28 Temmuz 2008 Pazartesi

Olumsuzluktan Uyanma- Sharda

Sharda’nın 2000 yılında yaptığı “Waking Up From Negativity”- “Olumsuzluktan Uyanma” konuşmasından bende kalanlar:

Sharda konuşmaya “İnsanın iç dünyasıyla oturabilmesi zorlu olabilir elbette. Ancak nereye kaçabiliriz ki? Gerçek acı, sıkıntı, huzursuzluğun nereden ortaya çıktığına bakmaktan başka ne yapabiliriz ki eğer gerçekten bu acıyı aşmak istiyorsak?” diye başlamış.

“Belli başlı 5 zorlu zihin hali var. Eğer bunlar netlikle, açıklıkla görülmezlerse, yaşadığımız deneyimi netlikle, berraklıkla görmemizi engelleyebilir.” diyor.

Bunlara bir ad vermek günlük yaşamda gördüğümüzde daha rahat tanımamıza yardımcı olabilir.

1. Arzu zihni, yani isteyen zihin. Bizi o anda yaşadığımız deneyimden uzağa çeker. Orada olmayan bir şey ister.
2. İten zihin, yani istemeyen zihin. Direnç. Frenlere basılı halde ilerlemeye benzer.
3. Uykulu zihin, donuk zihin.
4. Huzursuz zihin. Enerjisi yüksektir, yerinde duramaz ama huzursuzdur.
5. Kuşkulu zihin.

Sharda, Buda’nın bir benzetmesini anlatıyor bu zihin hallerinin iyice gözümüzde canlanması için.

Buda zihni berrak bir göle benzetiyor.

Zihne arzu geldiğinde, göle renkli boyalar atılmış gibi oluyor. Gölün suyu renkleniyor, ancak içi görülmez oluyor.

Zihne “istemiyorum” hali geldiğinde de, bu kez göl sıcak çamur kaynayan göllere benziyor. Yine içini açıklıkla görmek mümkün olmuyor.

Haydi tahmin edin, uykulu, donuk zihin nasıl bir göle benziyor?
Buda kalın yosunlarla kaplanmış bir göle benzetiyor bu zihni. İçinde kıpırdamak bile mümkün değil, değil netlikle görebilmek.

Huzursuz zihin ise, üzerinde kuvvetli rüzgarların estiği bir göle benziyor.

Kuşkulu zihin ise, dipteki çamuru karıştırıp karıştırıp, suyu bulandırdığımız bir göle benziyor.

Bu hallerden herhangi birine yakalandığımızda zihnimizde ve kalbimizde olanları netlikle göremez oluyoruz. Bunların olması, ortaya çıkması mesele değil, insan hali, doğa hali, olur. Mesele bunlarla özdeşleşmek, “bak zihne kızgınlık geldi şimdi” demek yerine, “kızdım” demek, yani kızgınlığın kendisi olmak. Oysa bunlar zihnin doğal halleri, geliyorlar, gidiyorlar, sürekli değişiyor zihnin coğrafyası.

“Bu zihin hallerini tanımakta ve tanımlamakta fayda var,” diyor Sharda, “Çünkü meditasyonda ya da günlük yaşamımızda bunlar geldiğinde kendimizi yargılamak, suçlamak çok kolay ve sıklıkla yaptığımız bir şey. Bunlar geldiğinde yanlış bir şey yaptığımızı düşünüveriyoruz. Hemen bunlardan kurtulmaya çalışıyoruz. Bir an önce kurtulalım ki, meditasyonu yapmaya başlayabilelim diye düşünüyoruz. Böylece meditasyonda/ günlük yaşamda olması gereken diye düşündüğümüzle bizzat yaşadığımız arasında bir fark oluyor, hatta bazen uçurum oluyor, çelişki yaşıyoruz. İşte farkındalığı geliştirmek için yaptığımız meditasyonlarda yaptığımız şey olan ile durabilmek, olan’a bakabilmek. Bu zihin hallerini gözlemleyebilmek. Bunları oldukları gibi görebilmek. Baktığımızda ne görüyoruz: gelip gidiyorlar. Sürekli değişiyorlar. Tüm yapmamız gereken, deneyimi değiştirmek yerine, deneyimle ilişkimizi değiştirmek. Deneyimi kucaklayacak, deneyime izin verecek bir yol bulmak.”

“Zaten bu zor zihin halleriyle beceriyle çalışmayı öğrendikçe, bunların daha az, daha az ortaya çıktıklarını görüyoruz. Ortaya çıktıklarında da pek sıkıntı yaratmıyorlar, zira sürekli değişen bir gösteri gibiler.”

Bunu yapabilmek için, yani zor zihin hallerine bakabilmek, geldiklerinde onlarla oturabilmek, onlara sahneyi bırakabilmek için, Sharda ilgi, merak geliştirmemizi öneriyor.
“Bu ne?”
“Bundan ne öğrenebilirim?”
“Değişik bir şey keşfetmek”
“Ortaya çıkanla dost olabilmek”

Biraz daha yakından bu zihin hallerine bakalım ki, çıktıklarında daha iyi tanıyabilelim:

İsteyen zihin:
Bu zihin hali bana hep şu annelerinin eteklerine yapışan, “anneeee, şu cikletten alsana, çikolata istiyorum, tuvaletim geldi, televizyonu aç, gitmek istiyorum, anneee” diye çığlıklar atan küçük çocukları hatırlatıyor. Bu isteme enerjisini bedenimizde de hissederiz. Sanki bir yere doğru çekiliyormuşuz gibi. Zihin hoş deneyimi aramaktadır, çünkü olduğumuz yerden hoşnut değilizdir. İşimiz, ilişkimiz, arabamız, evimizden hoşnut değilizdir, daha farklısını isteriz.

“Burada kırmızı bayrakları çıkarıp, zilleri çalmalı” diyor Sharda. “Burada mesele hoş olması, olmaması değil, mesele bizi içinde olduğumuz halden uzaklaştırmak isteyen “istiyorum, istiyorum” zihni, tutunma, yapışma hali. Böyle olduğunda yaşadığımız her deneyimin zaten içinde olan tamlık hissini, tamamlanmışlık hissini yaşayamıyoruz.”

“Meditasyonda, farkındalıkta derinleştikçe, içimizde bize tatmin duygusu veren bir şeye dokunmaya başlarız. An’da oluruz, bağlantıda hissederiz, yaşadığımız deneyimle yakınlaşır, derinleşiriz.”

Peki bunun gerçekleşmesi için, ne yapalım? Çocuk eteğimizden, paçamızdan çekerken, çığlıklar atarken, “haydi haydi” diye çekiştirirken, ne yapalım?

Sharda, bir reçete yazmış :)

Panzehirler vermiş:
1. Bu zihin halini etiketleyin, ismini söyleyin, tanımlayın. Bu “arzu, istek”. “Enerjetik olarak beni çekiyor”. “Beni şu an yaşadığım deneyimden uzaklaştırmaya çalışıyor.” gibi.

2. Geçicilik, her şeyin gelip geçiyor olması üzerine düşünün, bunu hatırlayın. Bu arzuyu şimdi gerçekleştirmek yarın ne kadar anlamlı olacak ya da 6 ay sonra? Ne kadar bir değişiklik oluşturacak? Bu da sonuçta geçecek, değişecek.
Bazen zihnin hayal ettiği şey gerçekten o kadar tatmin edici, hoş olmayabiliyor gerçekte. İyice bir bakalım, hakikaten hayal ettiğim kadar hoş olacak mı?

3. Ilımlılık, sadelik, orta yol, orta nokta anlayışı geliştirin. Biraz sınırlama getirin. Aş erer gibi istek içimizde kabarmışsa, durun ve bu istek enerjisinin solup gitmesini izleyin. Yemek sırasının önüne koşmak yerine, biraz bekleyip, arkaya geçin. Çikolatayı hop diye ağzınıza atmayın. Televizyonu hemen açmayın. Arkaya doğru eğilin yani. (Hani otobüs virajı alırken, ters yana eğiliriz ya, öyle.) İstek enerjisinin içine düşmeyin. Bunları istek enerjisi dalgaları olarak görün. Bunların üzerine atlamamız, içinde kaybolmamız gerekmiyor.


Devamı var: Diğer zihin halleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder