19 Aralık 2008 Cuma

Mağduriyet/Kurban Enerjisi- 5

Önceki günlerden devamla...
---
Bir de daha ince bir mağduriyet oyunu var. Bilirsiniz, çeşitli iç çalışmalarda sorunlar eşilir, deşilir, genellikle “değersizliğe” erişilir. Değersizlik düşüncesi, zaten ipleri başkasının eline vermenin bir görüntüsüdür. Anne, baba ya da başka birine kendi değerimizi biçmenin iznini vermiş oluyoruz. “Buyur benim değerimi biç, ben de buna inanayım”. Şu andaki anlayışıma göre, en yalın haliyle durum bu. Değerli- değersiz ikili sistemin bir anlayışı, yaşama daha yukarıdan baktığımızda böyle bir zıtlık var mı ki? Her çarklı kendi yerinde işliyor gibi.

Bu değersizlik teşhisine bir kere vardığımızda artık dibi olmayan bir torba ele geçirmiş gibi oluyoruz. Yaşamımızda nerede tıkansak, ne ters gitse, ne olsa, “işte her şey bu değersizlik duygusuna dayanıyor” diye bu torbaya tıkıyoruz. Tüm başarısızlıklar, tembellikler, kafa karışıklıkları, hırslar, kıskançlıklar torbaya atılıyor. Ancak ne işe yarıyor bunları torbaya tıkmak? Bana göre hiç. Mağduriyet hissini besliyor o kadar. Yine sorumluluğu üzerimizden atmış oluyoruz.

Bu mağduriyet/kurban hissi o kadar derin bir yara oluşturmuş ki, başkasının başarısını kutlamakta çok zorlanıyoruz. Bu toprakta yaşayanlar için bir fıkra anlatılır, bilirsiniz. Cehennemde fokur fokur kaynayan çukurların hepsinin başında dışarı çıkmaya çalışanların başına tokmak vuran bir zebani varmış. Ancak Türkiye için ayrılmış çukurun başında hiç görevli yokmuş. Zira dışarı çıkmaya yeltenenleri diğerleri aşağıya çekiyormuş. Çok doğru deyip, gülümseyip geçiyoruz ama gerçek olduğunun yeterince farkında mıyız acaba? Ne büyük yaramız var ki, “ben mağdursam, herkes mağdur olsun” ruh haline girmişiz. Böyle aktif bir dilemeye girmeyenlerimiz de, başkasının başarısını gönülden kutlayamamakla aynı enerjinin hafif dozunu yaşamakta. Öyle mi, değil mi, dürüstçe bakalım yaşamlarımıza...

Niyetim kendimizi yüklenmek değil, katiyen. Burada aklıma bir konuşmada Sevgin’in söylediği bir söz geldi: “Yaramız suçumuz değil.” Mağduriyet enerjisine tutsak olmamız, bir yaramızdan ötürü. Fark edelim, görelim, büyük adım…
Mağduriyet enerjisinin içine tutsak olmuş kişi potansiyelini keşfedemiyor, yaratıcılığını ortaya koyamıyor, kendi farklılığını yaşama katamıyor ve kolay yönetiliyor. Tarihimize geçmiş "Öğrenciler olmasa Milli Eğitim Bakanlığını gül gibi yönetirdim" diyen Bakan gibi; renkli, nice zenginliklerle, parlak, sıradan olmayan fikirlerle dolu vatandaşları etkisiz hale getirmenin, böylece görünüşte bilinebilirlik, güvenlik sağlamanın en güzel yollarından biri onları mağduriyet tutsağı etmek gibi geliyor bana. Tartışılır elbette. Şimdiki anlayışım böyle.

Bu tutsaklıktan uyanmak için kendimize sormamız uygun olan soru belki de: “Gerçekten özgür olmak istiyor muyum? Özgürlük benim için önemli bir değer mi?” Hepimizin çok iyi bildiği gibi, özgürlük, gerçeğe bakma cesareti istiyor. Karşımızdakileri/olayları/değersizlik hissini/sistemi suçlamayı kesersek, kendi iç alemimize bakmak durumunda kalacağız. Belki nice korkularla yüzleşmek durumunda kalacağız. Belki nasıl adım atmaktan, sevilmemekten, onaylanmamaktan, kabul edilmemekten, dahil edilmemekten korktuğumuzla yüzleşmek durumunda kalacağız.

Suçlamak, sorumluluğu üstümüzden atmak işin kolayı ama aynı zamanda da düğümleri sıkıştıran bir alışkanlık. Bu alışkanlığı yakından tanımaya, bu alışkanlıkla yüzleşmeye hazır mıyız? Biz tarafsız bir tutumla, doğrudan bu alışkanlığa baktığımızda, yalnızca gözlemlediğimizde, düğümler gevşemeye, açılmaya başlıyor, bir denesek, öyle mi değil mi göreceğiz.

Yine soralım: “Gerçekten özgür olmak istiyor muyum?”. Çünkü mağdur durumunda oturmak, kendimizi acındırmak bir ilgi, enerji toplama yöntemi, ama biliyoruz ki talihsiz bir yöntem. Karşımızdakini gizliden gizliye sömüren bir yöntem. Bu alışkanlıklarımızla sömürgeci devletlerden ne farkımız kalıyor? Pekala, baktık öyleyiz, kendimizi dövecek halimiz yok ya. Öncelikle durumu iyice bir tanımakta fayda var. Tam olarak ne oluyor, bedende bu hissi nerede hissediyorum, yapışmış inançlar/düşünceler ne? Sonra da farklı çözümler arayışına girebiliriz. Enerjimi daha farklı bir yolla nasıl artırabilirim? Acaba enerjimi gereksiz bir yerlerde harcıyor muyum? Bu ilgi ihtiyacının altında acaba başka ihtiyaçlar da var mı? Gerçek olmayan inançlarım mı var? Karşımdakinden almak yerine, her iki tarafa da zenginlik sağlayacak, idrakini artıracak bir yol bulabilir miyim? Özgür olmaya niyet ettikten sonra, yol açılır...

Devamı yarın :)

5 yorum:

  1. Devamı bugün olmaz mı :)

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Hale;

    oncelikle karda yurume metaforuna katildigimi soylemeliyim. Kendi adima cok zor ilerledigimi daha onceki bir yorumumda belirtmistim. Sonra, senin diz bou karda yurume metaforunun durumuma ne kadar uyun oldugunu farkettim. Kisaca ozetle, duygularini buradan paylasiyorum.

    Kendi hesabima bu yuruyuste elde ettigim farkindaligin yasadigim catismalar yonunde oldugunu paylasmak istiyorum. Kisa ozetle "dikbasli" olarak nitelendirildigim cok olay yasadim. Hepsinin ortak paydasinin kendi cephemde su yada bu nedenle "kontrol edilmeyi reddetmek" oldugunu farkettim. Ama isin basinda kontrol edilmeyi kabul eden bir davranis kalibini cogu zaman bilincsizce disa vurmak, daha sonra da ipleri karsi taraf ele gecirdiginde isyan etmek dongusunde yasadigimi farketmek benim acimdan kismi bir uyanis oldu. Bunun kismi oldugunu derinlerde baska seyler oldugunu hissettigim icin soyluyorum.

    Yazilarinin devamini merakla bekliyorum.

    Sevgiyle;

    Deniz

    YanıtlaSil
  3. Harikasınız... Ben hala yaban ellerdeyim, yazılarını fırsat buldukça okumak buradaki en büyük keyfim ve lüksüm oldu. Sevgili hale iyi ki varsın...

    YanıtlaSil
  4. vallahi tebrik ederim...bu konu benim için heyecanla arkasını beklediğim bir yazı dizisi oldu

    kendi adıma dikkatle bu duruma bakmaya niyet ediyorum...

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Tuba,
    Çok yaşa sen... Güldürdün beni hem isminle, hem de yorumunla...

    Sevgili Deniz
    Yazdıkların bana ufuk açtı. Çok güzel bir mekanizma yakalamışsın. Hemen yaşamdaki örneklerine uyanık olma niyeti yaptım. Ve aynen tarif ettiğin mekanizmayı görüyorum. Bu ipin ucunu sıkı tutalım hissindeyim. Eğer içine uygun gelirse, bundan sonraki süreci de paylaşır mısın? Ben de bakmaya devam edeceğim. Benzer mekanizmayı görenler de katkıda bulunabilir mi?
    Çok teşekkürler. Ben de senin yazının devamını bekliyorum :)))

    Sevgili Başak
    Gerçekten de "yaban" ellerdesin, değil mi :)) Yaşamın farklı zenginliklerinin içindesin, ne güzel. Senin ta Afrika'nın bir köşesinden yazdığın yorumlarını okumak da bizim için gerçek keyif...

    Sevgili Yasemin
    Konunun dikkatini çekmesine çok sevindim. Bu duruma baktığında gördüklerini bizimle de paylaşırsan, daha da sevinirim. Benim için bu konu çok yüzlü/ yüzeyli/katmanlı bir enerji gibi, göremediğim nice yanlarını görebilmeyi istiyorum.

    Hepinize sevgiler...

    YanıtlaSil