24 Kasım 2008 Pazartesi

İçte Barış, Dünyada Barış...

Geçen hafta dünyaya iyi dileklerde bulunurken, aklıma bazı ülkeler geldi. Sizlerin bilincine etkisi olmasın diye isimlerini yazmıyorum.

İlk başta aklıma gelen ülkeye iyi dilekte bulunmakta ne kadar zorluk çektiğimi anlatamam. İyi dilek ne kelime, daha ziyade bir kızgınlık enerjisinin ziyaretine maruz kaldım. İçimdeki düşünceleri izledim, aman aman. Birkaç ülkeyi daha aklıma getirdim, durum hiç parlak değil. Sömürgeci olduklarından başlayıp, açgözlülüklerinden çıktım. Gözlerimi dört açtım, izlemeye başladım, içimde sanki bir düğmeye basmışım gibi düşünceler salınmaya başladı. Zihnimde böyle düşünceler olduğundan hiç haberim yoktu. Bilirsiniz, şu kendimizin düşünmediği düşüncelerden. Bir radyo programı dinler gibi, hayretle izledim. Bir ara lise birdeki tarih hocamızın sesini duyduğumda şaşkınlığım tavan yaptı. Bu hocanın sıklıkla kullandığı bir sıfat vardı bazı ülke halkları için. Baktım zihnimde bozuk plak gibi bu sözcük dönüyor, ancak sözcüğün anlamını bilmiyorum. Bu yazıyı yazarken, sözlüğe baktım, daha da şaşırdım. Bu halklarla hiç alakası olmayan bir sıfatmış. Herhalde kızgınlığını ifade etmek için bulduğu en uygun sözcüktü hocanın. Düşünebiliyor musunuz 25 yıldır zihin deposunda anlamını bilmediğim bir sözcük bir halkın yanında öylece duruyor, kızgınlık enerjisini temsil ediyor ve bir ihtimal o halkla ilgili bir şey duyduğumda bilinçaltında duyduklarıma yapışıyor ve bilinçdışı düşünceler/ önyargılar üretiyor. Şaşkınlık içinde kaldım.

Zihnimde diğer ülkelere dair yankılanan cümlelerin de şahsen gerçekliğini yaşamış değilim. Tamamen kitapların, medyanın, toplumun anlattıkları. Şahsi tarihimde bu önyargılara ulaşabileceğim hiçbir olay yok. Ancak bende kızgınlık duyguları oluşturduklarına göre, artık şahsi tarihime katılmış durumdalar. Bir de kolektif bilincimizi düşündüm, Türkiye’nin kolektif bilincini mesela, dünyanın çeşitli ülkelerine ilişkin ne çok birikmişlikler vardır. Biz de bu kolektif bilinçte dönüp duran düşüncelerden nasibimizi alıyoruz. Ben kendi torbama düşenlere inanamadım.

Arada Türkiye’yi çeşitli konularda eleştiren ülkeleri duyduğumda ya da yurtdışındaysam, yüzüme söylendiğinde, şöyle bir kabarıp, “Sizin elleriniz çok mu temiz! Siz de şunu, bunu yaptınız.” diye celallendiğim olmuştur. Ancak bunca düşünce ve duyguya ev sahipliği yaptığımdan haberim yoktu. İyi ki şu kervana katılmışım… :) Bu halimle dünyada barış olsun dediğimde biraz komik duruma düştüğümü şimdi gördüm. Kendi zihnimde bu önyargılar varken, olmadı bu…

Peki siyasetin doğrudan içinde olmayan, sıradan biri olarak benim üzerime ne düşüyor dünyada barışa doğru gidiş için?
Kendi iç alemim ve ortak bilinç için ne yapabilirim?

1) Şu andaki anlayışıma göre, iç alemdeki deneyimimizi, tutumumuzu bu alana taşıyabiliriz. Şöyle ki,
nasıl iç alemimizde kızgınlık, endişe, korku, çaresizlik, nefret ortaya çıktığında, bu duygunun yanında oturuyorsak,
(iç) gözümüzü öylece dikip bakıyorsak,
nasıl inançlarımızı, düşüncelerimizi fark ediyorsak ve
gerçeğe uygun olmayanların peşinden gitmeyip,
olanı yalnızca izliyorsak, aynı tutumu dünya olayları için de uygulayabiliriz.
Göz ardı etmeden, gözümüzü kaçırmadan olan biteni izleyebiliriz, pür dikkat.
Olan’a farkındalığımızı, dikkatimizi yöneltebiliriz.
İzlerken, içten gelen öfke, endişe, korku, üzüntü duygularını da fark ederek,
bu duyguların kendilerini ifade etmelerine izin vererek,
bedende oluşturduğu hislere bakabiliriz.
Zihnimizden yargılar geçiyorsa, bunları da fark edebiliriz.
Biliyoruz ki, her fark ettiğimizde, bu düşünce, duygu bir çeşit sihirli değnek değmiş gibi yok olup gidiyor. Kimi bir ateşte yanan odun gibi zaman istiyor, ancak dikkatle bakıldığında eriyip gidiyor. Eridiklerinde de bazen bir idrak hali bırakıyorlar. Sanki sis perdesi kalkmış da, ortalık açıklıkla görünür gibi.

Zihnimden geçen ülkelere ilişkin düşüncelere baktığımda, duyguların yanında oturduğumda, kızgınlık enerjisinin altında aslında derin bir yas, üzüntü, hayalkırıklığı ve kimi zaman da korku buldum. Atalarımızın yaşadığı duygular herhalde, ortak bilinçten aktarılan duygular. İçim şefkatle doldu. Atalarıma da şifa diledim. Daha sonra olumsuz duyguların yönelmiş olduğu ülkelere baktığımda, seçtikleri talihsiz hareketlerin ardında korku ve bir miktar yas buldum.

2) Bu ülkelere empatiyi başka bir adımda daha fazla yakaladığımı düşünüyorum. Biliyoruz ki, şu yaşamda ne ekersek, onu biçiyoruz. Yaşanan kimi talihsiz olaylar başka talihsiz olayların sonucu. Şiddet şiddeti doğuruyor. Kendi atalarımın diğer ülkelere vermiş oldukları zararlar konusunda bir özür dileyeyim diye düşündüm. Daha iyisini bilselerdi, böyle talihsiz eylemlerde bulunmazlardı. Böyle düşününce, dünyadaki talihsiz seçimler yapmış ülkeler için de içimde bir yumuşama oldu. Bilinçler ancak bu kadarına olanak verdi demek ki. Bizler kendi küçücük dünyamızda kimi zaman doğru bildiğimizi yaşama geçirmeyi başaramıyoruz, koca ülkeler ruh hastaları gibi davranmışlar çok mu garip. İçim yine şefkat doldu.

Şimdi kimi olayları izlerken, mağdur diye düşündüklerimden özür diliyorum zihnimde. Daha yüksek bilinçte olamadığımız için, mağdur edenin de, genelde toplumun da, bu bilincin yükselmesinde ne katkı vereceğini bilemeyen, harekete geçemeyen kendimin de payından dolayı özür diliyorum. Ve peşi sıra iyi dileklerde bulunuyorum. Hem mağdura, mağdur edene, hem de kendime- bilincimizin yükselmesine, gerçeği görmemize, bilgelikten ve şefkatten gelen eylemleri yaşama geçirebilmemize dair.

3) Bu süreçte bir denemeye daha giriştim ancak daha ilerleyeceğim yol var önümde. Yine de bu ham haliyle yazayım belki size ilham verir. Ülkeleri yazdım, yanlarına da yargıları. Sonra baktım acaba bunlar kişiliğimde var mı diye. İçimde bir şekilde bir tepki oluştuğuna göre, aynalık ediyor olmalılar. Önce Türkiye olarak baktım ve başka ülkeler için söylediğim enerjileri bu ülkenin de barındırdığını düşündüm. Bunu görmek de önemli, gerçeği kabul etmek, değişim için ilk adım. Belki bu farkındalık ve kabul etme kolektif bilince de katkıda bulunur. Sonra kendi kişiliğimdeki yansımalara baktım. Tabii ülke boyutundan birey boyutuna getirmekte zorlandıklarım oldu. Bir kısmını kişiliğimde tanıdım. Daha dikkat edeceğim yaşamımda. En çok içimde kızgınlık oluşturan bir özelliği kendi kişiliğimde tanıyamadım. Belki kör noktam. Bakmaya devam ediyorum.

Bu yazdıklarım Türkiye ve diğer ülkeler ekseni; varın siz yazılanları Türkiye içine uygulayın. Partiler, etnik, dini gruplar, şehirler. Söyleyin içimiz yargılarla dolu bir çıfıt çarşısı değil mi? Kendi zihnimiz böyleyse, kolektif bilinç ne halde!

Karışık mı oldu bu yazı?
Birkaç toparlayıcı cümle yazmak gerekse, ne yazabilirim?

Kısacası, televizyonda, radyoda, gazetelerde ya da doğrudan yaşamda olan biteni izlerken, kendi iç dünyamızda beliren düşünce ve duyguların farkında olmaya çalışabiliriz. Olayların içinde kaybolmadan, yargı/düşünce/duygularla özdeşleşmeden, bunların gerçeği örtmesine izin vermeden, olanı olduğu gibi görmeye çalışabiliriz. Böylece hem kendi bilincimize, hem ortak bilince farkındalık katabiliriz. Ve dönüşüme katkıda bulunabiliriz diye düşünüyorum.

Ayrıca yine olan biteni izlerken, dramanın altındaki enerjileri “bu kızgınlık”, “bu yoğun arzu”, “bu korku”, “bu endişe”, “bu çaresizlik”, “bu atalet” diye tahmin etmeye çalışabiliriz. Böylece empati geliştirebiliriz ve belki olayları daha iyi görmeye başlayabilir, ortak bilince farkındalık katabiliriz.

Benim için de yaşamın bu alanına böyle yaklaşmak yeni bir keşif yolculuğu. Özellikle kişisel etki alanımızı aşan konularda olan biteni izlemek, gözlerimizi dikip, izlemek, farkındalıkla izlemek çok önemli bir katkı diye düşünüyorum şu andaki anlayışımla. İmbikten süzülüp geçmediği için, demlenmediği için, anlayışım henüz ham olabilir.

Ancak kalpten inanıyorum ki, öncelikle kalbimdeki karanlıklara ışık getirmek herhalde dünya barışına yapabileceğim en büyük katkı- şimdiki halde.

Olanı olduğu gibi görme cesareti, gücü diliyorum hepimize...


Not: Bugün Tugay "Yeni Kervan Yola Çıkıyor" yazısının altına bir yorum yazmış, okumanızı öneririm, pek hoş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder