23 Şubat 2009 Pazartesi

Yüreğin Sesi ve Subba Rao'dan bir Söz

Yaşam çok ilginç bir yolculuk.

Daha önce de birkaç kez yazmıştım, 1997'de sosyal hizmet alanında çalışanların değişim programı (CIF) ile Hindistan'a gitmiş, 3 ay kalmıştım. O seyahat bir çok ufuk açmıştı. Bunlardan biri kendimin olduğu kadar, pek çok başka insanın da yaşamlarına katkısı olan vipassana idi.

Hindistan'a gitmişken, Gandhi'nin ashramını da ziyaret etmeden olmaz, demiş. Oldukça zorlu ve uzun bir yolculukla Ahmedabad'a gitmiştim. Şimdi hatırlayamadığım bir sebeple ashramda pek çok yer kapalıydı. Ancak bir kitap almışım Gandhi'nin sosyal hizmet yaklaşımına ilişkin. Alanda çalışırken de, sonrasında da "mutlaka bir gün okunacak" kitaplar arasında toz topladı, oradan oraya taşındı.

Sonra geçen sene açık ofis günlerinden bir gün bu kitabı okumaya başladım. Çok hoşuma gitti. O sırada yan masamda çalışmakta olan o günkü açık ofis arkadaşım, bu konuda bir konuşma yapmamı önerdi. Bir kitap okumakla konuşma mı yapılır diye reddettim ama içimde de bir canlılık oluştu. Tam o sırada yurtdışında yaşayan bir arkadaşım mesaj gönderdi: "Hindistan'a gidiyorum, oradan istediğin bir şey var mı?" Şaşkınlığımı tahmin edersiniz.

Sağolsun oradan çok yararlandığım bir tomar kitap gönderdi. Tam bunları okumaya başlamıştım ki, Gandhi'nin ilkelerini çocuk ve gençlere anlatarak ömrünü geçiren bir kişinin Türkiye'ye gelmekte olduğunu öğrendim. Gözlerim kocaman açıldı. Dinlemeye gittim tabii. Bugün o konuşmada geçen bir cümleyi paylaşacağım. Ancak öncesinde bu hikaye nereye gidiyor onu yazmak istiyorum. Geçen sene Eylül ayında ders çalışır gibi Gandhi kitaplarını okudum. Tam o sırada üniversite affı çıktı. Daha öncesinde hiç aklımda yokken ve bir yarım kalmışlık da hissetmezken, 1995'de tez aşamasında yarım bıraktığım yüksek lisansa devam etmeye karar verdim. Karar vermemde en büyük etken usul usul döşenen bu taşlardı diye tahmin ediyorum.

Yaşam -yaşadığımız anda pek anlamlı ya da bağlantılı görünmeyen- bir düzenle işliyor sanki. Yüreğimiz, içimizdeki ses, bilge yanımız bizi elimizden tutup, adım adım bir yere götürüyor ve adımları atarken kimi zaman bir anlam veremeyebiliyoruz bu adımlara. Bugünlerde tez önerisini yazmak için çeşitli kaynaklar okuyorum. Ara ara "acaba? nereye gidiyor bu? neden?" sesleri geçiyor içimden. Ancak önemli olanın yaşamla, görünenin ötesindeki düzenle hizada olmak olduğunu da derinden bir yerde biliyorum. Bu hizada olmak hissini de bedenimizde hissediyoruz: "içime uygun geldi", "oh bir rahatladım", "karnım gevşedi", "içime sıcak geldi", "içimde bir heyecan, coşku oluştu", "bir genişleme hissediyorum" gibi ifade bile ediyoruz kimi zaman. Günlük yaşam içinde "hizada mıyım, değil miyim" diye bakıyor muyuz, belki bazen, bazımız daha çok, daha sık. Değer mi buna bakmaya? Yukarıda kısaca özetlediğim akışa baktığımda, tesadüf mü şimdi bunlar diye düşünüyorum. Bir adım atınca, bir sonraki adımın yeri belirmiş önümde. Çok ilginç bir düzen. Yaşam da bir keşif yolculuğu. Bir pusulaya sahip olmak çok hoş geliyor bana. Hizada mıyım diye bakmaya değer gibi geliyor kısaca.

Bunca lafa aslında dosyada gördüğüm ve Dr. Subba Rao'nun konuşmasından not almış olduğum sözlerden biri sebep oldu. Hikayesini anlatayım derken, nerelere geldim :))

Dr. Subba Rao'dan aktarıyorum:

Her ermişin bir geçmişi, her suçlunun bir geleceği vardır...
(Every saint has a past, every criminal has a future)

Bu her iki hali de içinde barındıran kendimize ve çevremizde gördüğümüz herkese ilişkin bakışımız için ilham verici bir söz, değil mi?

Not: Geçmiş günlere ilişkin yorumlarda ufkumuzu açacak katkılar var. Okumak isteyen olursa diye yazayım istedim.

3 yorum:

  1. "Bir adım atınca, bir sonraki adımın yeri belirmiş önümde." aynen öyle Halecim, ben de buna kader ağlarını ince ince örüyor diyorum.. :)

    YanıtlaSil
  2. Her seferinde yazmayayım diyorum. Tutuyorum kendimi, heyecanlara gark olduğum doğru. Bu gidiş sırasında hizada oluşla ilgili yaptığın katkılardan dolayı senin varoluşuna katkıda bulunan, yolaçan tüm varlıklara şükran duyuyorum. Bir yazı okumakla hizaya gelir mi insan! Geliyor.. Bugünlerde her an yeniden yeniden önüme geliyor hizada mıyım sorusu ama her an farkında olmak zorundayım zannı kaybolunca ben de kendimi oraya buraya çekiştirmiş-çekiştirilmiş bulmaktan kurtuluyorum.
    "Sevgiyle" diye yaza yaza "sevginin yaşama geçmiş hali olayım" diye dua ediyorum.
    Tugay

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Tugay
    Niye alıkoyuyorsun kendini yazmaktan, niye katkılarından, yeni bakış açılarından, vurgulamalarından, yeni açılımlardan, teşviklerden mahrum bırakıyorsun bizleri... Karşılıklı etkileşim olmasa, bu yazılar bunca zaman sürer miydi? Yaz, ne zaman içine yazmak hissi gelirse, yaz :))
    Yaşamlarımız karşılıklı şekilleniyor böylece...

    YanıtlaSil