13 Ağustos 2009 Perşembe

Hatırlatıcı- Uyarıcı Bir Rüya...

Bir süre önce bir rüya gördüm. Bazı rüyalar çok canlı olur, detayları hatırında kalır ya uyandıktan sonra insanın, o tür rüyalardan. Gerçeğe oldukça yakındı ama yine de semboller vardı rüyada. O yüzden olduğu gibi değil de, bir arkadaşımla yaptığımız yorumu, bize göre anafikrini paylaşmak istiyorum bugün…

İçimizde bizi sıkıştıran, sıkan, huzursuz eden, bunaltan, daraltan duygular, ruh halleri ve enerjiler olabiliyor. Bunlar ara ara ortaya çıkıp, bizi iyice bir daraltıyorlar. Bunları uzaklaştırmak, bunlardan kurtulmak için şiddet kullanmak, bu yolla onlarla mücadele etmek uzun vadede işe yaramıyor. Zira kullandığımız her şiddet sonra bize geri dönüyor. Rüyamda böyle sıkan, daraltan bir enerjiyi def etmek isteyen biri –kendine göre- karşı tarafın canını yakarak, bunu başaracağını düşünüyordu. Ben de avazım çıktığınca, “dur, yapma, yolu bu değil” diye bağırıyordum.

Her ne kadar canımız acıyor olursa olsun, uzun vadede huzur istiyorsak, belki biraz daha uzun bir yolu yürümek, belki daha olgunlaşmak, belki Mevlana’nın ifadesiyle “pişmek” gerekecek. Şiddetin çözümü, panzehiri şiddet değil. Tam tersi biliyoruz ki şiddet şiddeti doğuruyor. Huzurun sürdürülebilir olmasını istiyorsak, sevgiden, şefkatten geçecek ille ki yol. En azından şu ana kadar yaşamımda gördüğüm, anladığım, idrak ettiğim o.

Bizi daraltan, bunaltan enerjinin kölesi olmamız gerekmiyor, onu onaylamamız, suyuna gitmemiz gerekmiyor, ona katlanmamız gerekmiyor. Böyle olmayalım zaten. Ancak karşı bile çıkıyor olsak, değişime davet bile ediyor olsak, başka yoldan yürüyor bile olsak, insani bağı kurmak ilk adım. İçten, gönülden karşıdakinin iç halini anlamaya, ne derdi olduğunu görmeye niyet etmek önemli. Bu karşıdaki iç alemimizdeki bir duygu bile olsa. O duygunun da bir derdi var, bir mesajı var, bir şey anlatmaya çalışıyor. Belki talihsiz bir yol seçmiş ifade etmek için, dikkat çekmek için ama bir derdi var mutlaka. Dış dünyadaki her derdi çözmek durumunda değiliz elbette ama iç dünyamızda böyle bir şansımız yok. İçimizi de her yere taşıdığımız için, itip kakmadan, kurtulmaya çalışmadan bir gün ille bakılacak orada daralana. Ancak şefkat ve sevgi ile yaklaşmadığımızda kaplumbağa başını hep içeriye kaçıracak. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” derler ya, bugün bana öyle geliyor ki, tatlı dil yılanı sevgiye, özgürlüğe, bilgeliğe dönüştürür. Sevgi, simyada dönüşümü sağlayandır.

Yazması, söylemesi kolay. Uygulaması hepimiz için her an bir keşif, bir deneme, çuvalladığımız, sonra kalkıp yine bir adım attığımız bilinmeyene bir macera. Büyük laflar etmek değildi niyetim, rüyasını gördüğüm için ve belki hepimizi ilgilendirir diye düşündüğüm için, belki bugünlerde hatırlamakta yarar olabilir diye hissettiğim için paylaşayım istedim…

Sevgiyle dönüşebildiğimiz ve dönüşüme vesile olabildiğimiz nice an'lar dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder