24 Temmuz 2008 Perşembe

Yazmak İsteyenlere Öğütler

Çevremde birçok tanıdığım ya kitap yazıyor, ya makale… Aramızda daha verimli çalışmanın yollarını konuşup duruyoruz. Bu konuşmalar sırasında hep iki yıl önce okuduğum bir röportajı anıp duruyorum. Bari o röportajdakileri özetleyeyim de, hepimize faydası olsun diye düşündüm- tanıdık tanımadık kim ilgileniyorsa…

Röportajı Can Dündar yapmış, Milliyet Pazar Eki'nde 15 Ekim 2006 tarihinde yayınlanmış. Aslında Can Dündar Orhan Pamuk ile yıllar önce TV için bir röportaj yapmış ve nasıl yazdığını anlatmasını istemiş. O da “yazıhane”sinde uzun uzun anlatmış. Nobel ödülünü alınca, Can Dündar gazeteye bir yazı olarak aktarmış bu görüşmeyi.

Orhan Pamuk, yazanlara önerilerde bulunmuş. İşte özet alıntılar:

İlham:
“İlham mistik bir şeydir. Dışarıdan gelir; bunu kabul edelim biraz… Ama ne kadar çok beklersen, o kadar gelmeme ihtimali de vardır.
Ne zaman:
Eskiden geceleri çalışırdım, bütün şehir uyurken. Sabah 4’e kadar. Bu 16 yıl böyle sürdü. Pek çok romanımın en iyi sayfalarını gece yarıları tam sessizlikte yazmışımdır. Kızım okula başlayınca, onu okula götürdüğüm için, sabah çalışmaya başlar oldum. Bir dönem 9:30’da yatıp, sabah 3:30da kalkıyordum. Sabah 10’a kadar yalnızca kahve içerek ve olağanüstü yazıyordum. Böyle sessiz bir ortamda sanki bütün dünya sana “Yaz artık. Yaz” diye bağırır. “Görüyorsun. Bir zamanlar zor zannettiğin şey ne kadar kolay.” der.
Gazete:
Yazıhaneme girer girmez, yaptığım ilk iş kahvenin başına koşmaktır. Sabahları fazla gazete okumam. Çünkü bu tempomu böler.
Törencikler- zihni raya oturtma yolları:
Terbiye edilmiş bir makine gibi yazının başına geçerim. Bazı törencikler, bazı kurallar, ezberlenmiş alışkanlıklar beni disipline eder. Yazarlık çok disiplinli bir iştir. Yüzlerce kuralınız olacak. Bunlar sizi çalışmaya itecek. Bu bağlamda disiplin ya da kurallar dışarıdan bakıldığında saçma gibi görünür ama aslında o törenlerden çok, o törenlere boyun eğmek önemlidir. Yazarlıkta da benim dışarıdan saçma görülecek törenlerim, alışkanlıklarım aslında bütün gün, sayfaya boyun eğmeye, yazıya hürmete sevk eder. Bir anlamda kendimi kurallarla döve döve, kendimi ite ite, terbiye ede ede yazar yapmışımdır. Böyle yazar olunur.
Neye yazmak:
Beğenmediklerimi kolayca yırtmak için telli not defterine yazıyorum.
Telefon:
Telefonun fişini çekerim. İsteyen bana faksla ulaşır.
Yer:
Geçen yaz ıssız bir adadaydım ve günde 12 saat çalışıyordum. Çok da memnundum. Adaya çekildiğim zaman romanımdan başka bir şey düşünmem. Kimse beni aramaz. Görmez. O zaman insan kafası, ruhu bir lokomotif şeklini alır; hızla yeni fikirler üreterek, fikirleri birbirine katlayarak, zincirleri birbirine birleştirerek durmaksızın düşünür. Yazacağım şeyler ben olurum, kitap sanki bana dönüşür. Düşüncelerle birleşirim.
Yazının başında ilk iş:
Yaptığım ilk iş, Hemingway’in öğüdüyle önceki gün yazdıklarımı okumaktır. Bu beni hem romanımın havasına sokar, hem de yazdıklarımı yeniden değerlendirme şansı verir. İyi mi, kötü mü olduğuna hemen karar veririm: gaddar bir günümdeysem hemen cart curt yırtar atarım.
İlk cümle:
Bütün mesele budur işte… İlk cümleye başlayabilmek… O güne iyi başlamak, o günün ilk cümlesini bir an evvel yazabilmek… Hemingway’in çok güzel bir öğüdü vardır bu konuda: “Akşam gün biterken yazılacak iyi bir cümleniz varsa onu yazmayın. Onu ertesi sabaha bırakın ki, sabah hemen yazmaya başlayabilesiniz.” der.
Tıkanıklık varsa, bedeni hareket ettirme:
Günümün çoğu sayfa üzerine bir şeyler yazmakla değil, volta atmakla, yani evin içinde disiplinli bir şekilde bir yerden bir yere hızlı hızlı gidip gelmekle geçer. Ruhum harekete geçemiyorsa, kendini çok engellenmiş ve kötü hisseder. Ezilir sanki. O zaman hiç olmazsa vücudum hareket etmek ister ve yürümeye başlarız. En sonunda o cümle bana gelir ve onu yazarım. Yalnız o cümleyi değil, ağacı sallayınca bir armut yerine beş altı armut dökülmesi gibi, beş altı cümle birden dökülür. Onları toplarım.
Toplama zamanı daha çok, az yazıyorum diye moral bozma:
Yazma sürem kısıtlıdır. Vaktimin çoğu onun etrafında orduları toplamak ve düşünmekle geçer."

Yaratıcılığımızı dolu dolu ortaya koymak dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder