6 Ekim 2008 Pazartesi

Farkındalık: Iç Frenimiz

Vipassana hocası Sharda’nın 2001’de Kendiliğindenlik üzerine yaptığı bir konuşmadan almış olduğum notlar (kolay okunabilmesini sağlamak için aralara bağlama cümleleri kattım):

“Farkındalık nedir?
Farkındalık şu anda olanı yakalamaktır, şu anda olanı olduğu gibi görmektir, olanın üzerine kendi malzememizi eklemeden görmektir.

Yaşamdaki sorunlar nereden kaynaklanıyor? Kendi malzememiz dediğimiz nedir?
Sorunu yaratan; olmakta olan değil; tepkimiz, yani tüm yaşamımız boyunca biriktirdiğimiz koşullanmış alışkanlıklarımızdır. Bu alışkanlıkların farkında olmadığımızda, bu kalıplarla, koşullanmalarla hareket ederiz. Farkındalığı kaybederiz, tekrarlanan kalıp yönetimi ele geçirir. O kadar bu kalıpla özdeşleşmişizdir ki, bilincimizi kaybetmiş gibi ardından gideriz. Ve deriz ki, “bu benim”. Zihinde arka planda hüküm sürmekte olan gücü/enerjiyi görmeyiz. Bu benim diye sabitleştirdiğimizde de, dönüşüm için yer olmaz. Tıkanırız. Akamayız.

Ancak dönüşüm mümkündür. Dönüşümümüze katkıda bulunabiliriz. Peki her şey koşullanmalarla yürüyorsa, bu nasıl mümkün olabilir?
Peri tozuyla. Farkındalığımızı geliştirmek suretiyle an’a getirdiğimiz bilgelikle yani.

Eğer an’daysam, oradaysam, olana ilişkin tepkilerimle ayartılmamışsam, olanı görebilirim ve ayırt edici bilgelik ortaya çıkabilir. Zihnin kurbanı olacağıma, neye bakacağımı, dikkatimi vereceğimi, neyle ilgileneceğimi ve neyin değerli olduğunu görebilir olurum.

Farkındalık, dikkatimizi yöneltmektir. Farkındalık, iç frenlerdir, alışkanlık enerjisinin ivmesini yavaşlatır, böylece peri tozunun serpilmesine imkan sağlar.

Nice farkındalık uygulamaları sonunda, alanımızın genişlediğini, zihnin daha netleştiğini, alışkanlık ve koşullanmalara eskisi kadar kapılmadığımızı görürüz.

Bilgelik, bu olumsuz tepkileri serbest bırakmaya niyet ettiğimizde, hep gittiğimiz yoldan farklı bir yolda gitmeye niyet ettiğimizde ortaya çıkar.

Tanınmış vipassana hocalarında Ajan Cha, “Spiritüel uygulamanın yüzde 70’i bırakmak gerektiğini bilmek ama yapamamaktır.” der. Tanıdık mı?

Bir alışkanlığın farkına varmış olabiliriz ama hala var olmaya devam eder. Bu; alışkanlığın hala, farkındalığımızdan daha güçlü olduğu anlamına gelir. Yapacağımız şey, fark etmeye devam etmek ve bu güç enerjilerle durabilme (onlara kapılmadan, onların yanında durabilme) kapasitemizi artırmaktır. Her farkındalık an’ı, müthiş etki yapar, bu etkiyi o an fark etmesek de.

Zihin takılmadığında, sınırlanmadığında, bir şeylere bağlanmadığında, tarafsız (equanimous) olur. Bu özgürlüktür. Ve böyle bir zihinle her şeyi yapabiliriz.

Evrende hiçbir şey tıkanmış, takılmış, saplanmış, yapışmış (stuck) değildir. Her şey her şeyi etkiler. Her şey hareket halindedir. Evrenin tıkanmış olması mümkün değildir. Tıkanmanın bir tek yolu vardır, o da tıkanmışlık düşüncesidir. Ancak bu düşünceyi bıraktığımızda, özgürlüğü hissedebiliriz.”

Kendi ellerimizle kilitlediğimiz hapishanemizden çıkabilmemiz dileğiyle…



Not: Bugün 26. gün... Eğer iyi-dilekler-enerjimizi biraz daha canlandırmak uygunsa, bugün biraz silkelenelim, biraz daha özel bir zaman ayıralım. Bugüne kadar aklımıza gelmemiş yeni dileklerde bulunalım ya da iyi dilekler için yeni yöntemler deneyelim. Bugün bir değişiklik yapalım yani, yenilenelim, tazelenelim. Kervan yolcularına zihin, kalp açıklığı dileklerimle...


2 yorum:

  1. Nekadar tanıdık...

    Uzun bir süre alışkanlıklarımı, zaaflarımı farketmekle geçti: farkediyor, farkettiklerimden feci rahatsız oluyor ama bana zarar veren şeyleri yapmaya yine de devam ediyordum.

    Sonra bir noktada bana zarar veren davranış içine girdiğimde içimde bir uyarı sinyali çalmaya başladı, bunu net olarak duymaya başladım ve bir süre böyle devam ettim. Yine de her seferinde düşünüyordum: "Ben bunu niye yapıyorum? Beni tıkadığını, bana acı verdiğini bile bile niye yapıyorum????" Değersizlik duygusu muydu acaba sebebi? Sürekli senin önüne en büyük düşman olarak yine "seni" çıkaran???

    Düşündüm düşündüm... Elbette zaaflarım, kırgınlıklarım vardı ama ben kendimi sırf bu dünyada yaşama şansına sahip olduğum için bile değerli buluyordum özümde. "E değerliysen, o zaman bu değerine yaraşır şekilde davranmayı da bileceksin" dedim. Ben böyle düşünmeye başladıktan sonra bu ikaz sinyali o davranışı sergilemeden önce uyarmaya başladı beni (ya da bana mı öyle geldi??:))). Bu şekilde ufak ufak bana zarar veren ve sonuçta tıkayan davranış kalıplarımdan kurtulmaya başladım, hatta böyle yaıyor olduğumu bir süre sonra farkettim. Yani eski kalıplaşmaış davranış modelini yenisiyle değiştirmeyi becermiş, hatta yeniyi kanıksamış gibi otomatik yapmaya başlamıştım. Bunu keyifle ve rahatlıkla söylüyorum. Kaçak güreşmeden, kendimi kandırmadan... Oysa ne çok kandırıyordum ben kendimi... Hala da vardır mutlaka kaçak güreştiğim alanlarım. Ama artık beni korkutmuyorlar, ben giderek onları daha çabuk farkediyor ve biraz özenle benim hayrıma çalışacak hale getirebileceğimi biliyorum.

    Eğitim hala devam ediyor yani ve biliyorum ki bir ömür boyu sürecek... İyiki de böyle. Çünkü her an değişim için şansımız var, yeterki biz seçelim değişmeyi, dönüşmeyi...

    Ama farkındalığın belli aşamalara eriştiği ve bir değerlendirme yapmanın kaçınılmaz olduğu "mola" dönemlerde (mesela şu an bulunduğum Afrika ülkesinde olduğu gibi) geriye dönüp baktığımda kat ettiğim mesafeye inanamıyorum. Kendime olan güvenim her gün yeniden tazeleniyor, güçleniyor.

    Ve bu yolda önümü güvenilir sokak lambaları gibi sürekli aydınlatan bu yazılarına bir kez daha şükrediyorum Halecim... (Biliyor musun ki bu ülkede belli binaların önü haricinde sokak aydınlatması yok, karanlık yollarda yürümek gerçekten korkutucu, sokak lambalarının kıymetini ve ne kadar önemli bir işlevi olduklarını anlamak ve onlara teşekkür etmek için iyi bir fırsat:))))

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Başak
    Alışkanlıkların zincirini kırma sürecini detaylı anlatmışsın. Yüreğine ve gözlemleyen zihnine sağlık...
    Dış dünyada yaşadıklarını ne güzel iç dünyana taşıyorsun. Sokak lambasına ilişkin yazdıkların çok hoş. Yokluğunda önemini anlıyoruz, değil mi? Senin bu hatırlatmandan sonra ben de sokak lambalarına (dışta ve manevi anlamda) ve onları düşünüp de oraya koyanlara (ve yetiştirenlere) teşekkür eder oldum. Hep birbirimizin yoluna ışık tutuyoruz zaten, değil mi? Yolculuk böyle çok güzel...

    YanıtlaSil