25 Mart 2008 Salı

Gereğinden Önce Dertlenmek,...

İstanbul'da laleler açtı ya, biz de doğayla uyumlu olalım dedim :)- www.tonyhowell.co.uk



Ortaokuldayken, ders için okumuştuk diye hatırlıyorum Montaigne'in Denemeler'ini... Aradım kütüphanemi bulamadım şimdi... O zamandan beri beni çok etkileyen ve yaşamda kendime ve başkalarına hatırlattığım bir söz var...


"Gereğinden önce dertlenmek, gereğinden fazla dertlenmektir." Montaigne

Yaşamda bazen daha hiç bir şey belli değilken, gereksiz tasalara, endişelere kapılıveriyoruz.

Bir tanıdığım ud siparişi vermişti. Ancak udu yapacak kişiyi tanımıyordu ve epey de para vermişti daha siparişi yaptığında. O gün görüştük ve müthiş endişe içindeydi, "Çok fazla mı para verdim? Ya kötü bir ud çıkarsa?" Dönüyor, dönüyor aynı endişeleri dile getiriyordu. Neredeyse başka bir konu konuşamıyorduk. Bu siparişi iptal etmek isteyip istemediğini sordum. 'Kesinlikle hayır' dedi, zaten yapıma başlanmışmış. Montaigne'nin sözünü söyledim. "Şu an udu daha görmedin. Ud eline geçtiğinde ve istediğin gibi bir ud olmadığında üzülebildiğin kadar üzülmek makul. Şimdi ise daha ortada hiç bir şey yok. Belki güzel bir ud olacak, belki olmayacak. İki hafta sonra bunu göreceksin. Bu iki haftayı belki de gereksiz yere zehirli düşünceler ve endişe ile yaşamak istiyor musun?" "Hayır", dedi ama konuyu değiştirmek ne mümkün.

Yararsız bir düşünceyi düşünmeye devam ediyorsak ve tekrar tekrar aynı düşünceler zihni istila ediyorsa, yapılacak en iyi iş bu düşünceye yakından bakmak olabilir. Bu düşünceye yapışık bir korku ya da tutunma enerjisi var mı? Bu düşünceden ya da endişeden kurtulmak istiyorsak, onu yakından tanımaktan başka çaremiz yok. Biz ittikçe, daha da güçlendiğini, arttığını eminim hepimiz biliyoruz.

Düşünceye yapışık korku ya da tutunma bulursak eğer, korkan ya da tutunan yanımızın yanında şefkatle oturmak belki iyi gelebilir. Sanki korku içinde olan küçük bir çocuğun yanında oturmak gibi. Ya da hayır, bırakmayacağım diyen çocuğun yanında oturmak gibi. Öyle şefkatle oturmak ve bedende olan hisleri izlemek. Ve orada öğreneceğimiz bir şey varsa, sakince bunu görmek için durmak... Genellikle bir süre sonra bu korku ve tutunma hali eriyiverir... Yine gelirse, yine şefkatle, sakin ama kararlı oturmak... Bu duyguların atına binmemek ama onları da çekiştirip ittirmemek...

Ud mu ne oldu? Tabii harika bir ud çıkmış, arkadaşım nasıl mutlu oldu, nasıl yüzünde güller açtı anlatamam. "Ne oldu o kadar endişelenme" dedim, omuz silkti, şimdi mutluydu ya, gerisi önemli değil. Aslında bu olay bir öğrenme fırsatıydı, küçük olaylardan öğrenmeyi başarırsak, yaşam başka kapılar açıyor önümüzde. Küçük olaylardan öğrenmezsek, olaylar büyüyor. Yaşamda gördüğüm bu...

Her olaydan öğrenebilmemiz dileğiyle...





2 yorum:

  1. Bu kadar mi olur? Hayret ediyorum evrene...Su an saat 08:19, gunlerden pazar, ev halki uyuyor, ben aklima gelen dusuncelerle yataktan neredeyse kactim.
    Canim sikkin, endiseler, ne yapacagim sorulariyla bilgisiyarin basina oturdum, gelecek kaygisi baslamis, icimden dedim ki hadi yine bi Hale'nin bloguna gireyim belki icime iyi gelen bi yazi bulurum...
    Bu yaziyi buldum daha ne diyeyim:)
    Kalbine saglik Halecim...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Gökçe...
    Ne şaşılası şey şu eşzamanlılık değil mi? Nasıl oluyor bilmiyorum ama yaşamın nabzını tutuyormuşuz gibi oluyor bazen... Bu müthiş bir canlılık enerjisi veriyor...
    İçinde bulunduğun durumun hediyelerini görebilmeni, nice farkındalık ve içgörü ile bu süreci geçirebilmeni diliyorum. Ne de olsa bu süreç de geçecek, herşey gibi; bari bu dönem geçtiğinde bilgeliğin, şefkatin artmış olsun, sıkıntılar/acılar bala dönüşmüş olsun. Daralmak yerine genişleme olsun...

    YanıtlaSil