18 Mart 2008 Salı

Bir Hikaye: Tushana’nın Mücadelesi

Gaia House'un kurucularından ve Batı'da saygı duyulan hocalardan olan Christina Feldman'ın "The Quest of the Warrior Woman" kitabının ilk hikayesini çok beğenmiştim. İlk okuduğumda pek anlamamıştım ama önemli bir şey söylediğini hissetmiştim. Yıllarca hep aklımın bir köşesinde mayalandı, yavaş yavaş idrak gelişti. Sizlerle de paylaşayım istedim. Seyir Defteri Tercüme Ekibi'nin (Bu adı kendileri önerdiler:)) yüreği büyük bir üyesi hikayeyi Türkçeleştirerek, hepimizin okuyabileceği bir hale getirdi ve yaşamlarımızı zenginleştirdi- öyle olmasını diliyorum. Hikayedeki iblisleri (hikayede bu isim kullanıldığı için, böyle söylüyorum) hepimiz çok yakından tanıyoruz elbette... Kendi iç alemimizdeki iblislerle mücadelede örnek olması dileğiyle...

Fotoğraf: Tony Howell- www.tonyhowell.co.uk

Yıllarını, vadideki manastırda, rahibe kız kardeşlerinin eşliğinde geçirdikten sonra, Tushana arayışına devam etmek için dağların yalnızlığına gitme zamanının geldiğini biliyordu. Çocukluğunda, yönlerini yüreklerine bakarak bulan bilge yoginilerin aydınlanma arayışı öyküleriyle büyülenirdi. Genç bir kızken manastırın kapısı önünde dolanır, oradaki rahibelerden birisi ile sohbet edebilmeyi umardı. Rahibelerin ona geçmiş ve şimdiki zamanlardaki üstatların içlerindeki engin huzura ve ruhun gerçek özgürlüğünü bilmelerine ilişkin anlattıkları öyküler hayallerini süslerdi. Fırsat buldukça tapınaktaki gizemli, büyüleyici törenlere katılırdı. Rahiplerin ve rahibelerin söyledikleri ilahiler, yanan tütsü, çalan ziller ve törene katılanların yüzlerine sinmiş dinginlik onu büyülerdi. Büyüyüp evlenme çağı yaklaştıkça, anne-babasının dileklerine uyamayacağını fark etti. Bütün yaşamını sütten yağ çıkararak, kocasına bakarak, pazar yerinde dedikodu yaparak geçireceğini, en iyi günlerinin de arada sırada olan festivallerden ibaret olacağını düşünmek bile tüylerini ürpertiyordu. Bu onun hayallerini kurduğu yaşam değildi.

Bir gün evinden sessizce ayrıldı, manastırın baş rahibesini buldu ve manastıra mürit olarak kabul edildi. Manastırdaki ilk yılları çıraklıkla geçti. Yemek hazırlamak, yaşlı rahibelerin bakımını üstlenmek ve tarlada çalışmak ona sabır ve tevazuu öğretirken, manastıra girerken verdiği söze bağlılığı da sınanmış oldu. Çoğu zaman yaptığı işlerin sıradanlığıyla sabrı kesilir, kendi yaptıklarını hor görürdü. Baş rahibeye manastırdaki hayatın, ailesinin sözünü dinleyip de evlenseydi yaşayacağı hayata ne kadar benzediğinden şikâyet ettiğinde; ‘Kutsallığın nerede olduğunu sanıyorsun?’ cevabını alırdı. Tushana da yerleri süpürmeye geri dönerdi. Yıllar geçtikçe Tushana günlerinin temposunda sükûnet ve dinginlik buldu, şikâyetleri azaldı. Manastıra yeni müritler geldikçe tarladaki ve mutfaktaki yükünü hafiflettiler. Meditasyona başlamasına izin verildi, vizyonlar gördü, mistik deneyimler ve derin içgörüler onu mutlu etti. Bir gün kendisinin de yaşlı rahibelerden biri olduğunu ve artık genç kızların manastırın kapısında onun hikâyelerini dinlemek için beklediklerini fark etti.

Bir gün karşılaştığı ve aştığı engellerin, mücadele edip üstesinden geldiği güçlüklerin, edindiği başarıların hikâyesini anlatırken birdenbire huzurunun kaçtığını fark etti. Yolculuğuna başlama ilhamı veren vizyonunu hatırladı- özgürlüğe ve uyanmaya, aydınlanmaya olan tutkusu ile hayranlık duyduğu büyük mistiklerin izinden gitme hevesini hatırladı. Anlattığı öykü, arayışının başındaki vizyonun silik bir gölgesi gibiydi. Bir kelime daha söyleyemedi ve odasına çekildi. Manastırda geçirdiği onca yıla rağmen, hayalini kurduğu özgürlük vizyonu kapıdan içeri girdiği günkü kadar uzaktı. Başarabileceğinden daha azı ile yetindiği duygusunun ağırlığı omuzlarına çöktü.

Yenilenmiş kararlılığı ile üç beş parça eşyasını topladı, rahibe kız kardeşlerine veda etti ve dağların tepelerine doğru yola çıktı. Bir kaç günlük yoldan sonra kalabileceği basit bir mağara buldu. Mağarayı temizlerken, özgürlüğün anlamını buluncaya kadar inzivadan çıkmamaya yemin etti. Yemininden güç aldı, günleri sakin bir ritme girdi- tek arkadaşları ormandaki küçük hayvanlar ve kuşlardı; tek işi yemek için yabani bitkiler, meyveler, şifalı otlar toplamaktı; tek çabası da bilebildiği en derin biçimde uyanık olmaktı.

Haftalar sonra, odun toplamaktan döndüğünde, Tushana mağarasında korkunç iblislerin oturduklarını gördü. Kimisi coşkunca kahkahalar atıyor, diğerleri öfke ile bağırıyor, kimileri ise eşyalarını etrafa fırlatarak kendilerini oyalıyorlardı. İblislerin bir kaçı tavandan sarkmış, korkunç yüz ifadeleri takınıyor, diğerleri ise gölgede durup, onunla alay ediyorlardı. Onların şamatası karşısında Tushana korku ve kuşku ile titredi. Böyle bir terörü hak etmek için nasıl büyük bir hata yapmış olabilirdi? Onları gitmeleri için nasıl ikna edebilirdi? Karşısına çıkan hayaletlere, yeni bulduğu huzuru kaptırmamaya kararlı olan Tushana, onlarla yüzleşmek için aralarına girdi.

Önce umursamamayı denedi, ama onun sessizliği sadece daha fazla bağırmaları için iblisleri kışkırttı. Dikkatini çekmek için etrafında dans ettiler, elbiselerini ve saçını çekiştirdiler. Manastırdaki huysuz yaşlı rahibelerden birisinin hizmetinde olduğu günleri hatırlayıp, itaatkâr bir pozda çöktü ve gülümseyerek ‘Şey, siz gerçekten harika, güçlü kuvvetli iblislersiniz. Ben sizin gazabınıza layık bile değilim, fakir, önemsiz bir kadınım. Neden ihtişamınızın gerçekten takdir edileceği bir yere gitmiyorsunuz?’. İblislerden bir kaçı, onun sevimli yağcılığından hoşlanıp ortadan yok oldu, ama diğerleri daha da öfkelendi.

Çaresizlik içinde Tushana iblislerden kurtulmak için başka bir yol aramaya başladı ve kendisine rehberlik etmiş öğretmenlerinin gücünü ve korumasını davet etti. İblislere bakıp onlara: ‘Siz bana zarar veremezsiniz’ diye haykırdı. ‘Ben sizden daha büyük güçler tarafından korunuyorum. Onlar size zarar vermeden buradan kaçın.’ İblislerin bir kısmı sindi ve sıvıştı ama hala kalabalık bir grup kaldı. Yüreğinde bir çözüm arayan Tushana, mağrur bir duruş ve buyurucu bir ses tonu ile önündeki iblisleri azarladı: ‘Siz kim oluyorsunuz da kutsallık yolundaki bir rahibeyi rahatsız ediyorsunuz. Karşınızda sayısız engeli fethedip aşmış başarılı bir yogini var. Bu topraklarda beni hayranlıkla alkışlarlar. Ben kimseden korkmam, hele sizden hiç. Evimden defolun.’ Bu sözleri duyan iblislerden çoğu gözden kayboldu ama üç tanesi kaldı ve ulumaya devam etti.

Bir an Tushana korkuya ve yorgunluğa yenildiğini hissetti ve iblislere canını bağışlamaları için yalvarmaya başladı: ‘Teslim oluyorum. Lütfen bana zarar vermeyin. Hatalarımı biliyorum ve bana zarar vermezseniz, bildiğim en iyi şekilde size hizmet ederim.’ Kalan iblislerden ikisi bu sözlerden tatmin oldu ve yok oldu. Ama en son iblis en huysuz ve güçlüleri idi. Tushana’nın bu canavarların en zalimini mutlu edecek veya yatıştıracak bir stratejisi kalmamıştı. Ne teslimiyetini, ne de reddedişini kabul ediyordu. Bu en güçlü iblisi yenmenin yolunun kalmadığını bilen Tushana, onun gazabı ile yüzleşmek için döndü. İblise yaklaşırken, korkularının yok olduğunu ve kalbinin şefkatle dolduğunu fark etti. Ne kendi güvenliğini düşündü, ne düşmanından korktu, iblisin ağzına girdi. İblis onu ne yuttu, ne zarar verdi. Tushana’nın cesareti ve şefkati ile karşılaşınca gökkuşağı gibi kayboldu. O an Tushana savaştığı iblislerle aradığı özgürlük arasında bir fark olmadığını anladı.

1 yorum:

  1. Halecim, gerçekten çok etkileyici; hedeflerimize ulaşma yolunda bize engel çıkaran iblisler bundan daha açık ve net anlatılmazdı herhalde.. Ben bu yazıdan kendi adıma isteklerimizi elde etme yolunda kararlılık ve sabrın önemini çıkardım..

    Seyir Defteri Tercüme Ekibine çok teşekkürler, ellerine yüreklerine sağlık..
    sevgilerimle
    Çiğdem

    YanıtlaSil