2 Ocak 2009 Cuma

Bir Film: Hikaye Anlatan- Hikaye Dinleyen

Hindistan'dan bir kartpostal...


1997’de sosyal hizmet alanında çalışanlar için değişim programıyla (CIF) gittiğim Hindistan’da oryantasyon programında bize çok hoş bir film seyrettirmişlerdi. Geçen arkadaşım Deniz ile konuşurken, aklıma geldi.

Filmin adı: “Kahakar- Ahankar” (Hikaye anlatan- hikaye dinleyen).

Film iki kişiyle başlıyor: hikaye anlatan ve hikaye dinleyen. Bir ağacın altında oturmuş iki Hintli. Biri sürekli anlatıyor, diğeri dinliyor. Saatlerce, günlerce, haftalarca, güneş doğuyor, batıyor, mevsimler değişiyor. Ve biz de hikayeleri dinlemeye başlıyoruz. Hikayelerde kabilenin günlük yaşamı anlatılıyor.

Mesela bir hikayede, kabilenin en önemli özelliklerinden biri hicvedilmiş. Bu kabilede her türlü işi kadınlar yapıyormuş. Adamın biri karısının tarlaya yemeği geç getirdiğinden yakınırmış hep. Bir gün kadının canına tak etmiş. “Rolleri değişelim o zaman”, demiş. Adam evde kalmış, kendisi de tarlaya çalışmaya gitmiş. Adam sabah erkenden kalkmış, canla başla çalışmış; ancak işleri bitirdiğinde vakit çok geçmiş. Aceleyle sarığını sarmış, öğle yemeği tenceresini başının üzerine yerleştirmiş. Tarlaya doğru yürümeye başlamış. Yolda herkes adama gülüyormuş. Yaşlı bir kadına rastlamış. Kadın “Ne taşıyorsun?” demiş. “Öğle yemeği”. “Onun altında?”. “Sarığım”. “Onun altında?”. “Başımı”. “Onun altında?” Adam bakmış ki, aceleyle şalvarını alıp, başına sarık yapmış. Yollarda çırılçıplak yürüyormuş. Tarlaya vardığında karısı ona batmakta olan güneşi göstermiş.

Bunun gibi toplumdaki farklı rollere ilişkin empatinin altı çizildikten sonra, alkol içmeye, hikaye anlatmaya, resim yapmaya, kısacası kabilenin günlük yaşamına ilişkin kıssadan hisse içeren hikayeler seyrediyoruz filmde.

Sonunda tekrar Kahankar ve Ahankar’ı görüyoruz film karesinde. Hala ağacın altındalar. Hikayelere o kadar dalmışlar ki, günlerce, haftalarca, aylarca yemek yememişler. Sonunda da ölmüşler. Oradan geçenler bu iki adamı gömmüş. Akıbetlerini merak eden karıları da onları aramaya çıkmış. Sonunda mezarda yatanların kendi kocaları olduklarını anlamışlar. Kocalarının kemiklerini alıp, kendi köylerine götürmek istemişler. Ancak kemikler karışmış. Bunun üzerine kemikleri bir torbaya koyup, suya sokmuşlar.

Hikaye anlatan içini boşalttığı için, kemikleri boşalırmış, kemikler suda yüzermiş.

Hikaye dinleyenin ise içi dolarmış, kemikleri ağırlaşırmış.

Böylece Kahankar ile Ahankar’ı ayırabilmişler…

Çeşitli yorumları olabilir bu hikayenin sanırım, aklıma geldi birkaç tane… 2009’un ikinci gününde içlerinden en sevdiğim yorumla yazıyı sonlandırayım:

Nice yaşamı zenginleştiren, yüreğimizi genişleten, bilgeliğimizi artıran, ilham veren hikayelerde buluşmak dileğiyle…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder