28 Mayıs 2008 Çarşamba

Geçmiş Araya Girmeden

“İşten dönen genç bir kadın bir trafik kazası geçirdi ve başından ciddi şekilde yaralandı. Günlerce komada kaldıktan sonra bir hastanede uyandı ama kim olduğunu hatırlamadı. Sadece kim olduğunu değil, hayatındaki herkesi ve her şeyi unutmuştu. Başlangıçtaki paniği doktorların hafızasının geri geleceğine yönelik verdiği güvenle yatıştı.

Hastanede günler geçtikçe, onun kim olduğunu bildiklerini düşündüğü pek çok nazik insanın ziyareti ile rahatladı. Yatağının yanında saatler geçiren yaşlı bir adam vardı, ona bazen kitap okur, bazen hayatından öyküler anlatır, çoğu zaman da onunla sessizce otururdu. Yaşlı adamın beklentisiz mevcudiyetinin sunduğu rahatlamayla, genç kadın yüreğinde o anda yaşayan korku ve kaygıları adamla paylaşırdı.

Genç kadının hafızası geri gelmeye başladı, ufak tefek parçalar ve görüntüler daha detaylı hatıraları tetikledi ve sonunda yaşamı ve hikayesini erişilebilir kıldı. Hafızasının geri gelmesi sadece onun değil, hayatındaki herkesin de geri gelmesi demekti. Genç kadının çok güven duyduğu nazik ve beklentisiz adam, kadının problemli bir geçmişi paylaştığı babasıydı. İkisi de kadının iyileşmesi ile kavgalarının kazadan önce bıraktıkları yerden başlamasına şaşırdı. Kısa süre içinde kendilerini eski hikayeleri tazeleyip, benzer kavgaları ederken buldular. Paylaştıkları huzurlu ve candan anlar uzak anılara dönüştü ve birbirlerine karşı duydukları tahammülsüzlük, kızgınlık ve mücadelenin arasında kayboldu. Arada sırada birbirlerine bakarlar ve aralarında geçmişin durmadığı o kutsal anları hatırlarlardı.

Trajedi ve hafıza kaybı, başlangıç zihnini oluşturmak için tavsiye edilen yollardan değildir. Yine de başlangıç zihni, sadelikteki huzurun kilidini açacak esas anahtardır.
Başlangıç zihninin basit berraklığı, bize her an’a, her ilişkiye önyargıdan ve geçmişten arınmış olarak girme fırsatı tanır.
Başlangıç zihnini oluşturabilmek; bizi yaşamımızdaki her dakikayı, kendimizi, başkalarını ve yaşamın tümünü açık yürekli bir hoşgeldinle selamlayabilmek için özgürleştirir; yeni başlangıçlar yapabilme fırsatı yaratır.”
(Alıntı: Buddhist Path to Simplicity, Christina Feldman, s. 199-200, Çeviri: Seyir Defteri Ekibinden Deniz Üner- Bu bölümü hepimizin anlamasına vesile olduğu için, gönülden teşekkür, ona da destek verenler, yolunu kolaylaştıranlar çok olsun.)

Bu yazının hemen çağrıştırdığı bir anıyı yazayım.

Vipassana hocalarından biri olan Christopher Titmuss ilerleyen yaşına rağmen, çok yoğun bir programa sahip. Dünyanın çeşitli yerlerinde inzivalar, konuşmalar, arabuluculuklar yapıyor; yazılar yazıyor; çeşitli projeleri yürütüyor. Hayranlık duyduğum bir üretkenliği var. Katıldığım bir programında biri bunca işi nasıl yapabildiğini, yorulup yorulmadığını sordu. Cevabı o zaman beni hayran bırakmıştı ama şimdi yazarken, çok daha farklı bir anlam kazandı içimde. Demişti ki (hatırladığım kadarıyla):

“Ben bir yerden çıkarken, orayı tamamlar öyle çıkarım. Yani bir konuşma yaptığımda, salonun kapısından çıkarken, içeride yaşadığım her şeyi tamamlarım. Sırtımda yük taşımam. Her boyutta tamamlarım o yaşananı. Duygusal yük de taşımam. Dolayısıyla yorulmam, fiziksel olarak yorulduğumda da hızlıca dinlenebilirim. Yaşamda çok ara vardır, bu aralarda dururum, dinlenirim, 5 dakika, 10 dakika. Yorgunluğu bile uzun uzun taşımam sırtımda.”

Bugünün işini yarına bırakma atasözü yani… Şu atalar da ne çok şey biliyor değil mi! Yıllar geçtikçe, hikaye kıvamında dinlediğim sözler derin anlamlar kazanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder