25 Kasım 2008 Salı

Geçmişten Öğrenmek

Fotoğraf: Bu yazının yazıldığı açık ofiste kafamı kaldırdığımda gördüğüm karelerden biri, Kasım 2008


Farkındalık Işığını Geçmiş üzerinden Güne Tutmak


Geçen gün bir arkadaşımı iş yerinde ziyarete gitmiştim. Malum bugünlerde odağımı tuttuğum memleket, dünya meselelerinden konuşurken, odaya aynı yerde çalışan öğretim üyesi bir arkadaşı girdi. Sohbete katıldı. Bir yerde, “Son aylarda tarihe merak sardım” dedim. Bana maalesef şimdi kimin söylediğini hatırlayamadığım birinin bir sözünü aktardı: “Gelecekten ümit kesildiğinde, tarihe döner insanlar”. Kısaca içimi yokladım, gelecekten ümit kesmişliğim hiç yok- en azından bilincinde olduğum kadarıyla. Tam tersine açıklanamaz bir neşe var en derinlerde. Olan biteni izlerken, kimi zaman kaygı, üzüntü duymuyor muyum? Olmaz mı, elbette. Ancak bu kaygının, üzüntünün beni yeni farkındalıklara, idraklere götürmesi için, beraber oturuyorum bu duygularla…

Sanırım benim için gelecekten ümit kestiğimde değil ama bir sonraki adımı göremediğimde ya da başka bir deyişle bir sis içinde oturduğumda geçmişe bakmak ihtiyacı doğuyor. Okuyanlar hatırlar, yıllar önce kendi kişisel tarihimi de gözden geçirmiş, tekrarlanan kalıpları, düğümleri görmüştüm. Belli bir mesafeden bakınca, olay zamanında gözümün önüne inmiş perdeleri fark etmiş, gerçeğe uygun olmayan algılarımı görmüş, nice idrakler yaşamıştım.

Birkaç aydır bunu Türkiye tarihi için de yapmak geldi içimden. Tarih okumaya başladım. Liseden sonra, üniversitedeki inkılap tarihi dersini ve konuya özel tarih derslerini saymazsam, hiç tarih okumamışım. Önce bir arkadaşım dünyanın yakın tarihine ilişkin politika ağırlıklı bir kitap verdi, çok hızlı okudum. Sonra bir gün kitapçıda başka bir kitap ararken, gözüme bir kitap takıldı: Kısa Türkiye Tarihi. Yazarı Sina Akşin. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 6. Basım, Fiyatı da makul) Ne kadar uzak bırakmışım kendimi bu alana ki, yazarın ismini duymuştum ama hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Gerçeklere uygun yazan biri mi, değil mi, hiç fikrim yok. Kitaba tekrar baktım, sanki kitabın üzerinde yanıp sönen ışıklar var, “Al beni, pişman olmazsın.” diyor. Sezgilerime güvenip, aldım kitabı. Hakikaten de, aynen öyle çıktı, çok uygun bir ilk kitap- bana göre. Çok rahat okunan, hatta günlük dille yazılmış, yaşamda çok sık kullanılan bazı terimlerin bile açıklamasını yapan, benim gibi tarih okumayan bir kişiye bile keyifle, merakla kendini okutan bir kitap. En hoşuma giden özelliği de yazarın tartışmalı konularda kendi fikrinin sorumluluğunu üstlenerek yazması.

Ortaokulda, lisede aklımda tutmak için zorlandığım, neredeyse hiçbir şey anlamadığım o anlaşmalar, anlaşmaların maddeleri kitabı okudukça, nasıl da kolay, anlaşılır geldi. Çok şaşırdım. Kitap 1800'lerin başındaki Osmanlı'dan başlıyor, 2002 yılına kadar çok özet bir Türkiye bakışı yapıyor. Benim için güzel bir temel oldu. Türkiye’nin tekrarlanan kalıplarını görmeye çalıştım. Birçok olayın aslında nasıl pek çok koşulun bir araya gelmesinden oluştuğunu biraz daha gördüm. Şimdi yaşananların mekanizmalarını az biraz daha gördüğümü düşünüyorum, ancak büyük resmi görmek ne mümkün! Ve okudukça, iç dünyamızda neler yaşıyorsak, ülkenin de benzer durumları yaşadığını düşündüm. Bir örnek: tekrar tekrar muhalefetteyken, eleştirdiklerinin daha beterini iktidara gelince yaptıklarını gördüm geçmişe bakınca. Aynı biz. Başkasında görünce, yargıların biri bin para, oysa farkında değiliz ki, kendimizde de aynısı var. Gerçek muhalefet bilgelikten, şefkatten gelen olabilir ancak, hatta buna muhalefet bile denemez herhalde. Empatiyle yoğrulmuş bir farkındalık tetikleyicisi…

Tarih okumalarımın zamanlaması da güzel oldu. Mustafa filmi ile ortalık hop kalktı, hop oturdu. Seyreden, seyretmeyen, bilen bilmeyen bir şeyler söyledi. Merakımı uyanık tuttular. Memleketteki çeşitli hareketler de tarihin tekerrürünü anımsattı. Bilincimiz yükselene kadar da olmaya devam edecekler herhalde.

Evvelki gece Habertürk’te Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında İlber Ortaylı ile Murat Bardakçı konuktu. Daldan dala pek çok konuda konuşuldu. Gece geç oturmalarına pek dayanamadığım halde, iki buçuğa kadar gözümü kırpmadım. Merak içinde izledim. Programdan bende kalan şu oldu: Emin miyim?

Bildiğimi düşündüğüm bazı konularda gerçeğin hiç de öyle olmadığını duyunca, kimi yerde kulaklarım düştü. Bildiklerime, duyduklarıma, düşündüklerime, görüşlerime pek de öyle sıkı sıkıya tutunmanın manasızlığını bir kere daha gördüm. Görüşlerimizi dayandırdığımız kimi ikinci/hatta kaçıncı el bilgi hiç de gerçek olmayabilir. Dolayısıyla gerçek olmayan bilgi rayında ne kadar ilerlediğimizin pek de önemi kalmıyor. Tarih söz konusu olduğunda hangi bilginin gerçeğe uygun olduğundan emin olmamıza pek de imkan yok. Ancak sezgilerimizi dinleyebiliriz ve izlemeye, değişik kaynaklardan okumaya devam edebiliriz ve tüm bilgileri askıda tutabiliriz. Görüşlerimizi de esnek tutabiliriz. Kutuplaşma; hep katılıktan, görüşlere tutunmaktan olmuyor mu?

Tarih okudukça, tekrarlanan kalıpları, düğümleri, hüküm süren enerjileri, ortak bilince yüklenenleri görmek mümkün olabiliyor. Boyutu büyük olduğu için, bunları görmek çok daha kolay. Dev bir ayna gibi. Bu süreç; durup kendimize bakmamıza, farkındalığımızı artırmamıza yardımcı olabiliyor. Ortak bilince bakıp, ortak bilinçten bireysel bilincimize geçmiş enerjileri fark etmek mümkün. Bu yolla, bunlarla özdeşleşmemek de daha kolay olabilir, "hımm, bu gerçek doğam değil, bu ortak bilinçten yapışmış üzerime" gibi. (Böyle yazıyorum da, elbette nihai olarak bir-lik içindeyiz.)

Bireysel farkındalığımızın, dönüşümümüzün belki ortak bilinç dönüşümünü gerçekleştirmeye büyük etkisi olmayabilir, ancak hiç olmazsa yumağı daha çok karıştırmıyoruz, çilenin önümüzdeki kısmını açıyoruz, yünü kullanılabilir kılıyoruz. Zihnimiz özgürleştiğinde, toplum için doğrudan katkıda bulunabileceklerimizi görebiliyorsak da ne mutlu...

Tarih okudukça, karşılıklı etkileşimi de daha çok görür oldum. Büyük düzenin işleyişini anlamak zihnim için imkânsız, ancak içte bir yerde kelimelerle ifade edemeyeceğim bir şey hissediyorum ve bu bana neşe veriyor.

Olan biteni izlemenin yanında, geçmişten "ders almak- bilincimizi yükseltmek" için farkındalığımızı tarihe yöneltmek de yararlı geliyor bugünlerde bana... Ne dersiniz?


Önümüzdeki günlerde: Tarihte gördüğüm bazı hüküm süren enerjiler üzerine gözlemlerimi paylaşma niyetindeyim.

5 yorum:

  1. Biz kendi kişisel tarihimize bakaduralım, düğümleri çözmeye uğraşalım, bize çocukluktan yada sosyal olarak kodlananlarla uğraşalım da,.. aslında bu yazında bir olmanın -insanlarla tek yürek olmanın dışında, hepimizin ortak geçmişine de sahip çıkmanın önemini hissettim.Bu anlamda, o aynadan bize yansıtacaklarını heyecan ile bekliyor olacağım..

    YanıtlaSil
  2. Uzak durduğum alanlardan biri (idi). Sonra kendimi "kapatmak" anlamsız gelmeye başlamıştı, pek nedenini bilemeden. .. Sonra "geçmişten öğrenmek" yazın geldi. Sonra senin söylediğin o kitabı ya da Stefanos Yerasimos'un şimdi adını hatırlayamadığım kitabını 18. yaşım civarında okumaya niyet edip, hala okumamış olduğumu, gene de bunun için hala okuma şansım olduğunu görerek sevinç duydum.
    Yeni sevinçlere vesile olduğun için sana teşekkür ediyorum.
    Not: Sevgili Afşar Timuçin'den öğrendiğim bir hayat boyu söz ışıldadı şimdi:
    "Önem bakışında olsun, baktığın şeyde değil." Andre Gide (Yanılmıyorsam Dünya Nimetleri kitabındaydı bu söz.)
    Tugay

    "Sevginin yaşama geçmiş hali olalım." http://seyirdefterinden.blogspot.com/2008/11/yeni-kervan-yola-kyor.html

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Brajeshwari
    Katkılarını keyifle okuyorum, yüreğine sağlık. Herşeyin başı sonu kendi içimizde zaten... Çocukluğumuzda toplumun bilincimize yüklediği kodlar ortak geçmişin ürünleri ve bir gözümüzle ortak geçmişe, diğeriyle içimize bakmanın kendi iç yolculuklarımızda bize ciddi farkındalık sağlabileceğini düşünüyorum. Aslında düşünceden öte, kendi üzerimde şaşırarak deneyimliyorum. Senin de dediğin gibi, ortak geçmişe sahip çıkmak bütünü etkilediğimizi daha çok fark etmemize vesile olabilir.

    Aynadan yansıyanları da en kısa zamanda paylaşmak istiyorum. Kaç tane yazı başladım, oraya buraya notlar alıp duruyorum. Ancak oturup, odaklanmak mümkün olamadı kaç gündür. Geliyor, yakında :))

    Sevgili Tugay
    Heyecanın buradan hissediliyor :) Andre Gide'in de sözü çok güzel bir katkı, izin verirsen, bir gün yazılardan birinin içine koyayım. Kitapları okursan, içgörülerini bizimle paylaşırsan, harika olur.

    YanıtlaSil
  4. Hale'cim,

    Benim de tarihle ilgim, okul hayatından bu yana sadece hafta sonları zaman zaman Murat Bardakçı yazılarını okumaktan öte gitmiyor ne yazık ki! Tarih ile ilgilenmeni ve ilgili yazılarını hevesle okuyorum. Ne de güzel söylemişsin, ortak bilinçten bireysel bilincimize geçmiş olan enerjileri fark etmenin mümkün olabileceğini. Elbet bu mümkün, katılıyorum ancak sadece bunun yani ortak bilincin hatta resmi bilincin, bireysel bilincimizi ne kadar etkilediğinin farkında olmak bile başlı başına büyük bir adım diye düşünüyorum. Ha bu adımla yetinelim demiyorum tabii ama asıl iş bu noktada başlıyor tahmin ediyorum.

    Sanıyorum lise ya da üniversitede Resmi Tarih diye bir film izlemiştim. Belki izleyenler olmuştur, yazılan tarihle, "gerçekte" yaşanmış olan tarihin benzemezliğini anlatıyordu. Bir yerlerden bulabilsemde izlesem keşke tekrar. Belki aranızda başka izleyenlerde olmuştur.

    İşte tam da bu noktada, dediğin gibi iş bize düşüyor, senin de yaptığın ve söylediğin gibi; biraz tozlu sayfalar karıştırmak-devirmek ve nihai olarak da sezgilerine kulak vermek .

    Kalemine ve yüreğine sağlık, birkez daha.

    Ayşe Arıca Elmalı

    YanıtlaSil
  5. Ayşecim

    Resmi tarih kavramına dikkatimizi çekmen çok güzel bir açılım oldu, teşekkürler... Televizyonda tarih programları, tarih konuşmaları arttı ve daha önce konuşulması düşünülemeyecek konular bile dile getirilmeye başlandı diye görüyorum. Şaşırıyorum. Senin de dikkatimizi çektiğin gibi, tek bir kaynağa tutunmanın, doğru oymuş diye görüşlerimizi sabitlemenin pek bir anlamı yok özellikle sözkonusu tarih olunca.

    İnternetten araştırdım sözünü ettiğin Resmi Tarih filmini. Arjantin'de geçen bir film miydi? Buldum çünkü öyle bir film. Oysa, alıp birlikte izleriz belki bir gün.
    Sevgiyle

    YanıtlaSil