5 Kasım 2007 Pazartesi

Şiddete İlişkin

Bugünkü yazıyı özetlersem:
* Sevgide kalmak eylemsizlik mi demek?
* Şiddet ne demek benim için?
* Tarafların ihtiyaçlarını görebiliyor muyum?
* Şiddet olayları listesi, dersler ve bağışlama


Bir süredir Türkiye’nin güncel olaylarını, politikacılar ve medya aracılığıyla oluşturulan gündemini daha bir dikkatle izliyorum. Gündemin ne kadar hızlı değiştiğini ve bir hafta önce konuşulanların hızla unutulduğunu görüyorum.

Bizim kendi dünyalarımızda da benzer bir durumla karşılaştığımızı gözlemliyorum. Elbette geçmişe takılı kalmamak, an’daki gerçeklikle bağlantıda olmak çok önemli. Ancak çözümlenmeden, anlaşılmadan, dersleri alınmadan hızla halıların altına süpürdüğümüz, bedenimize depoladığımız, ülkenin bilinçaltı depolarına doldurduğumuz düğümler sonra başımıza sıkıntı açabiliyor.

Geçen haftalarda şiddet ile ilgili ülke hop oturup hop kalkarken, itidal çağrıları, sevgide kalma davetleri merkezlerimizde kalmamızda yardımcı oldu. Esen rüzgarlara kapılıp gitmemizi önledi.

Bu süreç içerisinde aynı zamanda “Ne yapılabilir?” sorusunu sordum kendime.

Zira tarafsızlık, itidal, sevgide kalma eylemsizlik demek değil. Zihinde, yürekte kızgınlık, şiddet, hayalkırıklığı, üzüntü tarafından yönlendirilmemek demek. Peki içimizdeki sevgi, şefkat nasıl bir adım öneriyor? Başkalarının ya da kendi acılarımızı görüp, onların da, kendimizin de mutlu olmamızı dilediğimizde, bu ruh hali bize ne yapmamızı söylüyor?

Yaşamımda çeşitli dönemlerde “durmanın önemini”, “yapmak ve olmak farkını”, “sevgide kalmayı” tam kavrayamadığım ve eylemsizlikle karıştırdığım zamanlar oldu. Oysa eylemsizliğin kimi zaman şiddetin ta kendisi olduğunu içim acıyarak gördüm. Sevginin tezahür yollarından biri de eylem… Bu dersi çalışıyorum bugünlerde yoğun olarak…

Geçmiş koşullanmalarımızdan otomatik olarak çıkan eylemler değil de, sevgiden, şefkatten kaynaklanan özgür eylemler ne olabilir bugünlerde, Türkiye’deki bu şiddet selinde?

Politikacı, asker, diplomat değilim, dolayısıyla olan bitene görünür anlamda doğrudan etkim yok. Ancak sevgi ve şefkat dolu bir dünyanın yaratılması için küçücük de olsa ne yapabilirim, nasıl katkıda bulunabilirim?

Bu soruyu sora sora kendime, öncelikle şiddetin ne olduğuna baktım. En sevdiğim şiddet tanımı, “şiddetsiz iletişim” anlayışının tanımı: şiddet başkasının ihtiyacını görmezden gelmektir. Bu ihtiyacı biz karşılayamayız belki ya da önerilen yol ilgili tüm tarafların ihtiyaçlarını karşılayamayacaktır. Ancak anladığım kadarıyla önemli olan ihtiyaçların görülmesi. Sonra ilgili tüm tarafların ihtiyaçlarının nasıl karşılanabileceğine ilişkin yöntemlere bakılabilir.

Bıraktım Türkiye ölçeğini, kendi yaşamıma baktığımda ya karşı tarafın ihtiyacını görmezden geliyorum, ya kendi ihtiyacımı. Arada tüm ilgililerin ihtiyaçlarını gördüğüm de oluyor, ancak bu kez de tüm ihtiyaçların karşılanabileceği stratejileri bulmakta çuvallayabiliyorum. Neyse ki topal karınca hikayesini biliyorum, moralimi bozmuyorum :)

Bu şiddet tanımını hatırlayınca, bir kere Türkiye’de olan olaylardaki tüm tarafların ihtiyaçlarına/ insani değerlere derinden bakmaya üşendiğimi gördüm. Bu farkındalık beni sarstı. Hem kendime duyarlı görünüp, hem de ne kadar yüzeyde kaldığımı fark ettim. İhtiyaçları görebilmek için de daha bağlantıda olmaya ihtiyacım olduğunu gördüm. Konuya ilişkin tüm bilgileri edinmem mümkün değil, zira bu politik, ekonomik menfaatler karışıklığı içinde gerçeğin ne olduğunu görmek çok zor. Ancak yine de gördüğüm kadarıyla daha bağlantıda olmaya niyet ettim. Ve içimden geldiği ilk anda zaman ayırıp, ihtiyaçlara bakmayı istiyorum.

Ülkede duyguların ayyuka çıktığı dönemde yaptıklarımdan bir diğerini paylaşayım: Baktım kutuplaşma ve karşılıklı şiddet artıyor, mikro kozmosun da makro kozmosu etkilediğine ilişkin inancım var. Oturdum yaşamımda bana gösterilmiş ve de benim gösterdiğim sözlü, fiziki ya da eylemsiz şiddet olaylarını listeledim. Daha önce bu tür pek çok çalışma yaptığım için, hala enerjisi kalmış olay listesi nispeten kısaydı. Bu olaylara yakından baktım, karşılıklı ihtiyaçları görmeye çalıştım. Bu olaylarda ne dersler olduğuna baktım. İçgörüler içimde “hakikaten ya!” etkisi oluşturduğunda, hem kendimi, hem de ilgilileri bağışlamaya niyet ettim. Böylelikle hiç olmazsa bütündeki kendi şiddet yükümü hafifletmeyi diledim. Ülkeyi bilmem ama ben epey ders aldım, hafifledim. Sonra bu yönde diğer adımlar daha kolay geldi.

Gandhi diyor ya, “Dünyada aradığımız değişimin yaşayan örneği olalım”. Bu paylaşılanlar da bu yönde bir ilham verirse, ne mutlu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder