18 Kasım 2008 Salı

Özüne Uygun Yaşama Cesareti...

Geçenlerde bir dükkanda alışveriş yapıyorum. Satıcıyla konuşurken, yaşlıca bir hanım girdi dükkana. O da müşteri ancak belli ki satıcıyı tanıyor. Bizim konuşmamıza dahil oldu, alacağım şeye ilişkin önerilerde bulunuyor. Neyse karar verdim. Satıcı aldıklarımı naylon torbaya koymak istedi. İstemediğimi söyledim. Bu hanım niye torba almak istemediğimi sordu. Her sorana verdiğim klasik kısa cevabı söyledim: “Bir naylon torba 100 yılda eriyormuş. Dünyaya gereksiz yük olmasın.” Satıcı da, “Hakikaten balıklar yutuyormuş, kuşların boynuna dolanıyormuş.” diye destekledi. Hanımın ilgisi arttı, sordukça soruyor: “Peki hiç mi almıyorsun? Aldıklarını nereye koyuyorsun? Çöp için ne yapıyorsun? Evdeki herkes de torba almıyor mu?” Cevaplardan tatmin olmuş gibi göründü. Sonra birden, “Ama tek kişiyle bir şey olmaz ki evladım.” dedi.

Her birimiz kendi yaşamlarımızı oya işler gibi işliyoruz. Her an seçim yapıyoruz. Seçimlerimizi değer verdiklerimize, önemli bulduklarımıza göre yapmaktan doğal ne var? Yaşamı hep birlikte kutlamak istiyorsak, mümkün olduğunca zarar vermemeye ve de katkıda bulunmaya yönelik seçimler yapmak zaten doğal akış değil mi? Çoğunluk tersine gidiyorsa, bunun benim seçimime etkisi ne olabilir? Çoğunluğa göre mi seçim yapacağım? Bir sorumluluk varsa, sorumluluk kendi vicdanıma.

Aklıma Hindistan’da yaşadığım bir olay geldi. Okuyanlar hatırlar, bir sosyal hizmet değişim programı ile Hindistan’a gitmiştim. Değişik ülkelerden gelenlerin oluşturduğu bir gruptuk. Hindistan’ın sokakları malumunuz çöp dolu. Bir gün Alman bir arkadaş sokağa çöpünü attı. Şaşırdım, Almanların bu konularda pek titiz olduğunu biliriz çünkü. “Niye attın?” dedim, “Baksana herkes atıyor” dedi. Almanya’da da atar mıydı, hiç sanmam. O zaman kendi vicdanına sorumlu yaşamakla topluma göre yaşamak üzerine epey düşünmüştüm.

Bunları söyleyemedim o hanıma, kısaca “Ben vicdanıma sorumluyum. Başka varlıkların vebalini almak istemem.” dedim. “Ah evladım,” dedi anlar gibi ama bu-işler-böyle-yürümüyor-bu-ülkede yüz ifadesiyle, “Tek kişiyle iş bitmiyor ki.”

Oysa deneyimlerim farklı. Kendi vicdanımla ilişkimin yanı sıra, bir farklılık da gözlüyorum. Yıllardır bu torba meselesi var yaşamımda. Pazarcılardan azar işitmişliğim de vardır, destek gördüğüm de. Fiilen yaptıklarını görmedim ama zihinlerinde deli işareti yaptıkları da olmuştur birilerinin, belki entel diyeni olmuştur, moda diyeni olmuştur, bilmem. Yakınlarım haricinde kimseye karışmışlığım da yok oysa. Kendi kendime yürüttüğüm bir uygulama.

Son bir yıldır pazarda çantalarından evden getirdikleri torbaları çıkaranları görüyorum artık. Bez torba kullananları görüyorum. “Çantama atarım, poşete gerek yok” diyen arkadaşlarımı görüyorum. Mesele torba meselesi değil, bu yalnızca bir örnek. Şu an iç alemimizin de, dünyanın da daha elzem sorunları var elbette. Bu; daha ziyade bir farkındalık meselesi, seçimlerimizin bütünü nasıl etkilediğini düşünme meselesi, sevdiği bir şeye özen gösterme meselesi, değerlerimize uygun yaşama meselesi, birlik bilincine doğru gidiş meselesi bana göre. Üstelik insan bir şeye dikkat edince, usul usul başkalarına da dikkat etmeye başlıyor.

Yaşamlarımıza bakalım: Seçimlerimiz değerlerimize uygun mu? Tek başına da olsak, çevremizdeki kimse bu şekilde davranmıyorsa da, özümüze uygun eylemde bulunma cesaretini gösterebiliyor muyuz?

Bir de meşhur 100. maymun hikayesi var. Araştırma tekrarlanamamış sanırım, o sebeple bilimsel mi bilmiyorum. Yine de duymamış olanlarla paylaşayım:

İnternette aradım, bir web sitesinde hikaye şöyle anlatılıyor:
“Pasifik Okyanusundaki irili ufaklı birkaç ada. Bu adalarda Macaca Fuscata türü japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süre Japon bilim insanları tarafından gözleniyor.

1952 de Koshima Adasında bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyor. Maymunlar tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Ancak kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar.

Bir gün 18 aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo’nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasında yayılıyor.

1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar. 1958 sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerinin suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor. Bir gün 100. maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an herşey değişiyor, aynı günün akşamı adadaki hemen hemen tüm maymunlar patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. 100. maymunun ilave enerjisi her nedense yenilik yaratıyor.

Ama hikaye bitmedi. Bilim adamlarını şaşırtan asıl sürpriz bu adayla doğrudan ilişkisi olmadığı halde, diğer adalardaki maymunlar da aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları...” (Alıntı:www.golovaliyiz.biz, wikipedia’dan da bakabilirsiniz)

Bu hikayeyi bireysel bilincin belli bir seviyeye ulaştığında kolektif bilinci etkilediğini göstermek için anlatırlar. Gerçeğe uygun mudur, bilemem. Ancak toplumdaki, dünyadaki lineer seyri izlemeyen bazı değişimleri ilgiyle izliyorum. Belki hikayeye inanmaya gerek yok ama aklın bir köşesinde askıda tutmak iyi fikir gibi… Ya böyle bir evrensel yasa varsa, ya bazı alanlarda 89. maymunsak :)


Bugün altı…

Yolcular ne haldeyiz? Yolda neler görüyoruz?


2 yorum:

  1. Sevgili Hale sanki bu yazıyı sen bana özel yazmışsın (ya da ben kendimi yazmışım) gibi hissettim... Ne denir ki buna? Eşzamanlılık? Algıda seçicilik? Hazır olan öğrenciye gelen öğretmen? Yaratım? Seç beğen al:) Ne güzel...
    Sevgiyle,

    Başak

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Sevgi kervanının sevgili yolcuları :)

    Benim dün akşam haberleri seyrederken farkettiğim ve ölsem bu adama hissetmem dediğim sevgi ve şefkat. Hem de hiç olmayacağını düşündüğüm birine.

    Haberleri izlerken bir anda farklı bir el dokunarak dikkatimi hissettiklerime toplamamı sağladı. Öyle enteresan iki dakika yaşadım ki. Daha da enteresan olanı benim listemde adı olmayan biri.

    Sonuç olarak kendimi bayağı iyi hissettim. Karşımdakinin de insan olduğunu, duygularının olduğunu, daha önce Hale'nin dediklerinden benim anladığım üzere şu an bulunduğu sahnede rolünü canlandırdığı.

    Gönülden sevgiler.

    YanıtlaSil