26 Aralık 2008 Cuma

Yaşamı Kutlamak

Açık ofislerden birinin bahçesi (Şu meşe ağacının altında internet bağlantısı olan :)), 24.11.2008


2008 Nobel Barış Ödülünü alan Martti Ahtisaari ile ilgili pek çok program yapılmış. O dönem ne zaman televizyonu açsam, bu programların biriyle karşılaştım. Ahtisaari’nin yaşamını ve yaptıklarını izleme fırsatım oldu.

Nobel aldıktan sonra, çalışmalarını bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda, asıl şimdi daha çok ve etkili çalışabileceğini söyledi Ahtisaari bir programda. Beni en çok etkileyen cümlesi ise, aklımda kaldığı kadarıyla, “Her sabah ömrümün ilk gününe uyandığımı düşünürüm. Son günü değil, ilk günü. Ve merakla, keşif heyecanıyla güne başlarım. Öğrenilecek, görülecek o kadar çok şey var ki. Merakım gittikçe artıyor.” oldu.

Ahtisaari 71 yaşında. Kendimi düşündüm, anneannem gibi yaşasam, 57 yıl her sabah ömrümün ilk günü gibi yaşama başlayabilirim. 57 x 365 gün. Zenginliğe bakın. Her gün uyanık ve meraklı olsam, yeni bir şey keşfetsem, müthiş bir şey...

Sizlerle paylaşmak için bunları tasarlarken, arkadaşım Ayşe’nin yeni blogundaki
www.altinicizdigimsatirlar.blogspot.com “Kısa Kısa” yazısından bir cümle çok hoşuma gitti. Selim İleri’nin Bodrum Dörtlemesi’nin ikincisinden birkaç satırın altını çizmiş Ayşe: “Telefonun sesiyle irkildi, çalıyordu. İçeriye koştu, elinde fırça ve sarı boya tüpü. Emre telefon ediyordu. 'Akşama sonbaharı kutluyoruz.' diyordu.”

Yıllardır güzel bir hayal olarak kalmıştır: her gün bir şeyi kutlamak. Doğum günleri tamam. Bir de ağaçlara su yürüme zamanı, kırlangıçların gelişi, karıncaların topraktan çıkışı, birinci cemrenin düşüşü, en uzun gün, en uzun gece, yeni ay, dolunay, yağan ilk kar, farkındalık günü, dostluk günü, her gün kutlayacak bir şey bulmak, sonunda da yaşamı tam bir kutlama olarak yaşamak. Buğday Derneği’nin geleneksel ajandasında doğa olayları vardır mesela. Onlara yenilerini de ekleyerek, her gün yaşamı kutlamak.

Dün babamın doğum günüydü, bana yemeğe geldiler. Aile toplandı, herkes yiyecek, içecek bir şeyler kattı, sofra donandı. Babam bir ara, “İnsanın bu birliktelikleri, güzellikleri görünce, daha çok yaşayası geliyor” dedi. İçimde duygular birbirine karıştı.

Arkadaşım Alp (Pir), katıldığı bir konuşmada (umarım yanlış anımsamıyorumdur) Satish Kumar’a (çok ilginç bir karakter) yaşamın amacı sorulduğunda, “Yaşamın amacı, yaşamı kutlamaktır” diye cevap verdiğini söylemişti.

Yeni yıla hazırlanırken, (biliyorum takvim nedir ki, ancak ara değerlendirme ve niyetleri canlandırma için iyi de bir fırsat olabilir) belki niyetlerimiz içine, yaşamı kutlamaya ilişkin niyetler de katarız…

Biz bugün Ayşe ile açık ofisteyiz. Bugün rahat nefes alıp verebildiğimizi kutlamaya niyet ettik. Bedene giren, bedende dolaşan havayı kutlayacağız. Havanın bedene rahatlıkla girmesini mümkün kılan burnu, boğazı, ciğerleri, sonra dolaşıma katan kalbi, damarları kutlayacağız. Benim hücreler daha ben bunları yazarken, marakasları çıkarmış, festivale başlamış durumda :)

Yaşamı tam bir kutlama olarak yaşayabilmemiz dileğiyle...

1 yorum: