8 Nisan 2009 Çarşamba

İçteki Polis-Savcı-Yargıç 1

Dar kılıfından özgürleşmiş, güzelliğini sergilemek üzere...
Yabani sarımsak (yanılmıyorsam), Gönlü zengin bir tanıdığın bahçesinden, Büyükada, 18.3.2009

Geçen haftaki zorunlu istirahatın sonlarına doğru, Christopher Titmuss’un konuşmalarından bazılarının doğrudan dinlenebildiği bir web sitesinin varlığından haberdar oldum. Siteye girdim, emeği geçenlerin bilgeliğe, sevgiye doğru yolu açık olsun, müthiş güzel bir çalışma yapmışlar. İngilizce bilenlere ve bilgelik yolculuğunda farklı yollar da keşfetmek isteyenlere hararetle tavsiye ediyorum. Bazı konuşmalarda sanırım Budizm’e özgü terimlere ağırlık verilmiş. Ancak tavsiyem “Şu an bana rehberlik edebilecek, ufkumu açacak, yolumu aydınlatacak olana yönlenmeye niyet ediyorum” gibi bir niyetle göz gezdirilirse, çok yararlanılacak bir site. http://www.christophertitmuss.org/

Free download bölümünde (katkıda bulunmak için bir düzenleme de var, teşekkür edebilme, emeği geçenlere de katkıda bulunma fırsatı var yani) bir konuşma başlığı dikkatimi çekti: “İçteki Eleştirmen- Inner Critic”.

Bugün bu konuşmadan bende kalanları ve bana çağrıştırdıklarını paylaşmak istiyorum…

Zihnini dinleyenler bilir, zihinde sanki bir plak vardır, özellikle enerji düşünce ortaya çıkar ve sürekli konuşur: “Böyle yapmayacaktın. Bunu söylemeyecektin. Şöyle yapman gerekirdi. Şunu başaramadın. Nasıl da hata yaptın. Zaten yaşamını da heba ettin. Bu konuda hiç iyi değilsin. Beceremedin. Bu kez de olmadı. Bir baltaya sap olamadın. Yeterince şunu yapamıyorsun. Bak yine aynısını yaptın. Bilmemnekime bak, utan, onun kadar olamadın, neler yapmış. Başarısızsın. Başarısızsın. Başarısızsın.”

Bu plakta çalanları dinledikçe, geçmişin klasörleri açılır, ne kadar becerilemedik iş varsa, hepsi ortaya çıkar. Sanki bir mahkeme salonunda savcı sürekli delil sunar yargıçlara. “Şu tarihte bunu da yapmıştı. Şuna da böyle davranmıştı. Falan falan.” Kimi zaman bu yargılama o kadar acımasız olur ki, insanın içini ezer, un ufak eder. Yargılama çok uzarsa, tutuklu yargılanan sanık tek başına konduğu hücresinde depresyon emareleri göstermeye başlar. Bilimsel açıklamasını kapsamlı bilmiyorum ama depresyonun kendine yönelik kızgınlık olduğu söylenir.

Bu parça parça edilmeden kaçmak için, televizyon düğmesine basılır, kitap açılır, arkadaş aranır, dışarı çıkılır, bilgisayar oyunu oynanır, yemek yenir, birine çatılır, temizlik yapılır. Savcısı ve yargıcı çok güçlenmiş olanlar maalesef pek kaçamaz. Bu kez de saçma sapan programları izliyor diye, gereksiz yemek yedi diye, bilgisayar oyunuyla zamanı boşa geçiriyor diye yargılanır. Girdap dönmeye başlamıştır bir kere, içine düşülür, kara kuyularda oturulur.

Sonra ne olursa olur o kara kuyudan/ zindandan çıkılır, yaşama devam edilir. Ancak içteki polis-savcı-yargıç uyumaz, tetikte, bir sonraki enerji düşüklüğü halini beklerler. Aynı oyun tekrar tekrar oynanır.


Yarın: Christopher ne diyor peki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder