26 Haziran 2009 Cuma

"Doğru/Uygun Eylem Sürekli Bir Çağrıdır."

Selçuk, Mayıs, 2009

Yine ayaklarım kütüphaneye gitti. Ellerim hiç düşünmeden bir kitabı çekti. Bugün uzunca bir alıntı yapmak istiyorum, alıntıyı yazarken içimden yoğun üzüntü bulutları geçti. Kaçırdığım fırsatları hatırladım, durdum biraz yas tuttum. Mevlana’nın öğüdünü* hatırladım, hoş geldin dedim bu yas duygusuna. Yeniye yer açması için açtım kalbimi…

Gelelim kitaba, derin bilgelikleri günlük yaşamın sadeliğinde anlatan çok hoşuma giden bir kitap bu: “Şimdi ve Burada”- Sylvia Boorstein, Galata Yayınları, 2004 (Özgün adı: It’s Easier Than You Think). Sistem Yayınlarının sayfasına girdim, kitap “Mutluluğa Giden Yol Düşündüğünüzden Daha Kolay” diye tekrar basılmış, ancak tükenmiş görünüyor. O yüzden alıntıyı uzun tutmanın haksızlık olmayacağını ümit ediyorum, fakat kitabı bulursanız, içiniz de kitaba kaynarsa, almanızı öneririm…

Tabii bugünkü konu da “Eylem”:

Sylvia diyor ki:
“Bildiğim bütün ruhsal gelenekler aşağı yukarı aynı “yapılmayacaklar” listesine sahiptir. Bu akla uygundur; çünkü uyanık olmadığımız zaman doğal olarak içimizden yükselen açgözlülük ve kızgınlık dürtülerimiz bizi sömürü ya da tacize yönelik harekete sevk edeceğinden yapılmaması gerekenler farkındalık oluşturacaktır. Temel kural, “Acıya yol açmayın” dır.

(…) Yaptığımız her bir hareketin acıya neden olma potansiyeli ve hayal edebileceğimizin çok ötesine uzanan sonuçları vardır. Bu, eylemde bulunmamamız gerektiği anlamına gelmez. Eylemde bulunurken dikkatli olmamız gerektiği anlamına gelir. Her şey önemlidir.” (S. 46)

“Davranışla ilgili uyarılar ‘Doğru Eylem’in yalnızca yarısıdır. Diğer yarısı ise acıyı hafifletmek için her fırsatı değerlendirmektir. (…) Bazen geçmişe bakıp ıstırabı hafifletebilecek şekilde davranma fırsatını kaçırdığım için çok üzülürüm. Beş yıl önce bir uçak yolculuğunda bir fırsat kaçırmıştım. O zamandan bu yana defalarca andığım bu olay üzerine çok düşündüm. Geçen hafta yine uçakta az daha bir fırsat daha kaçırıyordum, neyse ki zamanında toparlandım. Bununla geçmiş hatamın da silinmiş olup olmayacağını merak ettim sonradan ve bu düşünce tarzının yersiz olduğuna karar verdim. Doğru eylem sürekli bir çağrıdır. Puanları eşitlediğimiz bir denge noktası yoktur. Eylem gerekiyorsa ve erdemli bir davranış sergileyebileceksek harekete geçmemiz gerekir. (…) Bu büyük bir iş gibi görünebilir ama zor değildir. Kararlar giderek kolaylaşır. Baştan savmak bir seçenek olmayacağına göre geriye tek bir şey kalır; neyin erdemli olduğunu bulmak ve onu yapmak.” (S.48)

Uçak yolculuğu- ilk olay:
“Boston- San Francisco uçuşu için son yolcular uçağa binerken kemerimi bağlamış, koltuğumda oturuyordum. Dikkatimi ilk çeken şey annenin sinirli sesiydi. Başımı kaldırdım ve kadının al basmış gergin yüzünü gördüm. Küçük oğlu solgun ve korkmuş görünüyordu. Çantalarını bir elinden diğerine aktarıyor, oğlanı yerlerine doğru iteklerken durmadan da azarlıyordu. Ürktüm, kötü şeyler düşündüm kadın için ve başımı öteki tarafa çevirdim.

Altı saatlik bir uçuştu. Anneyle oğlu birkaç sıra arkamda oturuyordu. Kısa aralarla kadının sert konuşmalarına kulak misafiri oluyordum. Sesini her duyuşumda moralim bozuluyordu. Başka bir uçakta olmak isterdim. Hoş bir yolculuk olmasını umduğum uçuşu berbat ettiği için kadına sinirlenmiştim. Çocuk için endişelenerek hayatının nasıl bir hal alacağı üzerine çeşitli sevimsiz senaryolar ürettim. Kadının bir gün mutlaka yaptıklarının karşılığını bulacağını düşündüm. Yardımcı olmaktan başka her şeyi yaptım.

O zaman müdahale için aklıma hiçbir fikir gelmemişti. Kendimi öyle alt üst olmuş hissediyordum ki, ağzımdan sert bir söz kaçırmaktan korktum belki. Belki de tepkisi oldu korktuğum. Yararı dokunacak ne söyleyebilirim ki diye düşündüm.

Uçak indi, kadınla oğlu kalabalığın içinde gözden kayboldu. Ne yapabileceğimi ancak ondan sonra, belki de içimdeki yargı seli dindiği için, görebildim. Yanına gidip gülümseyebilir, şöyle diyebilirdim: “Bir çocukla yalnız seyahat etmek çok zor, değil mi? Hatırlıyorum, çok zaman önce bunu ben de yapmıştım. Ne zamandır yollardasınız? Havaalanında çok beklemeniz gerekti mi? Nereye gidiyorsunuz? Sizi karşılayacak biri var mı?” Bu sorulardan hepsini sormak gerekmiyordu elbette. Bir ya da ikisi onun sıkıntısının dikkatimi çektiğini ve ona bunları soracak kadar değer verdiğimi bilmesini sağlayacaktı. İşte böylesi bir yaklaşımın yararı olurdu.

Konuşmuş olsak neler olabileceğini kim bilebilir? Belki ona çocuk yetiştirmeyle ilgili faydalı bir şeyler söyleyebilirdim. Belki değişmeye çalışma konusunda ilgisini uyandırabilirdim. O küçük oğlanın hayatı farklı olurdu belki de.

Yapabileceğim şeyler sonradan, artık yapılamayacak kadar geç olduğunda açıklık kazandı gözümde. Pişmanlık duydum. Budistler; diğer eylemler için uygun şartlar yaratan eylemlerden söz eder, sergilediğim eylemsizlik ise daha iyiyi yapma konusunda kararlı olmamı sağladı.” (“Şimdi ve Burada”- Sylvia Boorstein, Galata Yayınları, 2004, s. 49-50)


Bağlantı, empati ne kadar önemli... Daha dün benzer bir olay yaşadım. Bir işlem için belediyedeydim. Görevlilerden biri homurdanıyordu. O sıra bir gazete bıraktılar görevlilere, o gazeteye ilişkin bir soru sordum. Ve konu nasıl birden son günlerde yaşadığı sağlık olayına geldi bilemiyorum. Kısacık zamanda başına gelen talihsiz olayları anlatıverdi. Çektiği sıkıntıları özetledi. "Kimsenin umru değil" diye bitirdi. Sakince, dikkatle dinledim, acısıyla bağlantı hissettim. Bir şey söylemedim, gerekmedi bana göre, sessiz bağlantı yetmiş gibiydi. Rahatlamış görünüyordu, içecek bir şey almak için gitti, sonra da başka bir görevliyle dostça bir sohbete dalmış gördüm. Bununla beraber bu alıntıyı yazarken, bağlantı fırsatlarını kaçırdığım nice olay hatırladım. Üzüntü bulutları hala akın akın geliyor... Mevlana'nın tavsiyesini* yine okuyayım...


Yarın: Sylvia Boorstein'ın beş yıl sonrasındaki uçak yolculuğunda olanlar...

* http://seyirdefterinden.blogspot.com/2007/10/insanolu-bir-han-gibi.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder