13 Nisan 2009 Pazartesi

Doğayla Ortak Yaratım...

Bahar geldi. Ağaçların kimisine su yürüdü, çiçek açtılar, şimdi yaprakları çıkıyor. Kırlar iyice yeşillendi, aralarda beyaz papatyalar (ne zaman papatya desem annem, “papatya değil, şeker tabağı deriz biz onlara” diyor, bilmiyorum farkını), mor ballıbabalar, sarı hindibalar, küçük mine çiçekleri açtılar. Kendim görmedim ama geçen hafta zorunlu istirahattayken Lale aradı, leyleklerin geldiğini bildirdi. Kırlarda karınca görmedim henüz, ama mutfağımda iki tane gördüm :) Doğa hareketleniyor…

Doğayla bağlantıya dikkatimizi, enerjimizi yöneltmek kendi canlılığımız için çok önemli… Şehir yaşamı, toplumun kurgulanışı, zihnimizin neyin önemli olduğunu tam kavrayamayışı gibi sebeplerle kendimize, doğamıza, doğaya yabancılaşıyoruz… Yabancılaştıkça da, yoruluyoruz, kaybolmuş hissediyoruz, içimiz sıkılıyor…

Ağaçlarla, çiçeklerle, denizle, derelerle, kedilerle, köpeklerle, kelebeklerle, kuşlarla, rüzgarla, yıldızlarla zaman geçirmek yaşamsal önemde… Yaşama baktığımda öyle anlıyorum...

Bir de doğayla ortak yaratım hali var ki, belki de en güzel ekip çalışmalarından biri… Bahçesi olanlara ne mutlu… Oturduğum evin küçücük bir balkonu var, sabah güneşi alıyor yalnızca… Doğayla birlikte bu sene maydanoz, nane, kekik, roka, sarımsak, semizotu, küçük acı biber yetiştiriyoruz… Domates fidesi için de tohum ektim ama bir fideyi yetiştirecek yerim var, gerisi sağlık içinde büyürse, bahçesi olanlara vereceğim. Soğan da ekeceğim, daha alamadım. (arpacık soğanlar çok güzel yeşil soğan oluyor) Lavantayı da bekliyorum.

Bildiğim kadarıyla tohumları ekmek için bugünler en uygun zaman, hatta geçiyor bile…

Gerekenler basit:

* Saksılar (maydanoz, roka, semizotu için uzun saksılar daha iyi. Diğerleri için çok küçük olmamak kaydıyla her boy saksı olabilir.)

* Torf (sazlık bitkilerin havasız koşullarda çürümesiyle oluşmuş toprak. Torf gübre değil, bir toprak çeşidi. Süzek yapılı, yani suyu rahat geçirir, gevşektir. Tohumların çimlenme aşamasında özellikle kullanılabilir, çünkü filizler başını rahatça kaldırabilir. Torf, zirai malzeme satan dükkanlarda, çiçekçilerde, hatta marketlerde rahatlıkla bulunabiliyor.)

* Tohum (Ekolojik tohum bulunabiliyorsa, harika. Buğday Derneği Tohumlara Sadakat diye bir kampanya başlattı ama tohum veriyorlar mı bilmiyorum. Mart ayında Atlas Dergisi Buğday Derneği ile ortak semizotu tohumu verdi. Benim semizotları o tohumlardan. Satılmayan dergilerin tohumları ne oldu acaba? Paketli tohumlar daha verimli. Önceki senelerde açık aldığım tohumlardan verim alamadım, zaten küçücük saksıda üretim yapıyoruz, verimsizlik üzüyor insanı. 1997’den bu yana balkon koşullarında ayşekadın fasulye, roka, tere, sarımsak, soğan, çilek, semizotu, kıvırcık, domates, fesleğen, kornişon, acı biber, kekik, adaçayı yetiştirdim. Şu andaki balkonumun ışık ve yer kısıtı sebebiyle, bu seneki ürün yelpazesi dar. Roka, maydanoz, nane, soğan, fesleğenin yetiştirmesi çok kolay yeni başlayanlar için.)

* Gübre: Bulabiliyorsanız, yanmış, elenmiş doğal gübre kullanabilirsiniz. Torfa biraz bu gübreden karıştırabilirsiniz. Ya da piyasada organik sıvı gübre var. Suyla karıştırıp kullanıyorsunuz, çok basit.

* Ayrıca Peyzaj Mimarı hocam Pınar Hanım’ın hatırlattığı gibi “yetiştirdiklerimizi bizden önce yemesinler diye doğanın parçası olan küçük dostlara karşı da önlem almalıyız.” Evde yapabileceğimiz basit organik ilaçlar var. Mantar oluşumuna karşı toprağa az miktar kükürt karıştırmak mümkünmüş. Kükürt organik tarımda da kullanılan bir madde. Ya da ‘tohumları aspirin eritilmiş suya koyup bir miktar bekletebilirsiniz, sonra ekersiniz. Aspirinin içindeki salisilik asitin fungusit etkisi var, bir miktar da bitki aktivatörü olarak çalışıyor. Yani, ekeceğiniz tohumları bu karışımda bir miktar bekleterek daha kolay çimlenmelerini de sağlayabilirsiniz.’ Ya da odun külü (bir fırından sağlanabilir) toprağa karıştırılabilir. Böyle bilgiler var, kendim denemedim. Ancak ilk fırsatta deneyeceğim.

Yapılacak şey:
Doğal gübre varsa elinizde, torfla karıştırıp, saksıya koyuyorsunuz.
Tohumu serpiyorsunuz.
Üzerini incecik (1 cm gibi) toprakla örtüyorsunuz. Derine ekerseniz, güneşi görmek için yolculuğu uzun olur :)
Can suyu (ne güzel bir tabir değil mi?) verirsiniz.
Aydınlık ama bütün gün doğrudan ışık almayan bir yere yerleştirirsiniz.
Arada toprağı parmağınızla yoklayıp, su gerekiyorsa, su verirsiniz.
Sonra teslimiyetle beklersiniz :) (Beklemekte zorluk yaşarsanız, Mart’ın ortalarında yazdığım Bir Tohum Ektiğimizde Hikayesini okuyabilirsiniz.)

Tembel tenekeler için :), ‘pencere önü bostanları’ diye her şeyi içinde saksılar satılıyor. Satın alıp, suluyorsunuz. (Benim bir tane var, Lalegül Hanım hediye etmişti, buğday yetiştirmiştim geçen sene. Harika bir hediye fikri.)

Doğayla tamamen uyum içinde yaşayacağım diyenler için, ayın haline göre tohum dikim zamanları için,
www.gunbilgesi.blogspot.com

Minicik bir filizin başını/belini topraktan uzattığını, hatta tohumun kabuğunu başında taşıdığını gördüğünde, müthiş bir coşku kaplıyor insanın içini:


Hele o ilk iki yaprak.. Dans mı ediyor? Bale mi yapıyor?

Alkışta mı? Kutlamada mı?


Her sabah bakıyorum, ne oluyor diye. İşte, sonunda ilk maydanoz...

Bu kadar sık olması uygun değil ama neredeyse tüm roka tohumları filizlenmiş, ne yeşillik…



Doğayla ekip halinde üretimin eşsiz keyfini yaşayabilmemiz dileğiyle…

* Bilgilerin bir kısmı Bahçıvanlık Kursundan… Hatta yazıyı kurs hocama gönderip, görüş de istedim. Sağolsun, önemli bir konuya dikkat çekmiş, bilgi gönderdi, ekledim. Hocam Peyzaj Mimarı Pınar Özdikicioğlu’na emeklerinden, desteğinden dolayı gönülden teşekkürler… Ve kurs arkadaşım Turan Gökmenoğlu’na da organik ilaçlamaya ilişkin bilgi desteğinden dolayı teşekkürler.

Yarın: Zamanım, yerim, yaşam tarzım/koşullarım saksıda üretime uygun değil, ne yapsam? Var, bir şey daha var… :)

2 yorum: