17 Aralık 2007 Pazartesi

Adım Atmak İstiyorum- 4

11. Yine yürekten iletişimin derinden anlayış getiren bir yaklaşımı daha var. İçimizde bizi iki ayrı yöne çeken taraflardan söz ettim ya, bunları dinlemeyi, neye ihtiyaçları olduğunu görmeyi önerir yürekten iletişim. Bir şeyi yapmakta bir direnç çıktıysa, önce onun neler söylediğini sansürlemeden yazarız. Sonra diğer tarafın da neler söylediğini yazarız. Sonra bildiğimiz en işe yarar yöntemle zihnimizi sakinleştirir, yazdıklarımıza açık bir zihin ve şefkatli bir yaklaşımla bakarız. Her cümlenin içinde yatan, talihsiz bir şekilde ifade edilmiş ama güzel bir niyeti içeren ihtiyaca bakarız.

Hemen örnek:
Seyir defteri yazısı yazmak istiyor bir yanım, diğer yanım da olmaz diyor. İç diyaloğu yazalım:

Yazı yazmak istemeyen:
Madem evde zamanın var, bunu değerlendir, biraz dinlen, yazı yazıp kendini yorma, yarın yine uzun bir gün.
Zeynep’in verdiği filmi seyretmek için nasıl harika bir fırsat.
Yerlerde tozlar uçuşuyor, yazı yazmadan önce evi bir temizlesen, iyi bir hazırlık olur. gibi…

Yazı yazmak isteyen: Yazı yazarken, hem kendi farkındalığımı, hem de başkalarının farkındalığını artırma fırsatı buluyorum, yani hem öğreniyorum, hem katkıda bulunuyorum. Bu da yaşamımı daha anlamlı yaşadığımı hissettiriyor.
Yazı yazarken içimde müthiş keyif ve coşku hissediyorum. Akışta hissediyorum.

Şimdi iki tarafın da ihtiyaçlarına bakalım:
Yazı yazmak istemeyen: dinlenme, keyif alma, temiz bir ortamda yaşama ihtiyaçları.
Yazı yazmak isteyen: öğrenme, katkıda bulunma, anlam, keyif, akışta olma ihtiyaçları.

Bu ihtiyaçların her birinin de ne kadar güzel olduğunu görüyor musunuz? Aralarında “Aaa, bu da ne böyle, ne yersiz” diyebileceğimiz var mı? Bana göre yok, alttaki niyetler çok güzel.

Benim anladığım kadarıyla yürekten iletişimin yaklaşımı: tüm tarafların ihtiyaçlarını karşılamak. Aynı anda olmayabilir ama tüm ihtiyaçları karşılayabilecek yollar aramak. Ne kadar insani değil mi!

Bu bölümde tam anlamıyla açık bir zihin gerekiyor ki, daha önce saplanıp kaldığımız, alışkanlıkların bizi içine çektiği, geçmişin bilgi ve deneyimlerinin yeni çözümleri görmemizi engellediği “bilinen alanlardan” çıkıp, taze çözümleri görebilelim.

Yoksa bir tarafın ihtiyaçlarını karşılayıp diğerini aç bıraktığımızda içimizde huzursuzluk oluşabiliyor. Bu huzursuzluk aslında çok yararlı (biliyorum günümüzün spiritüel öğretilerinin aksine sözler söylüyorum kimi zaman, ama hala bıkmadık mı kendimizle savaşmaktan, mücadele etmekten, kendimizi reddetmekten, bu konuyla da ilgili yazayım bir gün). Bu huzursuzluk yararlı, çünkü bir ihtiyacımızı ihmal ettiğimizi söylüyor bize, bardaklardan birinin boş kaldığını gösteriyor, Mevlana’nın sizlerle paylaştığım İnsanoğlu Han misali şiirindeki gibi bir rehberliği içeriyor. Mücadele edeceğimize, durup dinlesek belki barış daha kısa sürede gelebilir…

Soru: İçimdeki seslerin ayrı ayrı neye ihtiyacı var?

Benden şimdilik bu kadar… Denediğiniz, işinize yaradığını gördüğünüz sizin hangi önerileriz var?

Akşamın mavimsi griye boyadığı bulutların karşısından coşku dolu bir yürekle…

2 yorum:

  1. merhaba,
    bu yazı ve bu sayfa için size çok teşekkür ederim.bu adımlar bana yol gösterici oldu:)

    YanıtlaSil
  2. Çok sevindim. Yaşamınızdaki farkındalıkları paylaşıp hepimize ilham verseniz ne güzel olur. Sevgiyle

    YanıtlaSil