13 Ekim 2008 Pazartesi

Sekiz Rüzgar...

FotoRita, 31 May 2008, www.flickr.com


Fred von Allen yaptığı bir konuşmada (The Eight Wordly Winds- 1992), Buda’nın dikkat çektiği sekiz dünyevi rüzgarı anlatmış. Konuşmanın küçük bir bölümünü not almışım, o yüzden konuyu biraz başka kaynaklardan araştırdım.

Buda, dünyada hüküm süren ve bizi etkileyen rüzgarları gruplamış:
kayıp-kazanç,
başarı-başarısızlık,
övgü-eleştiri,
haz/keyif/memnuniyet (pleasure)- acı/sıkıntı (pain).


Fred von Allen diyor ki, “Bu durumlar aynı rüzgarlar gibi aniden gelirler ve herhangi bir yönden esiverirler.”

Gerçekten de yaşama bakalım. Ansızın bir sabah kalkıyoruz sırtımızda bir ağrı. Ya da ansızın tüm dünyayı şaşkına döndüren bir finansal-ekonomik krizle karşılaşıyoruz. (Tabii buna rüzgar demek zor, tüm dünyayı etkileyen bir kasırga gibi.) Başka bir gün bir bakıyoruz, çok hoş bir övgü alıyoruz hiç beklemediğimiz bir anda. Kimi zaman başarı rüzgarı esiyor, kimi zaman başarısızlık. Hiç biri de kalıcı değil. Eleştiriliyoruz, moralimiz bozuluyor, sonra bir bakıyoruz güneş açmış. Köşe başından ansızın çıkan rüzgarlarla savruluyoruz.

Christopher Titmuss, Light on Enlightenment (Rider, 1998) kitabında varlığımızı kazanç, haz, başarı ve övgü ile özdeşleşerek boşa harcadığımızı söylüyor. Yani bunlara tutunarak, bunları takıntı haline getirerek, yaşamımızı harcadığımız konusunda bizi uyarıyor.

2000 yılında “Keyif ve Sıkıntı (Pleasure and Pain)” üzerine yaptığı konuşmada: “Dikkat edin” diyor, “Yaşamımızda iki ana eksen var: keyfi en fazla hale getirmenin ve sıkıntıyı/ acıyı da en az hale getirmenin yollarını bulmak. Yaşamımızdaki tüm öncelikleri bu eksenlere göre belirliyoruz. Keyif veren şeyleri kendimize çekmeye uğraşıyoruz; sıkıntı verenleri de itiyoruz. Zihin keyif içinde olmayı seviyor, o yüzden de zor olanı inkar ediyor, reddediyor ve itiyor.”

Ne büyük çekişme, değil mi? Ve de yaşamımızın anlamı bu mu yani? Böyle basit bir mekanizmanın oyuncağı olmak mı? Üstelik bu çekişme bizi ne kadar yoruyor, zihnimiz ne kadar çalkalanıyor, ambale oluyoruz!

Elbette yaşamdan keyif almayalım ya da kendimizi acılara atalım demek değil bu sorgulama. İlgisi yok. Önemli olan bu işleyen mekanizmayı fark etmek ve yaşamımızı, seçimlerimizi nasıl etkilediğini gözlemlemek.

Bu mekanizma (keyfe tutunmak, acıdan kaçmak) bizi gerçeklerden uzaklaştırıyor mu?
Gerçekten içimizden gelenleri yapmaktan alıkoyuyor mu?
Bu tutku; keyif veren şey yaşamımızdan çıktığında acıya sebep oluyor mu?
Ya da acı çekme olasılığı var diye, daha başımıza gelmeden, gerçekleşmeden acı çekiyor muyuz?

Bugün gün içinde hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylere ilişkin tavrımıza bir bakalım.
Nelerden hoşlanıyoruz? Nelerden hoşlanmıyoruz?
Hoşlandığımızda içimizde neler oluyor, hoşlanmadığımızda neler oluyor?
Hoşlandığımız şey bitince, rahatça bırakıp, yaşama devam edebiliyor muyuz, takılıp kalıyor muyuz?
Hoşlanmadığımız şey ömür boyu hiç değişmeyecek diye bir inanca kapılıyor muyuz?

Yarın: Diğer rüzgarlarla devam…

2 yorum:

  1. Gunesli bir gune bakip yasiyor olmaktan hoslandim..Az once bu yaziyi okudum hoslandim mutlu oldum..hoslandigimda icim daha bir sicak, daha bir paylasima acik..bununda gecici oldugunu bilerek,, baska ruzgarlar esecek, hepsi gelip gececek..
    Tesekkurler Hale..hemde cook..

    YanıtlaSil
  2. :)..az once yaptigim paylasim yanlis yere gitti.."Hersey Geciyor" baslikli yazida..
    Bugun kendimi affediyorum..
    Sevgiyle,
    Neseyle:)

    YanıtlaSil