22 Ocak 2008 Salı

Gaia House'ta Tekrar Çalışma

11 Mart 2005

Kasım 2004’de DFP’nin ikincisine katıldım. Sonrasında farkındalık çalışması iyice genişledi. Grupların sayısı arttı, bekleme listeleri bile oluştu. İlgiye şaşkınım ama elimden geleni de yapmaya gayret ediyorum. Epey yoruluyorum, ev bir merkez havasında. Her gün grup grup insan geliyor, gidiyor. Tarçın, karanfil, ıhlamur kokan çaylar içiyoruz. Kimi gruplarla aile gibi olduk, hatta ailemden sık gördüklerim vardı. Çalışma gittikçe gelişiyor, ben de süreçte pek çok şey öğreniyorum. Üstelik neredeyse her gün birkaç kere düzenli oturma çalışması yapıyorum gelenlerle, bu yönden keyfime diyecek yok. Ancak diğer yandan sürekli ev temizliyorum, faturaları denklemeye çalışıyorum. Birkaç topu havada döndürmeye çalışıyorum.

DFP’nin üçüncüsüne katılmak için yine İngiltere’ye gideceğim. Bu kez öncesinde Gaia House’a gidip, birkaç çalışmaya katılmayı düşündüm. Kendim ne kadar beslenirsem, çevreme de o kadar yararım olduğunu biliyorum. Tam o sırada zarf içinde bir hediye geldi, bu seyahati mümkün kılan. Şaşırdım. Ama tüm bu sürecin büyük destek gördüğünü gözlemleyecek kadar çok olay olmuştu zaten şimdiye kadar. Destek aslında benim üzerimden sürece geliyordu…

Burma’da birlikte hoca görüşmelerine girdiğimiz, hatta inziva sonrasında yürüyüşlere gittiğimiz Kanadalı Judy ile yazışıyorduk bu arada. Burma’daki hoca U Dhammarakhitta’nın Budist rahipliğini bıraktığını yazdı. Vikingler çizgi filmindeki Vicki’nin aklına bir düşünce gelince, etrafında yıldızlar uçuşurdu ya, bende de aynen öyle oldu. Hemen adresini istedim. Bir e-posta yazdım, Türkiye’de bir inziva yapmaya davet ettim. Bir aydan fazla cevap yok. Artık ümidi kesmiştim ki, Jeff’ten cevap geldi. Daveti sevinçle kabul ediyordu. Yer zaten belli gözümde: Kazdağlarındaki Erguvanlı Ev- www.erguvanliev.com .

Başka bir mesajı ararken, duyuru mesajını buldum şimdi, demişim ki: “Yaşam hepimize nicelerini nasip etsin... Biliyorsunuz, bu farkindalik calismasini Hindistan'da ilk ogrendigimde kalbime tık diye oturmustu. "Tamam" demistim "iste bu." O zaman bu zamandir, bir hayalim vardi: Turkiye'de de bu tür calismalari yapabilmek. Iste o hayal gerceklesiyor galiba. 9 gunluk yogun farkindalik calismasi yapabilecegiz gibi gorunuyor Kazdaglarinda. Hayallerin gerceklesmesini yasam hepimize nasip etsin...”

Artık Gaia House’a gitmeyi daha bir ister oldum, böylece kurs düzenlemeye ilişkin birkaç ayrıntıyı da toparlarım diye düşünüyorum. Gaia House’ta ilk katılacağım program bir çalışma inzivası yine ama daha önce katıldıklarımdan farklı. Bu herkesi içeriyor. Hoca Martin Ayward. Fransa’daki merkezinin idarecisi aynı zamanda. (
http://www.moulindechaves.org) Güzel konuşmalar dinliyoruz. Ancak yine en çok çalışma sırasında kendimi izleye, izleye öğreniyorum. Bir durumu paylaşayım:

Bir gün beni kapı zımparalama işine verdiler. Binanın bir katını restore ediyorlar, birileri kapı zımparalıyor, birileri duvardaki delikleri alçıyla kapatıyor, birileri de boyaya başladı. Zımpara işi çok yorucu. Kollarım ağrıyor, daha ziyade de bileklerim. İçte yine söyleniyorum tabii. Ama zihnim çok uyanık, elden geldiğince de her şeyleri izliyorum. İş epey kolaylandı, son bir kapı kaldı. Tam ona geçeceğim ama kollarım bitmiş halde, işin sorumlusu “istersen, bırak, yerdekileri topla” dedi. İçime baktım, sevinçli, oh yerdeki naylonu, çöpleri toplamak, yerleri süpürmek eğlence gibi. Ancak içimde bir başka düşünce hızlı davrandı ve ağzımdan şu sözlerin çıktığını duydum: “Yok, yok, çok az kaldı zaten, şu kapıyı da bitireyim.” Bunu söylediğime inanamadım. Kendimi soktuğum cendereye şaşırarak, gittim son kapıyı zımparalamaya başladım. Aradan belki bir on dakika geçti ki, yangın alarmı çaldı. Haydi, hep birlikte bahçeye çıktık. Ne olmuştu, şimdi hatırlamıyorum. Orada bir yarım saat kaldık. Sonra da iş saatimiz bitti, geri dönmedik.

Birdenbire durumu farklı bir açıdan gördüm. Eğer orada yaşamın bana sunduğunu ve içimin de neşeyle kabul ettiğini yapsaydım, aslında çok daha işe yarar bir şey yapmış olacaktım. Ortalık toplanmış olacaktı. Oysa bütün o karışıklığı sorumlu kendi başına toplamak zorunda kaldı bizden sonra. Epey düşündüm bu olay üzerine sonradan.

Acaba yüreğimizin şarkı söylediğini yapsak hep, yaşamımız nasıl olurdu? Ya yüreğimizin şarkı söylediği hepimizin iyiliğine ise? Olabilir mi? Belki en iyisi deneyip, görmek...


2 yorum:

  1. Sevgili Hale

    Nasılda keyifli bir dille anlatıyorsun, bir sonraki günü iple çekiyorum. Hele şimdi dahada bir heyecanlanıyorum, artık bundan sonraki anlatacaklarının tanıklarıda olacak daha keyfi artacak. Yüreğine sağlık İstanbul'a geldiğimde seninle beraber olma dileğiyle sevgiyle kal diyorum.
    Nevin

    YanıtlaSil
  2. Nevincim...
    Ne güzel söylemişsin... Sen bu yorumu yazdığında Kazdağlarındaki inzivayı yazmayı bitirmiştim... Ne mutlu ki, pek çok tanık var sonraki çalışmalara... Yüreğimizin sesini dinlerken, bazen yola yalnız başımıza çıkıyoruz ama sonra bir bakıyoruz yürüyüşe başka katılanlar oluyor. Yolculuk keyifleniyor, bazen de kolaylaşıyor dayanışmayla... Çok sevgiyle...

    YanıtlaSil