapacak en dogru insan miyim?
    Haddimi bilmemi hatirlamam gerekli, nefs meselesi.

    4. Bu isi en dogru yapmanin yolu nedir?
    Iste burada etrafi dinlemek ile nefsini dinlemenin ayni oldugu noktalar var diye dusunuyorum. Her kafadan baska sesin ciktigi etkilesim baska bir sey, niyetini gerceklestirmek icin kendini bir egitime tutmak icin akil sormak, yol sormak baska bir sey. O yolda yurumek te her daim tek kisilik bir is,etrafin ne kadar kalabalik olursa olsun. Yeter ki niyetin o kadar saflasmis olsun ki evrenin eli senin ustunde yola dusmus ol.

    Sevgiyle Kal,

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Deniz

    Yazdıklarını okuyunca ne kadar sevindim anlatamam. Bu ortamın birbirimizi beslediğimiz, dayanıştığımız, yaşadıklarımızı paylaştığımız bir ortam olmasını çok istiyorum. Paylaştıkların için çok çok teşekkürler...

    Kullandığın yöntemin bir bölümünü aynen ben de uyguluyorum. Bir kısmını ise deneyip, görmem gerek. Bir süredir yaşama "benim ihtiyacım ne, karşımdakinin ihtiyacı ne, her ikisinin de karşılanma yolu ne?" diye bakmayı seçiyorum. Herkesin ihtiyacının karşılanabildiği yolları görmeye çalışıyorum. Zira kendi faydamı/ ihtiyacımı göz ardı edersem, sonra bunu hem benim, hem başkalarının pahalıya ödediğini gördüm yaşamımda. Ancak yalnızca kendi faydamı/ ihtiyacımı gözettiğimde de, yaşamı gönül rahatlığıyla ve başkalarıyla kutlayamadığımı gördüm. Nefs ise, belki de ihtiyaçlarımızın talihsiz kılıklara girmiş halidir, öyle talihsiz kılık ki bunlar, ihtiyacımızı fark edemediğimiz, dolayısıyla karşılayamadığımız gibi, herkese de acı getiriyor... Oysa belki de bunlar Mevlana'nın bu blogda da yazdığım şiirindeki gibi, gaybden gelen rehberliktirler. Özünü gördüğümüzde simyadaki gibi altına dönüşüyorlardır...

    Tekrar çok teşekkürler katkın için.

    Sevgiyle

    YanıtlaSil