19 Şubat 2009 Perşembe

Bir Hikaye: Tohum Ektiğimizde...

Babamın bahçesinden, Eylül 2008


Gaia House'ta inziva yaparken, çeşitli hocaların konuşmalarını dinleme fırsatım oldu. Bunlardan biri de Yanai Postelnik'ti. İnziva yapmış olanlar bilir, bu konuşmalarda kimi zaman çok gülünür. Aslında atılan kahkahalar kendi yansımamızı görmemizden kaynaklanır. Yanai'nin de konuşması böyle bir konuşmaydı benim için, pek gülmüştüm- kendi halime :) Konuşmayı da pek beğenip, kasedini almıştım. Yanai konuşmada bir hikaye anlatmıştı. İç alemimize yönelik yaptığımız çalışmalardaki halimize biraz benziyor. Aynen onun sözleriyle ben de bunu size aktarmak istiyorum:

Kurbağa ile tavşan iyi arkadaşlarmış. Bir gün tavşan kurbağayı ziyarete gitmiş. Kurbağa “Geldiğine çok sevindim” demiş, “Sana göstermek istediğim bir şey var, benimle gel”. Ve tavşanı evin arkasına götürmüş. Daha önce yalnızca otların bulunduğu arka bahçede şimdi harika renklerde, şekillerde ve kokularda çiçekler varmış. Tavşan bahçeye bakmış ve “Ah kurbağa kardeş ne kadar güzel bir bahçe” demiş, “keşke benim de böyle bir bahçem olabilseydi”. Kurbağa: “Tavşan kardeş senin de böyle bir bahçen olabilir. İşte elimde tohumlar var. Evine götür, ek, toprağı kabart, sula. Senin de böyle güzel bir bahçen olabilir. Ama seni uyarmam gerek. Güzel bir bahçeye sahip olmak çok emek gerektirir. “

Tavşan heyecanla eve gitmiş, dikkatle toprağı kazmış, yabani otları temizlemiş. Tohumları ekmiş. Sonra oturmuş beklemiş. Tohumların olduğu toprağa bakmış. Hiçbir şey olmamış. Biraz daha beklemiş. Sonra çok kısık bir sesle “Tohumlar artık büyüyebilirsiniz.” diye fısıldamış. Yine bir şey olmamış. Biraz daha beklemiş. “Belki beni duyamamışlardır” diye düşünmüş. Biraz daha yüksek sesle “Tohumlar artık büyüme zamanı” demiş. Hala hiçbir kıpırtı yokmuş. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünmüş. Belki biraz daha katı olmak gerekiyor diye düşünmüş, sert bir sesle “Tohumlar artık büyüyün!!” diye bağırmış. Yine bir hareket yok. Artık kızmaya başlamış, beni dinlemiyorlar, ciddiye almıyorlar diye köpürmüş. “Size büyüyün dedim” diye bağırmış.

O sırada kurbağa koşarak, gelmiş. “Ne bu gürültü?” demiş. Tavşan “Ben de tam tohumlarıma artık büyüyebileceklerini söylüyordum.” demiş. Kurbağa “Ama tohumlarına bağırıyordun” demiş, “Tohumlarına bağıramazsın, onları korkutacaksın. Korkarlarsa büyüyemezler ki...” Tavşan çok kötü olmuş, “Tohumların korkutulabileceğini bilmiyordum.” demiş.

Tohumları ektiği yerin yanına oturmuş ve bakmaya başlamış. Günün sonunda yine bir şey olmamış. “Ah” demiş tavşan “bunlar dünyanın en korkmuş tohumları olmalı. Ne yapmalıyım acaba.” Sonra kendisi çocukken gece korktuğunda annesinin ona hikayeler anlattığını hatırlamış. O da bütün gece tohumlarına hikayeler anlatmış. Ama yine bir şey olmamış. Bu kez bütün gün tohumlara şarkılar söylemiş. Ama yine bir şey olmamış. O gece tohumlara müzik çalmış. Yine bir şey olmamış.

Sonraki gün sabahtan akşama şiirler okumuş onlara. Hala bir şey olmamış. Buna inanamıyormuş. O gece kendilerini yalnız hissetmesinler diye onlar için dans etmiş sabaha kadar. Sabah yine bir şey olmamış. Tavşan artık yorgunluktan bitmiş. “Herhalde bu tohumlar çok ama çok korkmuş. Artık pes ediyorum” demiş.

Tohumları ektiği yerin yakınlarında yere düşmüş ve düştüğü yerde bütün gün uyumuş. O uyurken, yağmur yağmış, güneş açmış. Bütün gece de uyumuş. Ertesi sabah kurbağanın sesiyle uyanmış “Tavşan, tavşan uyan, bak!” tavşan uyanmış ve kurbağanın gösterdiği yere bakmış. Tohumları ektiği yerde küçücük yeşil filizlerin topraktan başlarını çıkardığını görmüş. “Gördün mü” demiş kurbağa “senin de benim gibi çok güzel bir bahçen olacak.” Tavşan “Evet” demiş, “ama sen haklıydın kurbağa kardeş bahçe sahibi olmak çok emek istiyormuş.”

:)

Bazen yeni bir farkındalık yaşıyoruz. Yaşamımıza uyguluyoruz. Hemencecik sonuç almak istiyoruz. Oysa kimi zaman idrak yaşamak için, değişiklik için, suyun ısınması gibi derece derece farkındalıklar yaşamak gerekiyor. 100 derece oluncaya kadar su hep derece derece ısınıyor, her bir derece çok önemli. Sonra 100 derecede buhar oluyor, niteliksel değişim oluyor.

Kendimize, kendi gelişim sürecimize karşı sabırlı olmamız, henüz sonuç göremesek de aynı yere damlamaya devam etmemiz, nerede gayret, nerede teslimiyet olacağını açıklıkla görebilmemiz dileğiyle...

7 yorum:

  1. ne güzel bir hikaye yine Sevgili Hale :)

    Ben bu hikayeye şöyle birşey ekleyerek yorum katmak isterim. Beklentilerim büyüdüğünde,zamanı irdelediğimde ve hala sonuç alamamanın verdiği şaşkınlığı yaşarken, hep şunu derim kendime "Zaman kavramı benim ritmime göre işlemiyor.Evrenin bizimkinden farklı işleyen başka bir zaman kavramı var. Bırak, izin ver o işlesin. Sen sadece izle " bu hep beni rahatlatır. Evrenin işleyişine izin veririm her seferinde böylece...

    Hikayeyi okuduğumda da bende gülümsedim kendimden bu parçayı gördüm diye...

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, uzun zamandır takip ediyorum blogu. Sanki, yazdıkların benim ihtiyaçlarıma, benim gelişimim de senin yazdıklarına uyumlu hale geldi.
    Ankara buluşmasını ben de özlemle bekliyorum.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Brajeshwari
    Yazdıkların Lale'nin bir sözünü çağrıştırdı bana. Bazen buluşmak için ya da bir yere yetişmek için telaş ettiğimizi gördüğünde, "vaktinde varmaya niyet edin" der. "Vakti dünya saatiyle sözleşilen saat olmayabilir. Herkes için en uygun an'da orada olmaya niyet edin." Önce bir hık mık etmişliğim oldu ama uygulamalar sonucunda çok kısa bir süre içinde mucize gibi tam zamanında vardığımı ya da sözleşilen saatten farklı ama herkes için en uygun saatte orada olduğumu gördüm. Görünmeyen düzenin akışına bırakmak kendini, ne müthiş...

    Sevgili Sarı Kağıt
    Görünmeyen düzenin görünen işleri, ne diyelim... :)) Çok seviniyorum böyle işleyişe...

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Hale;

    keyifle okudum yazdıklarını. gerçekten çok çalışmak lazım çook:).

    Ben de burada Hale'nin dileği doğrultusunda Jon Croft'un masada bahsettiği altı maddeden aklımda kalan beşini, korsan blogger'iniz olarak, yazayım dedim. Hem ayrıca bu yazı, benim bu gün yaptığım işlerin bitişinin bir kutlaması olarak geliyor:).

    John Croft, altı maddelik bir liste verdi sürdürülebilir bir dünya için, zorladım, aklımda beş madde kalmış. Halecim, belki sen tamamlarsın listeyi ben başlıyorum.

    1. Bir topluluk oluşturun (Build a community).
    2. Yaşamınızı basitleştirin (practice simplicity).
    3. Şiddetsiz etkileşimi uygulayın (practice non-violence)
    4. Bilgiyi koruyun (basamaklarını bir önceki 'korsan bildiri'de yazmıstım hatırlarsaniz). Korumazsanız, gidilen yer hurafelerin karanlık çağı olacak.
    5. Çevrenizi koruyun (protect ecology)
    6. ????, ortak akıldan yardım istiyorum.

    Btün bunları John Croft aydınlık çağları izleyen kaçınılmaz karanlık çağları kolay atlatmanın yolları diye anlatmıştı yanılmıyorsam.

    sevgiyle kalın,

    Korsan bloggeriniz Deniz :)

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Deniz...
    Zihnine, hafızana, parmaklarına sağlık... Kocaman bir sevinç alkışı!
    Hafızam altıncıyı bulamadı ama kaynağından araştırıyorum. Bilgi gelince paylaşacağım.
    Bu maddeler zaten her koşulda yapılması anlamlı seçimler. Birçoğumuz bu bilinç düzeyinde bir yaşam tarzı geliştirebilirsek, belki gidişat mucizevi şekilde farklılaşabilir.
    İyi ki gelmişsin şu çalıştaya, küçük de olsa bir kısmını işbirliği ile aktardık beraber :) Sevgiyle

    YanıtlaSil
  6. Hale cim,

    Blog'un son zamanlardaki hali bana şunu çağrıştırıyor: İki yıllık bir ağaç. Kökleri daha eski/daha derinlerde olabilir ama görünürdeki kısmı iki yıllık. Kimi dalları kalınlaşmaya başlamış bile ve gelen yorumlar da ana dallardan çıkan daha ince dallar ... kiminde çiçekler açmış ... kiminde henüz tomurcuklar ... kimi yapraklansam mı diye bakıyor ... Okuyanlar da arada bu dallara dinlenmek için konan kuşlar gibi. Ve Allah bilir ne kadar çok kuş nasipleniyordur yeşilinden/tazeliğinden ... Herkesin ellerine ve yüreğine sağlık. Kanat çırpmanın hafifliğiyle olsun tüm paylaşımlar ....

    sema

    YanıtlaSil
  7. Semacım
    Ne kadar güzel görüyorsun bu süreci, dilerim gördüğün gibidir. Dilerim ağaç daha da olgunlaşır, nice meyveler verir. Arılar, kuşlar, güneş, yağmur, rüzgar, toprak ağaca yardım ediyor zaten bu yolculukta. Başka türlü nasıl büyüsün. Meyveler nasıl gelişsin. Ben de ortak ürünümüzü (ki bir de görünmeyenler var, köklerindeki katkıların sahiplerinin haddi hesabı yok) keyifle kutluyorum.
    Derin sevgiyle :))

    YanıtlaSil