24 Ocak 2008 Perşembe

İnziva Dönüşü- Ölüm Bilinci

Aslında bu kez bir inziva yazısı değil, ama inziva dönüşü yazısı...
30 Mart 2005

Gaia House’taki iyice beslendiğim, silkindiğim, gözümün açıldığı günlerden sonra DFP’nin üçüncüsüne katıldım. Yine zihin açıcı, sarsıcı konuşmalar, uygulamalarla beslendim. Bir yazıda paylaşırım.

Dönüş yolunda uçaktayım. Kalktık, bir süre sonra örtülü bir telaş oldu hostesler arasında. Uçağın ortasındaki acil durum kapılarının önünde oturan yolcuların yerini değiştirdiler. Pilot da biraz sonra bir anons yaptı, “Türbülansa gireceğiz, epey sarsılabiliriz, telaş etmeyiniz.”

“Eh” dedim kendi kendime, “Demek buraya kadarmış. Bu yaşam elbette bir gün bitecekti. Bugüneymiş.” Uçak ara ara sallanıyor. Sakin olmaktan başka ne gelir insanın elinden, havada bir kutunun içindeyim. Okumak üzere yanımda bir kitap getirmiştim ama daha önce fırsat olup da kapağını bile açamamıştım. Kitabı okuyayım bari, dedim. İlk sayfalarını bir açayım ki, şöyle sorular yok mu: “Ölmeden önce ne yapmak isterdiniz? Son gününüz olduğunu bilseydiniz, ne yapardınız?” Pes, dedim tabii…

Bari kendime bu yönde sorular sorayım da, ölürsem hiç olmazsa, ön çalışmayı yapmış olurum, sakin sakin giderim, ölmezsem de, bunları hayata geçiririm.
Daha önce defalarca buna benzer soruları sormuşluğum var dönem dönem… Ölüm bilincinin yaşam kalitesini artırmak için en önemli ve etkili değişim elemanı olduğunu biliyorum

Yazdım:
Ölmeden önce ne yapmak isterim?

İlginçtir 4 madde çıktı, aynen yazıyorum:
- Bir kere ardımda kalanlara en az iş düşecek şekilde mümkün olduğunca hazır olmak isterim.
- Tartışmalı, sıkıntılı, huzursuz bir ilişki bırakmak istemem.
- Bana emeği geçmiş olanlara istediğim şekilde teşekkür etmiş olmak isterim.
- Elimden geldiğince farkındalığımı artırmış olmak isterim.

Bu kadar. Biraz şaşırdım. Baktım, seyahat etmek istemiyor muyum, yeni bir şeyler denemek istemiyor muyum. O zaman bir şey çıkmadı. Bu dört madde tamamlanmış hissettirecekti beni.

İlk maddenin altına, evdeki eşyaların sadeleşmesi, içinde para olmayan banka hesaplarının kapatılması, borçların ödenmesi, borç alınanların bir yere yazılması, emanet aldığım eşyaların üzerine not yazılması ve düzenlediğim çalışmalara ilişkin bilgilerin başkalarına da aktarılması, belki web sayfası düzenlenmesi gibi maddeler vardı. Bunların çoğunu dönüşte kısa zamanda gerçekleştirdim. İçim ne kadar ferahladı anlatamam. Sanki yükmüş bunlar. Tamamlanmamış, ucu açık kalmış işlermiş. Mümkün olduğu kadar açık uç bırakmamak ne kadar harika bir duygu, ne hafiflik, zihinde nasıl dinginlik sağlıyor. Zihnimiz karışık diyoruz ya, dinginliği sağlamamın yollarından biri de yaşamı sadeleştirmek, yürüdükçe adımları tamamlayarak diğer adımı atmak. Vicdan, ruh rahat akıyor o zaman. En azından benim tecrübem bu...

İkinci madde, tartışmalı, huzursuz ilişki bırakmak istemememdi. Bunun için bir liste çıkardım. 10 kişi çıktı. Bunların bazılarına telefon açtım, birkaçına e-posta yazdım. Bir kısmıyla gıyaplarında konuştum, affetmeye niyet ettim. Bir iki kişi öyle kaldı, ne yapayım bilemedim. Affetmek için biraz daha zaman geçmesi gerekti. Ama bu madde de içimi bir rahatlattı. Oh, çoğu tahminimden, kafamda kurduğumdan çok daha iyi bir şekilde akışa katıldı.

Üçüncü madde ise teşekkür etmek istediklerimdi. Yine bir liste yaptım. Bu liste epey uzundu. Yine kimine mektup yazdım, kimi ile buluştum, sözlü olarak teşekkürlerimi söyledim, kimine hediye aldım, kimine ise yine gıyabında teşekkür edip, iyi dileklerde bulundum birkaç gün boyunca. Şimdi listeye bakıyorum, ziyaret etmeyi planladığım iki kişi ile görüşmemişim. Onları programa alayım bugünlerde.

Dördüncü madde farkındalığımı artırmaktı. Farkındalık benim için gerçekle bağlantıda olmak. Ne kadar farkındaysam o kadar gerçekle bağlantıdayım diye düşünüyorum. Bu yönde çalışmalara devam ettim sonrasında.

Haziran 2006’da bu soruların daha da gelişmişini soracağım kendime, sonrasında da kendi başıma uzun bir inzivaya gireceğim. Onları da anlatırım.

Şimdi olsa, yine aynı soruyu sorsam ki, sordum, sanırım birkaç madde daha eklenirdi. Yaşamımın bu dönemine kadarki deneyimlerimi yazarak, paylaşabilmeyi istiyorum. Bu benim için bir nevi de tamamlanma. Bu blog dışında bir de sosyal hizmete ilişkin bir site hazırlıyorum bütüne nasıl katkıda bulunabileceğimize ilişkin fikirler, deneyimler içeren. İçimden coşkuyla akıyor. Başka hayallerim de var. Tabağımı epey doldurdum son aylarda. Bir arkadaşım “Neden?” diye sordu. “Yaşama olan aşktan” dedim. İçimde müthiş bir aşk hissediyorum. Bu yaşamdan ayrılmadan, yaşamdan aldıklarımı bir daha evrende olmayacak bu Hale sisteminde damıtarak/sentezleyerek, yaşama katkıda bulunmak istiyorum. İçimde nasıl bir heves, şevk ve coşku anlatamam.
Ölüm bilinci neyin önemli olduğunu görebilmemde de müthiş yardımcı... Zamanımı, enerjimi nerelere yatırdığıma dikkat etmemi hatırlatıyor bana. Yaşam kalitesini artırıyor. İnsanoğlunun en büyük zorluğu, ölüm korkusudur derler. Modern psikoloji çeşitli kuramlarını bunun üzerine kurmuş anladığım kadarıyla. Belki. Ancak benim için bir simya makinesi adeta, çeşitli madenlerden altın üretiyor kimi zaman...

Ölüm geldiğinde gönül rahatlığıyla hazırım diyebilmeyi çok istiyorum. Geride pişmanlıklar, keşkeler, tamamlanmamışlıklar bırakmadan, “eh dolu dolu yaşadım ne de olsa” diyerek rahatlıkla akabilmek istiyorum… Bunun için de her an geçmişe ölmeyi, her an yeniden doğmayı ve dolu dolu yaşamayı diliyorum…

Aslında yazı bitti ama bir ek yazmak istiyorum. Döndükten 10 gün sonra belki de ermişlerden biri olan seksenli yaşlardaki Tayyip Amca aradı, beni hararetle görmek istediğini söyledi. Öyle bir telaş halindeydi ki, ne oluyor anlamadım. Artık rastlantı mı, düzen eseri mi bilmem, o gün katıldığım bir toplantıda karşılaştığım arkadaşım Tevfik ertesi gün Büyükçekmece’ye gidiyormuş, beni götürebileceğini söyledi. Sabahın 8inde Tayyip Amca’nın kapısındaydım. Uzun uzun bana bir şeyler anlattı Tayyip Amca. Çoğu anlattığını anlayamadım. Bana kitaplar verdi, kitap isimleri yazdırdı. Öğütler verdi. Oradan çıkınca, allak bullaktım. Sahilde yürüdüm, belki bir saat ağladım. Niye ağladığımı da anlayamıyordum ama oy oylarla ağlamak geliyordu içimden. Oysa birkaç saat boyunca yalnızca Tayyip Amca'nın yaşama dair sözlerini dinlemiştim.

Duyduk ki, çok kısa bir süre sonra Tayyip Amca bu dünyayı bırakmış. Son görüşümmüş. Kendi anlamıştı demek, ben de bilincimin başka bir bölgesinde anlamışım herhalde. Ölüm öylesine yakın ve ne zaman geleceği çoğumuza açık olmayan bir bilgi… Tam şu an ne kadar değerli. Bir sonraki an ne olacağı belli olmaz.

Haydi bugünden başlayalım. Ölüm tarihim belli olsaydı, “neyi değiştirmek isterdim yaşamımda?”, “ne istesem yapabilseydim, ne yapardım?”

3 yorum:

  1. Sevgili Hale merhaba,
    Ben Çiğdem (cheetos) , Çağlanın ablası :))
    seni ve çalışmalarını -gıyaben- yazdıklarından ve Çağlanın anlattıklarından biliyorum; ve de kendime çok yakın buluyorum.. Dünya küçük ve hiçbirşey tesadüf değil ya, Denizle de dönüşüm oyunu oynadım, hem de 2 kere..:))

    Bugün yazdıklarını okuyunca hemen hızlıca düşündüm, ölmeden önce ne yapmak isterim diye, seninkine benzer şeyler çıktı:
    "Ardımda kalanlara en az iş düşecek şekilde mümkün olduğunca hazır olmak / tartışmalı, sıkıntılı, huzursuz bir ilişki bırakmamak / bana emeği geçmiş olanlara istediğim şekilde teşekkür etmiş olmak isterim / elimden geldiğince farkındalığımı artırmış olmak isterim."

    Üç aşağı beş yukarı ben de bunları istiyorum. Bunların yanında belki Çağladan biliyorsundur, benim de kendimi ve hayatı sorgulamalarım var, kendi gerçekliğimi yaratmış olmayı da istiyorum. Öyle şeyler yapmış olarak öleyim ki, blogumun başlarında da yazdığım gibi "hem kendime, hem başkalarına dokunsun yaptıklarım" istiyorum.. Hani "tamamlanmış" hissetmek adına.. Şimdi bunu yazınca İpekle yaptığım geçmiş yaşam çalışması sırasında da buna benzer bişey söylediğimi hatırladım. Bu amaçla yaptığım / başlattığım çalışmalarım var, yıl ortalarında neticelerini almış olmayı bekliyorum.. Bakalım hayırlısı artık..

    Seni sevgimle kucaklıyorum ve en kısa zamanda tanışmayı diliyorum..

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Çiğdem...

    Bir şekilde blogunda bu bloga bağlantı verdiğini görmüştüm, ben de bu Cheetos kim diyordum, meğer Çağlanın ablasıymışsın :) Güzel paylaşımların için teşekkürler.

    Bu yazının seni tekrar düşündürmesine çok sevindim. Hani iş yaşamında "ara değerlendirme raporu" hazırlanır ya, ben de böyle yaşam raporlarına, değerlendirmelerine bayılıyorum.

    Yaşamında hem kendine, hem başkalarına dokunan, dokunduğu yerde de sevgiyi çoğaltan nice çalışmalar diliyorum sana...

    Ve Don Carlos, "tamamlanmalar hep an'dadır" der... Her anımızı tamamlayarak yaşamayı diliyorum hepimize...

    Sevgiyle

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Hale,

    Yazdığın inziva yazılarını ta en başından okumaya dün başladım. Merakla ve keyifle okuyorum hepsini ve çok yardımcı olduklarını düşünüyorum bana. Binlerce teşekkürler sana.

    Haziran sonundaki Vipassana inzivasına kaydoldum. Not almayı düşünmüyorum. Kurallara tam anlamıyla bağlı kalacağım. Senin kurallar dışına çıkman ben ve benim gibilere çok yarıyor tabii :)

    Ben her gün iki tekerle seyahat ediyorum. Bunun şöyle bir faydası var. Her motoruma bindiğimde o gün ölebileceğimi düşünüyorum, biliyorum. Ayrı bir farkındalık sağlıyor. Zaman gelmeden önce de ölümü daha iyi tanımayı ve ona daha iyi hazırlanmayı hedefliyorum öncelikli olarak. Şu sıralar Lama Thubten Yeshe'nin Introduction to Tantra'sını okuyorum. Kitapta ölümle ilgili bölümde ölümü yeterince tanıyamamış ve fikrine alışamamış insanların korkuyla, panikle öldüklerini ve tekrar dünyaya gelişlerinin de kontrolleri dışında rastlantısal geliştiğinden bahsediyor. Şimdi azıcık bilgimle aktarmakta zorlanacağım fakat kitabı paylaşabilirim istersen.

    Şimdi kaldığım yerden devam edeyim yazdıklarını okumaya :)

    Sevgiyle,
    Haluk

    YanıtlaSil