Arkadaşım Lale bir kitap hediye etti: Momo (Michael Ende, Kabalcı Yayınları, 2005)
Hediyesini verirken de, “Bu bir çocuk kitabı. Almanya’da çok okunan bir kitap. Biz ailece ara ara bunu okuruz. Umarım seversin.” dedi. Oldum olası masal kitaplarını, çocuk kitaplarını severim. Ancak epeydir okumamıştım.
Gece okuduğum kitap bitince, elime Momo’yu aldım. Nasıl güzel, anlamlı, ufuk açıcı, iç açıcı bir kitap. Şu çocuklara diye yazılan ama yetişkinlere hayat gerçeklerini hatırlatan kitaplardan. Daha ilk sayfalarında kalbim bağlandı kitaba. Kitaptan birkaç bölümü yazıp, sizlerle paylaşayım istedim, yazmak üzere kitabı açtım. Öyle güzel bir akışla anlatılıyor ki, cımbızla cümleleri çekmek okuyacak olanlara haksızlık olur diye düşündüm sonunda.
Kalpten dinlemek böyle mi güzel anlatılır. Hele yaşamımızdaki an’ların, zamanın bir tasviri var, hala gözümün önünde görüntüsü.
Kitabın arkasında bir tanıtım yazısı var, birkaç cümlesini yazayım:
“Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi… Momo’nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı.
Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”
Zamanı daha verimli kullanmak için yaptığım bazı seçimleri sorgulattı bana bu kitap. Verimlilik mi, yürekten bağlantı mı? An’da yaşamanın gerçek anlamı ne? Yaşam dolu dolu nasıl yaşanır, en önemli özellik ne? Yaşanan an’ın anlamı ne oluyor da boşalıyor? İçimizde doldurmaya çalıştığımız boşluğu acaba her an biz mi yaratıyoruz? An’ların içini biz mi boşaltıyoruz? Kitapta sözü geçen duman adamlar kim? Bizim yaşamlarımızda da varlar mı?
Hediyesini verirken de, “Bu bir çocuk kitabı. Almanya’da çok okunan bir kitap. Biz ailece ara ara bunu okuruz. Umarım seversin.” dedi. Oldum olası masal kitaplarını, çocuk kitaplarını severim. Ancak epeydir okumamıştım.
Gece okuduğum kitap bitince, elime Momo’yu aldım. Nasıl güzel, anlamlı, ufuk açıcı, iç açıcı bir kitap. Şu çocuklara diye yazılan ama yetişkinlere hayat gerçeklerini hatırlatan kitaplardan. Daha ilk sayfalarında kalbim bağlandı kitaba. Kitaptan birkaç bölümü yazıp, sizlerle paylaşayım istedim, yazmak üzere kitabı açtım. Öyle güzel bir akışla anlatılıyor ki, cımbızla cümleleri çekmek okuyacak olanlara haksızlık olur diye düşündüm sonunda.
Kalpten dinlemek böyle mi güzel anlatılır. Hele yaşamımızdaki an’ların, zamanın bir tasviri var, hala gözümün önünde görüntüsü.
Kitabın arkasında bir tanıtım yazısı var, birkaç cümlesini yazayım:
“Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi… Momo’nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı.
Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”
Zamanı daha verimli kullanmak için yaptığım bazı seçimleri sorgulattı bana bu kitap. Verimlilik mi, yürekten bağlantı mı? An’da yaşamanın gerçek anlamı ne? Yaşam dolu dolu nasıl yaşanır, en önemli özellik ne? Yaşanan an’ın anlamı ne oluyor da boşalıyor? İçimizde doldurmaya çalıştığımız boşluğu acaba her an biz mi yaratıyoruz? An’ların içini biz mi boşaltıyoruz? Kitapta sözü geçen duman adamlar kim? Bizim yaşamlarımızda da varlar mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder