20 Şubat 2009 Cuma

Öncelikler...

Altunizade, Validebağ Korusu, nam-ı diğer açık ofislerden biri, Kasım 2008


Son günlerde öncelikleri tespit etme konusunu daha çok gözlemler, üzerinde düşünür oldum. 20 Ekim 2007'de bloga en önemliyi görebilmek üzerine bir hikaye koymuştum. Bugün bu hikayeyi tekrar hatırladım.

Duyduklarımdan, gözlemlediklerimden anladığım kadarıyla; en önemliyi görebilmek, an'da tam bir odaklılık gerektiriyor. Tüm varlığımızla an'daysak, en önemliyi seçmek bile gerekmiyor, orada açıklıkla, düşünceye gerek kalmayacak şekilde netlikle duruyor. Bu durumda tüm enerjiyi an'da tüm varlığımızla olmaya vermek yeterli gibi görünüyor.

Kimi zaman gelecek endişesi, kimi zaman birçok yapılacak işin aynı anda çekiştirmesi, kimi zaman durup dinlenmeye fırsat vermeyen her bir yönden gelen pinpon topları en önemliyi görmenin önünde bir perde oluşturabiliyor. Birkaç dakika durup, bedenimizde ne oluyor diye izleyebilirsek ve ilgiyle bedenimizdeki hisleri gözlemleyebilirsek, bu perde bir süre sonra kalkabiliyor. Yüreğimizin sesini, özümüzü, bilge yanımızı, iç sesimizi, sezgimizi, artık ne diyorsanız, bunu duymak mümkün olabiliyor.

Aksi halde gelen her topa karşılık vereceğim diye, yaşama kendimize özgü, biricik katkıyı verebilme fırsatını o an için kaçırabiliyoruz. Bazen o an'lar öyle uç uca geliyor ki, bir yaşam böyle yaşanabiliyor.

Önceliği keşfetmenin bir başka yolu da, bedenimizdeki pusulayı kullanmak. Yapılması uygun olan şeyi düşündüğümüzde içimiz genişleyebiliyor, gönlümüze bir ferahlık gelebiliyor. Aksi halde içimiz daralıp, sıkılabiliyor.

John Croft'un hoşuma giden bir sözü olmuştu: "Bir projede genellikle birden fazla hedef olabilir. Bu hedeflerden hangisine öncelik verileceğini seçmek için, en önemlisine değil, hangisi önce yapılırsa, diğerlerini de peşinden sürükler, onların yapılmasını kolaylaştırır, yolunu açar diye bakın." demişti.

Yaşamımızda her an en önemliyi, öncelikliyi açıklıkla görebilmemizi ve ona yönelebilmemizi diliyorum...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder